Blog Arşivleri

İran Alevileri

İran Alevileri
Ötekileşen Kendimiz; İran ve Aleviler Hasan Harmancı Ehli Haklar (Ehli Hak; gerçek insan, doğruya inananlar) toplumsal, inançsal ve kültürel yapısı nedeniyle kapalı bir özellik taşır. Batıni birçok topluluk gibi onların bu ?sır? koruma özellikleri tanımlanmaları konusunda sorun olmuştur. Anadolu da Alevilerin yaşadığı sorunlar neredeyse benzer biçimde Ehli Haklarda da yaşanıyor. Eski İran dinleri Zerdüştlük, Manicilik ile Yahudilik, Hıristiyanlık, İslamiyet ve Asyalı inanç ve dinlerden etkilenmiş ve karışmış bir inanç olarak tanımlanmıştır. Alevilerden farklı bir topluluk olduğu yönünde yapılan çalışmalar olmasına karşın, Ehli Haklar Alevidir. Son dönemlerde yaşadıkları bölgelerde araştırma yapanlar ve Alevilikle karşılaştıranlar onların da Alevi olduklarını dile getirmektedirler. Ayrıca onlar da diğer iç adlandırmalardan daha çok, artık kendilerini Alevi olarak ifade etmektedirler. Aleviliğin senkretik yapısı Ehli Haklar açısından da tartışmalıdır. Bu niteliğin Kalenderilikten alındığı belirtilerek, Kalenderiliğin mistik bir kolu sayılmaya çalışılmıştır. Ehli Haklar; Ali İlahi, Yarsanilik, Tayıfasanlık, Kakailik (Irak?ta) gibi adlarla anılmaktadır yayıldığı coğrafyalarda. Bazı bölgelerde Şeytanperest veya Davudi olarak da tadlandırılmışlardır. Ehli Haklar farklı bir din veya inanç, İslami bir cemaat, mezhep, kol veya yol olmaya kadar çok çeşitli biçimde görülmüşlerdir. Türkiye?de Alevilik için yaşanan karmaşa onlar için de açık bir biçimde öne çıkmıştır. Bu nedenle ayrı bir dinden, İslami bir yol ya da İslam?ın bir koluna kadar uzanan geniş bir yelpazede değerlendirilmişlerdir. Ehli Hak inancının kurucusu olarak Sultan Şahak (tahmini ölüm tarihi 1506) Babai Savaşı?nın önderi Baba İshak olarak gösterilmiştir. Baba İshak?ın Sultan Şahak donunda geldiğine inanılmıştır. Kuşçuoğlu?nun Kelamları?nı yayımlayan İranlı araştırmacı M. H. Sıddık ise Ehli Hak?ı şöyle tanımlamaktadır: ?Ehli Hak ismini, irfan takipçisi büyük dağınık derviş guruplarına vermişlerdir ve bunlar sufi değildirler. Vusule inanan sufilerin tersine süluka inanmışlardır.? Ehli Hak inancında tanrının kendisini göstermesi yedi beden içinde gerçekleşir. Alevi terminolojisine göre söylersek ?don? değiştirir. İlk önceleri bir ?inci? içinde gizli olan Khawandigar (Havendigar) yani yaratıcı (dünyanın yaratıcısı) uluhiyet cevheri, ikinci aşamada yerini Ali?ye bırakır. Her tecelli zinciri bir büyük melekle, bedenle başlar; Cebrail ile başlayan bu zincir Mikail, İsrafil, Azrail, Rezbar, Abdal Beg ve Han Abdal olarak sıralanır. Bu zincire katılanlar zaman zaman yer değiştirir ve zincire Hacı Bektaş, Kaygusuz Abdal, Kalenderi Şeyhi Baba Tahir-i Üryan, Balım Sultan gibi kişilikler de katılır. Bu yeralmayı Aleviliğin Anadolu bölgelerinde yedi ulu ozana ve devamına farklı Batıni inançlardan, süreklerden bilge ve ozanların, inanç önderi ve felsefi düşün yaratıcılarının katılması ile aynı özellikler taşımaktadır. (Nesimi ve Fuzili gibi) Sınırların Değiştiremediği Kültür Alevilik ile Ehli Hak öğretisi Dört Kapı Kırk Makam, ruhun ölmezliği ve geri dönüşü tasarımı, 12 İmam; 12 Hanedan, 12 Ocak, Musahiplik; Şhart-ı İkrar, Kırklar Meclisi; Kırk Güç (Cihiltan), 72 millet tasarımı; yetmişikiler Grubu, Cem; Cıwat, Meclis, Cem?e kadın erkek katılımı (şu anda dinsel baskılar nedeniyle ygulanamamaktadır), Derviş, Pir, Mürşit makamları, Zikr; Dhikr ve Zakir, Derviş ve Dedelerin elle kazan karıştırması, ateşte yürümesi, ateşi tutması, bıyık kesmeme, tek bir kutsal kitabın veya kutsal belirgin bir kitabın (Kuran, İncil vb.) bulunmaması gibi birbirine paralel ve belirleyici ortak özellikler taşımaktadır. Hacı Bektaş Veli ve Sultan Şahak kurgusu, Sultan Şahak ile Baba İshak ilişkisi ortak ritüel ve tarih birikiminin aynı yapılanmada olduğunu göstermektedir. Hacı Bektaş Veli?nin Alevilere düsturu olan Hac ilkesi İran?da da şu biçimde öne çıkmıştır; Bir kişi ki ceme vara öz huyunu değişmeye / Min kere Kabeye varmış olsa da tavafı yoh (Kuşçuoğlu) Cem?de tanbur (bağlama), def ve kemançe eşliğinde nefesler ve duvazlar okunur. Bir Yol Buluşması Yol Tv. Muharrem Sohbetleri için Hacıbektaş?ta bulunan Cavit Mürtezaoğlu ile tanışmamız bu konuyu daha derin ve anlaşılır biçimde tartışmamızı sağladı. Hasan Harmancı: Biraz kendinizden bahseder misiniz? Cavit Mürtezaoğlu: Tebrizliyim. Ateşbey (Şah İsmail torunlarından; Ateşbeyliyiz) Ateşbey Şah İsmail?den sonra zuhur eden Ali?nin donundandır. H.H.: Türkiye Aleviliğini öğrendiniz. Bize biraz karşılaştırma yapar mısınız? C.M.: Pirlerimizden Pir İsmail Köhlami: ?Ben Hacı Bektaş?ım, O da bendir? biçiminde ifade etmiştir. Biz Hacı Bektaş?ın yanındaki dervişleri, babaları melek olarak değerlendiririz ( yukarıda adını verdiğimiz yedi melek). İran?da Ahmet Yesevi?yi o kadar tanımıyorlar. Aydınlar biraz bilirler, Pir olarak bilirler. Ancak Alevi değil. İran Aleviliği açısından silsile olarak bir yere bağlanmaz ve pek yetkili değildir. İran Alevi toplulukların da Alevizm ile tasavvuf çok iç içedir. Vahdet-i vücud ortak duruşumuzdur. ?Nefehtu fihe min ruhi?; ?ben kendi ruhumdan üfürdüm Adem?e biçiminde geçer. Orada bir anlamda tasavvufi anlamda vucudcularla mevcudcular bir aradalar. Dört Kapı Kırk Makam sistemini benimseyenler (Tarikatları da Alevi sayarız, Mevleviler vb.) birbirlerine aşırı derecede düşkündürler. Mevlevi törenlerine katılırız. Bizde Şeriattan çıkanlara Alevi deriz. Şeriatı katedip de geçenlere, yani Tarikat?a yükselenler. İran?daki Ehli Haklar Şii, Elyullahi, Kızılbaş, Göran ve artık Alevi (Hakkımızdaki kitaplar son zamanlarda daha çok bu adla yazılmaktadır.) olarak adlandırılmaktadır. Bizde kendimize Alevi diyoruz. H.H.: Alevi olmak için ne yapılır? C.M.: Alevi olmak için yola başvurmak yeterlidir. Pir?e başvuranlar Alevi olabilir. Musahiplik var. Musahiplik çok zordur. Çocukları evlenemez. Birbirleri için kötü söz söyleyemezler. H.H.: İran?da Alevilerin kutsal günleri, belirli zamanları ve törenleri var mı? C.M: Kirmanşah şehrinde Baba Yadigar?da pir döver yapılır. Tören yapılır. Cemler, lokmalar dağıtılır. Herkes bunu bilir. Gerreban ( Kirmanşah yolunda) Pir-Padişah (Postnişin) ve pirleri de orada bulunmaktadır. Hacıbektaş törenlerine benzer içerikte bir etkinliktir. Bizde her gün kutsaldır. Kutsal olmayan an yoktur Hak için. Şah bayramı, Şah?ın bizim içimizde de yeniden dirilmesidir (sembolik) yapılır. Bir hafta cem yapılır, zikr olur, kurbanlar kesilir. İhsan?la Hak?ın kavuşma bayramıdır. İmam Hüseyin?e Yası Tutmayız H.H.: Muharremde neler yaparsınız? Alevilik İran?da da Şiiliğin etkisindedir. Ancak Aleviler bir yandan da takiye yaparlar. Böyle olunca da İmam Hüseyin?e ezadarlık ve matem uygulamaları devam ediyor. İmam Hüseyin?e yas tutulmaz bizde. İran Alevileri Türkiye?deki Alevileri ?geçit yolu?nda (Tarikat) sanıyorlar. Sizin bu yöndeki uygulamalarınız (takiye) nedeniyle Tarikat aşamasında olduğunuzu düşünüyorlar. İran?a döndüğümde Türkiye Alevilerinin Cemevleri olduğunu söylemiştim, şaşırdılar. Alevilerdeki bu tarihsel ve coğrafik kopukluğun olmasının nedeni, ülkeler arasında çizilen sınırların yarattığı bir durum. Günün birinde bir araya geleceğiz ve aynı toplum olduğumuzu göreceğiz. Bizim ayrı ve birbirinden kopuk olmamız biraz şöyle bir şey; Karıncaları seyrediyordum bir gün. İki parmağımla toprakta bir yol çizdim, karıncalar birbirinden ayrıldı ve yolları kayboldu. Birbirlerini kaybettiler. Sonra biri bir yönden diğerlerini gördü ve diğerleri de oraya yöneldiler. Bizde bu hale getirildik. Biraraya gelmek durumundayız. Alevilik bir bedendir yarısı o tarafta, yarısı bu tarafta. İran?da Alevilerin değerli el yazmaları ve kitapları var. İran deyince Türkiye?deki Aleviler Şiileri görmemeliler. İran?da 30 milyon Türk, 4-5 milyon Kürt Alevi, 12 milyon Hak Yolu?nu (Aleviliği) sürdüren bulunmaktadır. H.H.: Alevi kadınların durumu nedir? C.M.: İran?da ?mum söndü? iftirası ve baskısı yüzünden kadınlar Cem?e giremiyor. Cemlerde içki içilmez oldu. İçkiye bakış açısı iki türlüdür. Bu İslam?ın egemenliğinden oldu. Alevilikte içki var diyenler de var, yok diyenler de. Yok diyenler; Aleviler o kadar temiz ki kullanmazlar. Var diyenler ise; Aleviler çok temizdir, içki bir Alevi?yi etkilemez. İçkide kötülük yoktur. Kötülük insanda vardır. Benim felsefemde, -ben içmem ancak şunu düşünürüm-; bir bıçakla elma soyup bir çocuğa da verebilirsin, adam da öldürebilirsin. İçkinin etkileri ve insanın içki içmesi de bu durumu kapsar. Şiilikte getirip içkiyi mazeret olarak koymuşlar. Bu bizim yaşamımızı da, ritüellerimizi de etkiliyor. H.H.: İran Alevilerinde Cemde Kuran?ın yeri var mıdır? C.M.: Kuran?ın beyazını (sefideha) okuyoruz. Cemde Kuran olmaz. H.H.: Cemlerinizi hangi dilde yapıyorsunuz? C.M.: Cemde Kürtçe Türkçe?dir dil. En büyük Alevi gruplarını Kürtler ve Türkler oluşturur. Hiçbir Cemde Kürt veya Türk denmez. Ortak gireriz; ?Bir ya Ali? deriz. Bu hepimizin Alevi olduğuna yeterli işarettir. Ayrıca İran?da dinsel anlamda ayrım olur, ırksal anlamda değil. H.H.: Ne tür Cemler var İran?da C.M.: Yediler Cemi, Kırklar Cemi ve dedenin adıyla görülen cemler vardır. Bu cemlerin içerikleri ne kadar benzer bilmiyorum ama amaç aynı cemlerimizde. Bizde onbir ?ulu soy? vardır. Her birinin dergahı da yaşar. Bunların üçü İmamlara bağlanır (Haşimilere), diğerleri Sultan Şahak?a bağlıdırlar. Don ba don (don değiştirmek) Ali?nin birisinin suretinde geleceği inancı. Bu şu anlama da gelir; donun, soyun Araplarla sürmediği. Dedelerin bazıları kendilerini şecere olarak Ehl-i Beyt?e bağlarlar. Bazıları da Sultan Sahak?a bağlarlar. Biri Padişah olarak görülürse O?nun oğulları dede olarak görülmeye başlanır. Dedelik yok. ( Pirler; ilim veraseti) Dedelik, soy bağlılar ancak paralel çalışırlar. Ayrıca buradan farklı olarak dedeler cemde başlarını örterler (şapka, takke), bir de kuşak (kemerbest) bağlarlar. Baskıdan Kadınsız Cemler H.H: Bu Pirler arasında kadın var mı? C.M.: Sultan?ın onbir pirlerinden biri kadındır. Rezbar (Fatma Ana) rolündedir; yükü sırlı (hamile) doğurganlığı olan, herşeyin zeminidir. Ancak Cemlere kadınlar katılamıyorlar, İrandaki baskılardan dolayı. Bizde kadın bunun dışında da önemlidir. Kız verilmez yadlara (Şiilere). Kızı gelip tabi, Alevi olursa (pir izin verirse) olur. Kız verirken titiz davranırız. H.H.: Kültürel ve inançsal göstergeleriniz nelerdir? C.M.: Zülfikar değerlidir, önemlidir. Bizde en büyük nişan bıyıktır. Bizde bıyığın değeri önemlidir. Bıyık kesilmez. Ben Bakü?de öğrenciyken bıyıklı insanlar gördüm. Onlara sordum, siz Alevi misiniz diye, şaşırdılar. Ancak tanıştık, çeşitli referanslar verdim ve anlaştık. 70 yıldır cem yapmamışlar Bakü?de. Cem yapmak için sözleştik ve ilk cemi korkuyla yaptık (1993?te) Karabağ?dan kaçan Aleviler bunlar. 95 hafta, her hafta cem yaptık. Sonra yerimize sığılmaz oldu ve onlar şimdi Bakü Cemevini kurdular. H.H.: Sizde Nefesler, Duazlar okuyorsunuz. Nasıl başladı? C.M.:Cemlerde tambur kullanılır, Zakirler aşıklar, dedeler çalar. Ondört yaşındayken hatırlıyorum; zakirler nezaket olsun diye birbirlerine, sen kelam söyle diyorlardı. Bu üç-beş kişiyle sürdü. ?Hü, evveli ahir yar? der cemde kelam söylemek isteyen; ben söyleyince birden herkes sustu; cemde ben kelam söyledim. Bitince cemi yapan Dede beni çağırdı. Yüzümden öptü, cemde bu genç yaşıyla ilk kelam söyleyensin dedi. Böyle bir durum diğer cemlere de duyuruldu ve gençler de aktifleştiler. Bazı yörelerde ?kutsal kelam?, kimin aşkı var, kelam söylesin denir. Bizde semah yoktur, esrime vardır. Semah takiye yüzünden yoktur. Toplumsal baskılardan dolayı yapılmaz. H.H.: İran Türkiye arasında ortak bir değerden bahseder misiniz? C.M.: Ehli Haklar Mevlana?ya çok saygı duyarlar. Şems bizde önemlidir. O?nun sözleri ezbere bilinir. H.H.: Aleviler?in bu baskı ve tutumlara karşın dinleyici olarak müziğe ilgisi nasıldır? C.M.: Alevi müziği bizde tarikat müziği olarak geçer. Alevi müziği sadece cemevinde ifade edilebiliyor. Şimdilerde yurtdışında vardır. Bağımsız olarak müzik yapanlar vardır ve İran Alevileri onları dinlerler. Bunlar arasında beni sayabilirsiniz. Ali Ekber Muradi, Seyit Emrullah, Şah İbrahimi, Rezbar Grubu (bu grupta kadınlar vardır) Emir Hayati, Nurali İlahi vb.leri Alevi müziğinde geçmişten gelen (geleneksel) müzik vardır. Tarikat müziğiyle ortak bir yanı vardır. Bunlar piyasaya çıktığında Aleviler onları dinlerler. Örneğin, Şehram Naziri(Alevidir, Yedilerden; Yediler Alevisidir). İran?da Türkçe deyişler var, Kürtçe yazanlar var. Yeni basılan (az olmasına rağmen) Aleviliği anlatan Türkçe, Kürtçe kitaplar vardır. İran?da da Aleviliği farklı yorumlayanlar vardır. Ancak kabul gören açık bazı noktalar vardır. Bunlardan birisi örneğin; Aleviler Muharremde oruç tutmazlar, ihsan yaparlar; kurban keserler. Üç gün oruç tutulur. Bu oruç Gevaltas – erenler aşkına tutulan oruçtur. Cenazeler Şiiler gibi kaldırılır. Yalnız, pirler ölenin ağzına biraz su dökerler, cenazeyi kaldırmazlar. H.H.: Kurban yapıyor musunuz? C.M.:Kurban olarak koç ve kelezert(sarı kele, erkek geyik) var bizde. Kanlı kurbanlar, kansız kurbanlar olarak iki tür kurban sunulur. Nar, Hindistan cevizi baştapşıranda(yola girende), baş verme töreninde sunulur. Bu kansız kurbandır. H.H.: Dedelerin etkisi, etkinliği sürüyor mu? Dede cemde en aşağıda, kapının yanında sağ yanda oturur. Özel bir yeri yoktur. Cemde kandil, kırkbudak veya mum kullanılır. Ancak çok yaygın değildir. Bazı Aleviler hiç oruç tutmazlar inançları ve felsefelerinden dolayı. Felsefeleri şöyledir kısaca; Kamil olan, hakikat kapısına giren oruç tutmaz. Enel Hak diyene oruç lazım değildir. Beden zaten senin değildir. Cemlerde dedeler pirler çeşitli bilgiler verirler taliplerine, katılanlara. Pirimizin yanına oturduğumuzda sorusu olmayan kalkıp gitsin, sorusu olan kalsın derdi. Tartışmamızı, soru sormamızı isterdi. Aleviler: Sonsuz Muhalefet H.H.: İran yönetimi Alevileri tanıyor mu, İran yönetimine tutumunuz nasıldır? C.M.: İran?da bıyık çok önemlidir. Alevi olduğu ve bıyık bırakma biçimi yüzünden kardeşim işten atıldı. İranlılar da bizi sapkın görüyorlar. Yavaş yavaş İran aydınları derin ve geniş felsefemizi yaymaya başladılar ve bazı şeyler değişti. Suçun bir kısmı bizim, anlatmaya kalkmadık. H.H.: İran?da açık olarak siyaset yapan Alevi örgütü veya bireyleri var mı? C.M.:İran?da siyaset yapan Alevi yok ancak siyasete alet etmekte olanlar vardır. Seçim dönemlerinde burada olduğu gibi biz Alevileri hatırlayan politikacılar oluyor doğal olarak. Ancak Aleviler destekleyebileceği ve ifade edebileceği bir parti bulunmadığı için bu tür durumlara maruz kalmaktalar. Devletin baskısı sadece Alevilere yönelik değil. Herkese yöneliktir. Sadece Ehli Haklara yönelik değildir. ?Bizden değilsin? teoremi uygulanır. La ihrahe fittin; dinde zorlama yoktur yöntemini uygular görünürler. Ancak kurunun yanında yaş da yanar. İran, Alevileri kültürel olarak tanımamaktadır. Siyaseten Alevileri kullanmak isterler. Politikacılar gelip Alevi büyükleriyle görüşüyorlar. Bu da Alevileri yavaş yavaş tanımak olarak görülmeli. Okuma, üniversiteye gitme oranı yüksektir. İş başvurularında kimlik saklama olur. Baskı yüzünden bıyıklarını kesenler bile olur. Bana sahne yasağı uyguladılar. Gerekçesi bizden değildi. Bu sözün çok yönlü anlamı vardır. İran?da açık muhalifiz ama aktif değiliz. Çoğunlukla ?değme bana, değmeyeyim sana? kuralı uygulanıyor. Aleviler İran?da da geri kalmış bölgelerde yaşarlar. Aleviler kendi aralarında gizli bir dayanışma uygularlar. Bir Alevinin fabrikası varsa, Alevi birini çalıştırmak ister. H.H.: Böylesi bir yoğunluk arasında programsızda olsa karşılaşmak ve konuşmak güzel oldu. Teşekkür ederim. Ehl-i Hak Adı Batı İran’da yaşayan Goranlar’ın inancı bu adla bilindi. Ehl-i Hak adıyla Ehli Hakikat (Hakikat Ehli) şeklinde de karşılaşırız. Sufi terminolojide bilgilenme sürecinde Hakikat aşamasına varmış kişileri tanımlar. W. Iwanov, Alamut İsmailileri’nin de kendilerine Ehl-i Hakikat dediklerini yazmaktadır. Örgütlenmesi Ehl-i Hak, gizli bir dindi. Bu nedenle örgütlenmesi hakkında çok az şey bilinmektedir. İwanov’un çalışmasına göre Ehl-i Hak’ın belli bir karargâhı, merkezi bir örgütlenmesi yoktu. Kitapları, standart görüşleri veya tanınan bir liderleri de mevcut değildi. Bunun anlamı, Ehl-i Hak’ta örgüt ve kodların (inanç kodları) eksik olduğu ya da bulunmadığıdır. Minorsky, Ehli Hakk’ı “Ocak (Ujaq) adı verilen bölümlere dayalı gevşek bir konfederasyon olarak tarif eder. Bu ocakları ana gövdeden farklılaşmış fırkalar, doktrin ve pratikte farklılaşmış alt-sektler gibi gören yabancı gözlemcilerin yanıldıklarını düşünür. Ehl-i Hak’ta bu tür alt-bölümlerin bulunmadığını, ocaklar arasında güçlü bir birlik ve dayanışmanın mevcut olduğunu kayddeder. Ehl-i Hak Ocakları Bu inancın mensupları ocakların sayısı konusunda daima kutsal addedilen bir rakam vermiş, bazen 7, bazen de 12 adet olduğunu söylemişlerdir. Ocakların sayıları gibi, adlarında da bir karşıklık varolmuştur hep. Adları verilen ocaklar şunlardır: Khamushi (Kamuşi, Hamuşi, Hamuş-i Pir-Cin) Seyit Celali Şeyh Habib (Şeyh Habib Şah) Kaka : Bu ad sözcük olarak kardeş anlamlıdır. Seyit Bol-Wefa : Bu ad, Seyit Bal, Seyit Bal-Wefa veya Seyit Ebu’l Wefa olabilir (SC). Seyit Ghanime Balu Tahir: Iwanov, Baba Tahir adının aslının Balu Tahir olabileceğini düşünür. Baba Tahir (935-1010/1055?), ünlü bir Ehli Hak seyididir. Deylem orijinli hanedanlıklardan Büveyhiler çağında yaşadı. Aşireti “Bara Şahi”, dili Gorani’dir. Bir “Kalenderi” olduğunu söyler. Mezarı Hemedan’dadır. Öykülerde sık sık Fatima Lara (Fatima Laila) adında bir kadınla birlikte anılır. Aralarındaki ilişki gizemli. Fatima Lara, bir yoruma göre, Baba Tahir’in bacısıdır. Seyit Muhammed (Muhammed Gawre-Sawar): Bazı listelere göre Ehl-i Hakk’ın ilk 7 ocağından biridir. Bu ad İwanov’da “Seyyid Mahmud Gawre-Sawar” olarak verilir. “Gawre” sözcüğü, “Gor” diye de geçer. Serhalka ve Şah Mihman Yediler’in başına “Serhalka (Sarhalqa)” deniliyor. Arta kalan altı ocağa ise toptan “Şah Mihman” dendiği oluyor. “Mihman”, sözcük olarak misafir demektir. Tanrı, inanca göre, bu “Mihman” denenlerde nüksetmiştir.

Rabia 4 İşaretinin İslam Tarihindeki Gerçek Anlamı

Şu anda gündemde Kahire’de gerek dünyanın dört bir yanında darbe karşıtlarının simgesi haline gelen işaretmiş 4 parmak.
“Rabia” işareti, Mursi yandaşlarının toplandığı Rabiatul Adeviye Meydanı’ndan geliyormuş. Rabia, Arapça’da 4’üncü anlamını taşıyormuş.
Mısırda direnişe destek için Esenler belediyesi cumhuriyer meydanı adını Rabia meydanı olarak değiştirip.Rabia işareti heykeli dikecekmiş.

Peki, bu işareti İslam tarihinde ilk kim ve neden yapmış bilen var mı?
Açın bütün gazeteleri, yukarıdaki cümleyi bulursunuz. Gerisi yok.

Muaviye bin Ebu Süfyan kimdir bilir misiniz?
Emevi hanedanının kurcusu Muaviye, 657’deki Sıffın Savaşı’nda, Hazreti Ali’yi yenememiş, ancak hakemleri ikna ederek, alavere dalavere ile kendini Halife ilan etmişti.

Bu dönemde Müslümanlar, Muaviye taraftarları (Sünniler), Ali taraftarları (Şiiler), Tarafsızlar (Hariciler) olarak bölünmüştü.

Muaviye’den yana tavır alan Hariciler ise Hazreti Ali’yi öldürmüştü.

Muaviye, bir süre sonra da, Hazreti Ali’nin çocukları, Peygamberin de torunları Hazreti Hasan ile Hüseyin’i öldürmüştü.

Özellikle Hazreti Ali’nin öldürülmesinden sonra Halifeliğini sağlama alan Muaviye, her fırsatta Ali’yi ve Şiileri yok saymak, dışlamak için, taraftarlarına, Dördüncü Halife’nin kendisini olduğunu DÖRT PARMAK işaretini yaparak ilan etmiş, taraftarları da, aynı işareti kullanmıştır.
Bundan sonra gidilen savaşlarda da Muaviye’nin ordusundaki askerler bu işareti yapar olmuştur.

Zaten “Rabia” Muaviye ailesinde takıntıdır. Muaviye bin Ebu Süfyan’ın dedesinin adı da Rabia’dır.

Kureyş aşiretinin liderlerinden olan dede Rabia, torununa, “adıma uygun davran, önemini unutma” tavsiyesinde bulunmuştur.

Sünni kesimin temsilcisi olduğu iddia edilen, ama ilgisi olmayan Muaviye’nin DÖRT PARMAK işareti, bugün Mısır’da, Sünni İslam’ın yılmaz savunucuları olarak gösterilen, ama ilgisi olmayan Mursi yandaşlarının, Müslüman Kardeşler örgütünün işaretine dönüştü.
Muaviyenin bu gün izinden gidenler aynı hareketi yapıyor.Bir savaşa başladılar ve kaybettiler Savaşta yenemediklerine göre kimleri hile ve alçaklıkla kesmeyi ve yok etmeyi düşünüyorlardır.?

Alevi Kürtler kimlerdir? Türk mü, Kürt mü?-2

Uzun zaman kimliklerini gizli tutmalarinin ve hatta dinsel aidiyetlerini gizlemelerinin ardindan, Aleviler’in de örgütlenmeye baslamalari, muhtemelen Almanya’da artan dinsel Sünni etkinliklerine bir tepki ve kismen de bir özentidir. Ilk defa büyük Alevi dinsel törenleri kamuya açik olarak düzenlendi (Cumhuriyetçi Türkiye’de bu törenler resmi olarak yasaklanmisti ve olsa olsa yari gizli düzenleniyordu). Alevi örgütleri kuruldu ve bu örgütler, daha önceleri çesitli solcu ve Kürt yapilanmalarda ön planda yer alan birçok genç Alevi’yi çekti. Küçük solcu örgütlenmelerden birkaçinin mensuplari tamamen Alevi’ydi; bu tarihten sonra bunlar da Marksist-Leninist

kimliklerinin yanisira Alevi kimliklerini vurgulamaya ve Alevistan’dan kendi yurtlari olarak söz edecek kadar, Aleviler’in bir tür ulus oldugunu düsünmeye meylettiler.34 Disaridaki bu faaliyetler, tedrici siyasal liberallesmenin, dinsel ve toplumsal Alevi örgütlerinin kurulusunu mümkün kildigi Türkiye’de de Alevi uyanisini harekete geçirdi.

Türk hükümeti 1980’lerin sonunda, Aleviler’e yatistirici jestlerde bulunmaya baslayarak, cemaatin devletten yabancilasmasini nötralize etmeye ve radikal Kürt hareketi PKK’nin Kürt (ve Zaza) Aleviler arasinda daha fazla destek kazanmasini önlemeye yönelik geçirgen bir çaba ile onlara, kesin bir biçimsel taninma sundu. Aslinda, PKK’nin kurulusunu gerçeklestirmekte büyük zorluklarda karsilastigi ve her zaman diger siyasal radikal hareketlere yarismak zorunda kaldigi bölge, büyük ölçüde Zazaca konusanlarin ve Aleviler’in bulundugu Dersim’di (simdiki Tunceli ili ve komsu bölgeleri). Dersim halki, en azindan 1960’lardan beri, her zaman Kürt milliyetçiliginden ziyade

solcu radikalizme meyilli olmustu. Baslangiçta militan bir sekilde din karsiti olan PKK, 1980’lerin ortalarinda, Sünni bölgelerde daha çok halk destegi bulmaya yönelik basarili bir girisimle, gittikçe Sünni Islam’a karsi uzlasmaci bir tavir benimsedi. Bu asikar bir sekilde, PKK’nin Aleviler arasindaki popülerligine bir katkida bulunmadigi gibi muhtemelen Alevi öznelligini güçlendirdi.

PKK’ye göre, tüm Alevi uyanisi, Kürtler arasina ayrimcilik ekmek için dogrudan devletçe yönetiliyordu ve buna ön ayak olanlarin tümü ajandi. Bu ayni zamanda, Aleviler’in PKK’den sogumalarina yol açacak sekilde, partinin kendi saflarindaki Aleviler’den kuskulanmasina ve onlarin tasfiyesine yol açti. Dinsel boyutunun gittikçe daha fazla farkina vararak, asli bir kimlik olarak Alevilige yeniden yapilan vurgu, büyük ölçüde Sünni köktenciligine ve kapsayici Kürt milliyetçiligine karsi bir tepkidir.

Her ne kadar bazen baska etnik sadakatler altinda örtülü olsa da, her zaman müstakil bir Alevi bilinçliligi olagelmistir. Bununla birlikte, su anki Zaza milliyetçiligi tamamen yeni bir seydir; ve buna kendilerini Kürt olarak tanimlayan sayisiz Zazaca konusan insan tarafindan siddetle karsi çikilmaktadir. Zaza milliyetçiliginin ortaya çikis kosullari için, (olanlarin tümünü Türk istihbarat servislerinin isi olarak gören popüler komplo kuramina inanmadikça) Türkiye’den ziyade, yeniden Bati Avrupa’daki göçmen cemaatlere bakmamiz gerekecek.

Türkçe disinda tüm yerel dillerin yasaklandigi Türkiye’de, kisinin kökensel olarak Kurmanci ya da Zazaca konusmasi önemli görünmemistir. Buna karsilik Avrupa’da, Kürt eylemcilerin göçmen Kürt isçilerini harekete geçirebilmek için bulunduklari girisimlerden biri, Türkiye’den göçmen olarak gelen herkesin ana dilinin Türkçe olmadiginin resmen taninmasi ve Kürtçe’nin okullarda egitim için ana dillerden biri sayilmasi için, ana dilde egitimdir. Bu, Zazaca konusanlari kaba bir ikilemle karsi karsiya birakmistir: Onlar da çocuklarina Alman okullarinda “ana dil” olarak Türkçe yerine Kurmanci ögretilmesini talep etmeli midirler? Bazilari, kendi bölgelerinde kendilerinden önceki kusaklar her zaman Kurmanci’yi lingua franca olarak ögrenmis olduklari için bunu talep ettiler; ancak belirgin bir huzursuzluk baki kaldi. Bu, Zazaca konusanlarla Kurmanci konusanlarin çikarlarinin açikça özdes olmadigi bir meseleydi.

Çatisma tohumlari içeren benzeri bir diger mesele, Türkiye’de ve özellikle Avrupa’da sürgünde basilan Kürt gazetelerinde kullanilacak dildi. 1960 ve 1970’ler boyunca birkaç gazete yayimlandi ve birçogu, en fazla bir Kürtçe siire yer vererek tamamen Türkçe yayimlanmis gazetelerdi.35 Türkçe’ye hiç yer vermeyen ilk dergi Izmir’de yayimlanan, kisa ömürlü olmus kültür dergisi Tirêj’dir. Bu ayni zamanda, küçük bir Zazaca bölümü olan ilk önemli modern Kürt dergisidir.36 1980 askeri darbesinin ardindan, Türkiye’de Kürtçe yayimcilik faaliyetleri artik mümkün olmamis; ancak yazarlar ve gazeteciler Avrupa’da sürgünde, özellikle Isveç’te faaliyetlerine devam etmislerdir. Burada Kurmanci edebiyatinda gerçek bir uyanis yasanmistir. Çocuk kitaplari, halk masallari derlemeleri, ilk romanlar basilmis ve her türden birçok gazete yayimlanmistir.

Iran devrimi ve Irak-Iran savasi da Kürdistan’in diger bölgelerinden çok sayida entellektüeli göçmen olarak Avrupa’ya getirmistir. Yirminci yüzyilin basindan beri ilk defa, önemli ölçüde ortak Kürt kültürel faaliyetleri gerçeklesmistir. Paris’te, önemli bir kütüphaneye ve yayimlanan degisik dergilere sahip ilk önemli Kürt enstitüsü olan Kürt Enstitüsü kurulmustur. Ortak bir standart dile dair eski rüya yeniden su yüzüne çikmis; ancak ne Kurmanci ne de Sorani konusanlar ötekine imtiyaz tanimadiklarindan, Kürdistan’in tüm kesimlerinden okuyuculari hedef alan dergiler, hem Kurmanci hem de Sorani dillerinde bölümlere yer vermislerdir. Kürt Enstitüsü’nce yayimlanan edebiyat dergisi daha sonra üçüncü Kürt dili olarak Zazaca bir bölüm yayimlamaya karar vermistir. 37 Bu, siyasal nedenlerden ötürü dilsel ayrimciliga siddetle muhalefet eden belli milliyetçi entellektüel

çevrelerde sert olumsuz tepkilere yol açmistir. Bunlarin bir kismi, sentetik bir birlesik Kürt dili için çalismis; digerleri iki yazili Kürt diline tahammül edebileceklerini düsünmüsler; ancak daha önce neredeyse hiç yazili gelenege sahip olmayan Zazaca’yi bir diger yazili dil olarak gelistirmenin Kürt ulusu arasina ayrilik tohumlari ekmek olacagina karar vermislerdir.

Yazili Zazaca’nin gelistirilmesi ya da yasaklanmasina dair tartisma, sürgündeki Zaza entellektüellerinin küçük çevresinde, fikir ayriliklarina yol açan büyük bir etki yaratti. 1980’lerin sonunda ilk Zaza dergisi yayimlandi ve kesinlikle Kürtçe degildi. Dergide Zazaca, Türkçe, Ingilizce makaleler vardi; ama Kürtçe yoktu. Zazalar’dan, kimlikleri uzun zamandan beri sadece Türk devletince degil, Kürtler’ce de reddedilen ayri bir halk olarak söz ediyor; ve cografi bir ad olarak Kürdistan terimini reddettigini belirterek, Zazalar’in eski yurdu için Zazaistan

kelimesini icat ediyordu.38 Derginin ilk basta çok küçük bir okuyucu çevresi oldu; ama kizgin Kürt tepkileri her seye ragmen derginin söyledigi bir söz oldugunu gösterdi ve tedricen artan sayida Zaza derginin görüslerini benimsedi. Halen örgütlü bir milliyetçi Zaza hareketi görünmemektedir; ama, hepsi Zazalar’in Kürtler’den farkli olduklarini iddia eden, Avrupa’da yayimlanan iki yeni dergi ve Türkiye’de yakin zamanda çikan bir dizi kitapçik ile yayimcilik faaliyetleri giderek artmaktadir.39

Tartisma hala gelgit halindedir ve tartismada taraf olanlar görüslerini gözden geçirmeyi sürdürüyorlar. Sürgündeki Zaza Alevi eylemcilerinin önde gelenlerinden Seyfi Cengiz, yeni siyasal ve kültürel dergisi Desmala Sure’nin ilk sayisinin giris makalesinde, milliyetçi Zaza-Alevi bir durusa nasil ulastigini yazdi. Dergi, ‘Dersim Komünist Hareketi’ni ya da (Zazaca) ‘Kirmanc Komünist Hareketi’ni -Kirmanc Dersim’deki Zazalar’in kendi dillerinde kendilerini tanimladiklari kelimedir- temsil ettigi iddiasindadir. Cengiz sunlari söyler: “Bir ara Dersim isyanlarinin

‘ulusal’ olmadiklarini söylemistim; fakat bu görüsü çoktan biraktim. Dersim isyanlarini ‘Zaza Hareketleri’ olarak tanimistim bir yazimda. Simdi bu noktada bir düzeltme yapmam gerekiyor: Dersim isyanlari Kirmanc-Alevi isyanlaridir. Koçgiri isyanini da Dersim isyanlari arasinda düsünüyorum. Koçgiri, Bati Dersim’in bir parçasidir. Seyh Sait isyanina ulusal bir isyan diyorum simdi. Seyh Sait isyaninin bir Zaza isyani oldugunu söylemistim 1987’de. Bu görüsümü koruyorum.” Tüm bu ayrimciliga karsi PKK, kisinin asla [Kürt] kimligini unutmamasi gerektigi uyarisi ile (adini Aleviler’e yönelik olarak belirledigi) Zülfikar sancagini kaldirdi. Alevi köylülerle, özellikle Kürtçe ve Zazaca konusanlarla, gene Aleviligin devlet tarafindan hükmedilen türü olarak görülen Bektasilik arasindaki iliskilere son vermek üzere bir girisim baslatti.

 

 

Çeviren: Özgür Gökmen

 

Kaynaklar

Andranig 1900: Tersim. Tiflis.

Andreasyan, Hrand D. 1964: Polonyali Simeon’un Seyahatnamesi 1608-1619. Istanbul: IÜ Edebiyat

Fakültesi Yayinlari.

Anon 1994: “Birinci Umumi Müfettisligin istegiyle hazirlanan Dersim yöresi asiret yerlesim listesi”, Mehmet Bayrak (der.), Açik-gizli/resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 271-294.

Anon 1995: Forced evictions and destruction of villages in Dersim (Tunceli) and the western part of Bingöl, Turkish Kurdistan, September-November 1994. Amsterdam: SNK.

Asatrian, G. S. & Gevorgian, N. Kh. 1988: “Zaza miscellany: Notes on some religious customs and

institutions”, A green leaf. Papers in honour of Proffesor Jes P. Asmussen [=Acta Iranica, XII] . Leiden: Brill. ss. 499-508.

Avci, A. Haydar 1993: “Devlet ve Alevilik”, Berhem, 6-7, ss. 19-30.

Babinger, Franz 1921: “Schejch Bedr ed-Din, der Sohn des Richters von Simav”, Der Islam, 11, ss. 1-106.

Barnum, Rev. H. N. 1890: “The Kuzzel-bash Koords”, Missonary Herald, 1890, ss. 343-346.

Basbug, Hayri 1984a: Iki Türk boyu Zaza ve Kurmancalar. Ankara: Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü.

Basbug, Hayri 1984b: Göktürk-Uygur Zaza Kurmanç lehçeleri üzerine bir arastirma. Ankara: Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü.

Bayrak, Mehmet (der.) 1993: Kürtler ve ulusal-demokratik mücadeleleri. Gizli belgeler – arastirmalar – notlar. Ankara: Öz-Ge.

Bayrak, Mehmet 1994: Açik-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri. Ankara: Öz-Ge.

Bender, Cemsid 1991a: Kürt tarihi ve uygarligi. Istanbul: Kaynak yayinlari.

Bender, Cemsid 1991b: Kürt uygarliginda Alevilik. Istanbul: Kaynak Yayinlari.

Berhem Redaksiyonu 1992: “Bazi olumsuz propaganda, elestiri ve yakistirmalar üzerine”, Berhem, 3 (Eylül), ss. 6-11.

Besikçi, Ismail 1990: Tunceli kanunu (1935) ve Dersim jenosidi. Istanbul: Belge Yayinlari.

Birdogan, Nejat 1992: Anadolu ve Balkanlarda Alevi yerlesmesi: ocaklar – dedeler – soyagaçlari. Istanbul: Alev Yayinlari.

Blau, O. 1862: “Nahrichten über kurdiche Stämme – III: Mittheilungen über die Dusik-Kurden”, ZDMG, 16, ss. 621-627.

Brant, J. 1836: “Journey through a part of Armenia and Asia Minor 1835”, Journal of the Royal Geographic Society, 6.

Bruinessen, Martin van 1989: “The ethnic identity of the Kurds”, Peter A. Andrews, Ethnic groups in the Republic of Turkey içinde. Wiesbaden: Dr. Ludwig Reichert, ss. 613-621.

Bruinessen, Martin van 1992: “Kurdish society, ethnicity, nationalism and refugee problems”, Philip G. Kreyenbroek & Stephen Sperl (der.), The Kurds: A contemporary overview içinde. London: Routlegde. ss. 33-67.

Bruinessen, Martin van 1994a: “Genocide in Kurdistan?: The supression of the Dersim rebellion in Turkey (1937-38) and the chemical war against the Iraqi Kurds (1988)”, George J. Andreopoulos (der.), Genocide: Conceptual and historical dimensions içinde. University of Pennsylvania Press. ss 141-170.

Bruinessen, Martin van 1994b: “Nationalisme kurde et ethnicitiés inta-kurdes”, Peuples Méditerranéens, 68-69, ss. 11-37.

Bruinessen, Martin van (hazirlaniyor): “Satan’s psalmists: Some heterodox beliefs and practices among the Ahl-e Haqq of the Guran District”.

Bulut, Faik (der.) 1991: Belgelerle Dersim raporlari. Istanbul: Yön Yayincilik.

Bumke, Peter 1979: “Kizilbas-Kurden in Dersim (Tunceli-Türkei). Marginalität und Häressie”, Anthropos, 74, ss. 530-548.

Bumke, Peter 1989: “The Kurdish Alevis – boundaries and perceptions”, Peter A. Andrews, Ethnic groups in the Rebublic of Turkey içinde. Weisbaden: Dr. Ludwig Reichert. ss. 510-518.

Butyka, Desiderus 1892: “Das ehemalige Vilajet Derssim”, Mittheilungen der Kaiserlich-Königlichen Geographischen Gesellschaft, 35, ss. 99-126, 194-210.

Cahen, Claude 1968: Pre-Ottoman Turkey. London: Sigwick & Johnson.

Campanile, Giuseppe 1818: Storia della regione de Kurdistan e delle sette ivi esistenti. Napoli: Fratelli Fernandes.

Chater, Melville 1928: “The Kizilbash clans of Kurdistan”, National Geographic Magazine, 54.

Dedekurban, Ali Haydar 1994: Zaza halk inançlarinda “kült”ler. Ankara: Zaza Kültürü Yayinlari.

Dersimi, M. Nuri 1952: Kürdistan tarihinde Dersim. Halep: Ani Matbaasi.

Dersimi, M. Nuri 1992: Dersim ve Kürt Milli Mücadelesine dair hatiratim, sadelestirerek, notlayarak ve resimleyerek yayina hazirlayan Mehmet Bayrak. Ankara: Öz-Ge Yayinlari.

Düzgün, Mustafa 1988a: “Torey ve adete Dersimi”, Berhem, 1, ss. 34-40.

Düzgün, Mustafa 1988b: “Torey ve adete Dersimi”, Berhem, 2, ss. 18-27.

Düzgün, Mustafa 1993: “Sivas katliami ve Alevi sorunu”, Berhem, 6-7, ss. 7-18.

Düzgün, Mustafa & Comerd, Munzir & Tornecengi Hawar 1992: Dêrsim de diwayi, qesêpi-kalikan, erf u mecazi, çibenoki, xeletnayêni [Dersim’de dualar, atasözleri, mecazlar, bilmeceler, sasirtmacalar]. Ankara: Çapxane Berheme.

Feber, Oda & Grässlin, Doris 1988: Die Herrenlosen: Leben in einem kurdischen Dorf. Bremen: edition CON.

Firat, M. Serif 1970: Dogu illeri ve Varto tarihi, 3. baski. Ankara: Kardes Matbaasi.

Izady, Mehrdad R. 1992: The Kurds: A concise handbook. Washington: Taylor & Francisç.

Jaba, Alexander 1860: Recueil de notices et récits kourdes. St. Petersbourg.

Jandarma Umum Kumandanligi (tarih yok):[c. 1935] Dersim [Gizli ve zata mahsustur]. Ankara: T.C. Dahiliye Vekaleti Jandarma Umum Kumandanligi.

Kemali, Ali 1932: Erzincan tarihi: tarihî, cografî, içtimaî, etnografî, idarî, ihsaî tetkikat tecrübesi. Istanbul: Resimli Ay Matbaasi.

Kemali, Ali 1992: Erzincan: tarihi, cografi, toplumsal, etnografi, idari, ihsal, inceleme arastirma tecrübesi. Istanbul: Kaynak Yayinlari.

Kieser, Hans-Lukas 1993: Les Kurdes alévies face au nationalisme turc kémaliste. L’alévité du Dersim et son role dans le premier soulévement kurde contre Mustafa Kemal (Koçgiri, 1919-1921). Amsterdam: MERA [Occasional Paper no.18].

Kieser, Hans-Lukas 1994: “L’Alévisme kurde”, Peuples Méditerranéens, 68-69, ss. 57-76.

Kocadag, Burhan 1987: Lolan oymagi ve yakin çevre tarihi. Yalova: Kendi yayini.

Komal 1975: Koçgiri halk hareketi 1919-1921. Ankara: Komal.

Luschan, Felix von 1891: “Die Tachtadschy und andere Überreste der alten Bevölkerung Lykiens”, Archiv für Anthropologie, XIX, ss. 31-53.

Luschan, Felix von 1911: “The early inhabitants of Western Asia”, Journal of the Royal Anthropological Institute, 41, ss.221-224.

Malmisanij 1988: “Dimilli ve Kurmanci lehçelerinin köylere göre dagilimi”, Berhem, 2 (Gulan 1988); 3 (Ilon 1988), ss. 2: 8-17, 3: 62-67, 4: 53-56.

Mélikof, Iréne 1982a: L’Islam hétérodoxe en Anotolie”, Turcica, XIV, ss. 142-154.

Mélikof, Iréne 1982b: “Recherches sur les composantes du syncrétisme Bektachi-Alevi”, Studia turcologica memoriae Alexii Bombaci dicata içinde. Napoli: Istituto Universitario Orientale. ss. 379-395.

Molyneux-Seel, L.1914: “Journey into Dersim”, Geographical Journal, 44, ss. 49-68.

Niebuhr, Carsten 1780: Reize naar Arabië en andere omliggende landen. deel 2. Amsterdam/Utrech [= Reisebeschreibung nach Arabien und andern umliegenden Ländern, vol. 3. Copenhagen 1774-78].

Öz, Baki 1990: Kurtulus savasinda Alevi-Bektasiler. Istanbul: Can Yayinlari.

Özkan, Halis 1992: Völker und Kulturen in Ostanatolien. Beiträge zur Geschichte und Ethnographie des Dorfes Muhundu in Ostanatolien, Regierungsbezirk Tunceli (ehemals Dersim). Wuppertal: Deimling Wissenschaftliche Monographien. [=Diss. Fernuniv. Hagen, 1991]

Öztürk, Hidir 1984: Tarihimizde Tunceli ve Ermeni mezalimi. Ankara: Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü.

Öztürk, S. 1972: Tunceli’de Alevilik. I.Ü. Ed. Fak. Sosyoloji Bölümü mezuniyet tezi.

Pamukçu, Ebubekir 1992: Dersim Zaza ayaklanmasinin tarihsel kökenleri. Istanbul: Yön Yayincilik.

Riggs, Rev. Henry H. 1911: “The religion of Dersim Kurds”, Missionary Review of the World (New York), 24, ss. 734-744.

Risvanoglu, Mahmut 1975: Dogu asiretleri ve emperyalizm. Istanbul: Türk Kültür Yayini.

Risvanoglu, Mahmut 1994: Saklanan gerçek: Kurmançlar ve Zazalar’in kimligi, 2. cilt. Ankara: Tanmak.

Ritter, Hellmut 1954: “Studien zur geschichte der islamischen frommigkeit. II. Die anfänge der Hurufisekte”, Oriens, 7, ss. 1-54.

Rotkopf, Paul 1978: “Beobachtungen und Bemerkungen über eine kurdische Bevölkerungsgruppe”, Jürgen Roth (der.) Geographie der Unterdrückten içinde. Reinbek bei Hamburg: Rowolth. ss. 118-139.

Selcan, Zilfi 1994: Zaza milli meselesi hakkinda. Ankara: Zaza Kültürü Yayinlari.

Sevgen, Nazmi 1950: “Yasayislari simdiye kadar gizli kalmis bir asiret: Zazalar”, Tarih Dünyasi, 10-13, ss.410-413, 439, 465-468, 482, 510-515 ,565-570.

Sevgen, Nazmi 1951: “Efsaneden hakikate”, Tarih Dünyasi, 21, ss. 882-886.

Sevgen, Nazmi 1968: “Kürtler III”, Belgelerle Türk Tarihi Dergisi, 7, ss. 57-61.

Sümer, Faruk 1976: Safevi devletinin kurulusu ve gelismesinde Anadolu Türklerinin rolü. Ankara: Selçuklu Tarih ve Medeniyet Enstitüsü.

Sykes, Mark 1908: “The Kurdish tribes of the Ottoman Empire”, Journal of Royal Anthropological Institute, 38, ss. 451-486.

Sykes, Mark 1915: The Caliph’s last heritage. A short history of the Turkish Empire. London: Macmillan and Co.

Sahhüseyinoglu, Halil Nedim 1991: Malatya Baliyan asireti. Malatya: ABC Kitabevi.

Tankut, Hasan Resit 1994a [1937] “Zazalar hakkinda sosyolojik tetkikler”, Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 409-490.

Tankut, Hasan Resit 1994b [1949] “Cumhuriyet Halk Partisi’ne ‘Aleviler’ konusunda verilen rapor (1949)”, Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli / resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 295-299.

Tankut, Hasan Resit 1994c [1961] “Dogu ve Güneydogu bölgesi üzerine etno-politik bir inceleme”, Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli/ resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara:Öz-Ge. ss.218-232.

Taylor, J. G. 1868: “Journal of a tour in Armenia, Kurdistan and Upper Mesopotamia, with notes on researches in the Deyrsim Dagh, in 1866”, Journal of the Royal Geographic Society, 38, ss. 281-361.

Trowbridge, Stephen van Rensselaer 1909: “the Alevies or Deifiers of Ali”, Harvard Teological Review, 2, ss. 340-353.

Türkay, Cevdet 1979: Basbakanlik Arsivi belgelerine göre Osmanli Imparatorlugu’nda oymak, asiret ve cemaatler. Istanbul: Tercüman.

Yavuz, Edip 1968: Tarih boyunca Türk kavimleri. Ankara:Kurtulus Matbaasi.

Yörükan, Yusuf Ziya 1994: “Bir ilahiyatçi profesörün anlatimiyla geçmisten günümüze ‘Alevilik'”, Mehmet Bayrak (der.) Açik-gizli/ resmi-gayriresmi kürdoloji belgeleri içinde. Ankara: Öz-Ge. ss. 300-310.

 

 

Notlar

1 Ankara’daki yari-resmi Türk Kültürünü Arastirma Enstitüsü bu ve benzeri konularda bir dizi kitap yayimlamistir.

2 Örnegin Cemsid Bender’in kitap ve makalelerine, özellikle Bender 1992b’ye bakiniz.

3 Örnegin, Dersimi 1952; Firat 1970 [1946]; Kocadag 1987; Pamukçu 1992; Selcan 1994.

4 Bkz.: Dersimi 1952, ss. 61-62. Tankut, genelde konuya vakif olmasina ragmen, belki de Bati Dersim’le olan bu iliskilerinden ötürü Koçgiri asiretinin Zazaca konustugunu söyler (1994a: 415). Sykes, Koçgiri asiretinin dilinin ‘görünüste Kürtçe’nin bir lehçesi oldugunu ancak Zazalar ya da Baba Kürtleri, ya da Diyarbakir Kermancilerince zorlukla anlasilabildigini’ vurgular (1908: 479).

5 Belki de Dersim Alevileri’nin en önemli seyit soyu olan Kureysliler, en çok nüfusa Mazgirt ve Nazimiye’de sahiptirler. Ama Kigi’da, Hinis ve Varto’da, Pülümür’de ve Sivas’da da mensuplari vardir (Jandarma Umum Kumandanligi, ty: 33).

6 Güneybati Malatya’daki Baliyan asireti, Aguçan soyundan gelen bir seyit olan Hüseyin Dogan Dede’yi (ölümü 1983) mürsid-i kamil saydi; ama ayni zamanda Kalender gibi yerel soylardan da dedeleri vardi (Sahhüseyinoglu 1991: 83-88). Aguçan, bölgede Haci Bektas’in bir kavme adini veren halifelerinden birinin ardillari olarak taninan küçük Dersim soylarindan bir tanesidir.

7 “[Alevi] dininin Cografi Merkezi Iran’daki Kermansah eyaletinin Kirind kasabasidir. Ali’nin erkek ardillarinin dördü simdi Kirind’da yasamaktadir. Bunlar, Seyyid Barake, Seyyid Rüstem, Seyyid Essed Ullah, Seyyid Farraj Ullah’tir. (…) Bunlar Anadolu’ya ve Kuzey Suriye’ye ibadet ve takipçilerinin ahlaki egitimleri için temsilciler gönderirler.” (Trowbridge 1909: 342-343) Sayyid Baraka (ölümü 1863) ve onun torunu ve halefi Seyyid Rüstem (1920’de hala yasiyordu) kendilerini Guran Ehl-i Hak’kinin en büyük otoriteleri olarak tanitmislar ve Iran’daki diger Ehl-i Hak cemaatlerinden büyük saygi görmüslerdir (benim “Satan’s psalmists” makaleme bkz.).

8 Bununla birlikte sunlara bkz.: (Antep’e dair) Trowbridge 1909, (Elazig ve Malatya arasindaki bir köye dair) Chater 1928 ve (Malatya ve Elbistan arasinda yasayan bir asirete dair) Sahhüseyinoglu 1991.

9 Dersim’in belki de temel hacci olan Düzgün Baba dag mabedine ziyaretin bir tasviri için bkz.: Ferber & Grässlin 1988: 145-156.

10 Bu tabulara ve ‘dogaya tapinma’ya temas eden en yeni yayinlar sunlardir: Bumke 1979; Feber &

Grässlin 1988: 138-141; Özkan 1992: 259-274; Düzgün 1988; Düzdün et al. 1992; Dedekurban 1994.

11 Nuri Dersimi’nin sözünü ettigi bir vaka, bu farkliligin kirsal Alevi cemaatlerinin sözde basi olan Bektasi Çelebi Cemalettin tarafindan farkedildigine isaret eder. Çelebi Cemalettin, Dersim’deki önemli bir hac merkezi olan Kistim’de ‘eren’ olarak kutsal sayilan nesnenin yilan seklindeki bir parça odun oldugunu duyunca, büyük bir saskinlik yasadi ve merkezin kapatilmasini ve bu odun parçasinin yok edilmesini istedi. Fakat, Jön Türkler’ce desteklenmesine ragmen istegini gerçeklestiremedi (Dersimi 1952: 96-98). ‘Kistim ereni kültü’ne dair bkz.: Asatrian & Gevorgian 1988: 588.

12 Andranig 1900: 167-170. Bu metinleri benim için tercüme eden Leiden Üniversitesi’nden Dr. Jos Weitenberg’e tesekkür etmek isterim. Andranig’le konusanlardan biri, bir seyit, ona insanlarin öldükten sonra önce memeli, sonra yilan, kus, böcek, kelebek, sivrisinek ve sonunda sinek olarak geri döndüklerini anlatir. Bir digeri daha önce esek olarak varoldugunu hala hatirladigini aktarir. Yeniden insan olarak dogmustur; çünkü, insan olarak daha önce yasadigi hayat dogal olmayan bir sekilde, savasta son bulmus, ve bu yüzden olmasi gerektigi gibi tamamlanmamistir.

13 Sykes (1908: 479) Kureys, Balaban ve Sadilli asiretlerinin “Sii ya da Panteist” oldugunu belirtip Koçgiri asireti hakkinda sunlari yazar: “Dinsel olarak onlari dogayi disi bir unsur, Tanri’yi ise erkek olarak kabul eden gelismis Panteistler olarak kabul ediyorum. Bu fikre hali vakti yerinde olan erginlerle yaptigim konusmalar sonucunda vardim.”

14 En bilgili misyoner yazarlardan birisi olan Riggs, günese ve atese tapinmanin önemini belirtir;ve ancak daha sonra ayin-i cem’den söz eder (1911).

15 Kemali 1992[1932]: 152. Bu Öztürk’ün su gözlemine uymaktadir: “Sabahlari günes dogarken karsisina geçilip dua edilir ve salavat getirilir. Ya yerde secde edilerek yer öpülür veya herkes elini agzina götürerek niyaz eder.” (1972: 100) Bu günese tapinma, Ali Kemali’ye, Ali’nin öldükten sonra cennete gittigine ve günese dönüstügüne dair efsane ile açiklanmistir. Öte yandan Öztürk günesin Muhammed ile, ayin Ali ile serik oldugunu iddia eder.

16 Semsîler’den, 17. yüzyilda yasamis Polonyali Ermeni gezgin Simeon (der.: Andreasyan 1964: 100), onlara Mardin’de rastlayan Carsten Niebuhr (1780: 376-378) ve Italyan misyoner Campanile (1818: 194-200)söz eder. Diyarbakir yakinlarindaki eski bir Semsî tapinma mahali, daha yakin zamanda, Mardin yolu genisletilirken yikilmistir. Niebuhr, birçok Semsî’nin Jacoben Hristiyana dönüstügünü; digerlerinin Yezidiler’le -ya da Aleviler’le- karismis olabilecegini söyler.

17 Tankut onlarin Zaza’ca yazdiklarini iddia eder (1994b: 298). Editörü olan Mehmet Bayrak bunu dogrular ve Alisêr’in siirlerinin Kurmanci oldugunu söyler; o da Türkçe’nin dinsel törenlerde kullanilan tek dil olmadigini iddiasindadir.

18 Molyneux-Seel’in belirttigi diger hac merkezleri -Sivas’ta Hasan (?), Kufa’da Ali (sic!)

Bagdat’ta Musa [Kazim] ve Kerbela’da Hüseyin ve Abbas- onlarin merakini gidermek için

belirtilmisler izlenimini yaratmaktadir; (her ne kadar birkaç Dersimli daha sonra Kerbela’yi

ziyaret etmis olduklarini ve orada kendilerine gizli bilgiler teblig edildigini iddia etmis olsa

da) bu hac yerlerini ziyaret etmis olan Dersimliler’in sayisi esasen az olmalidir.

19 Haziran 1986 Strasbourg Table Ronde sur les Bektachis’de (Strazburg Bektasi Yuvarlak Masasi,

çn.) okunan yayimlanmamis sunus metni.

20 Türkay 1979: 239. Ne yazik ki, Türkay bu asiretlere yapilan atiflari buldugu metinlerin

türlerine ve tarihlerine dair hiçbir kanit vermez. Vilayetname Haci Bektas’in Iç Anadolu’ya dogru

daha batiya gitmeden önce Kürdistan’i ziyaret ettigini belirttiginden ötürü, erken Bektasiler

arasinda Kürtler’in bulunmasi o kadar da sasirtici degildir.

21 Örneklere van Bruinessen 1989’da yer verilmistir.

22 Idris Sevgen’ce (1968’de) yayimlanan bir raporla ve Selimname’si ile sultana bunun muhasebesini

sunar; bu muhasebeye (muhtemelen von Hammer’in yararlandigi kaynak olan, GOR II, 432-434)

Ebü’l-Fazl’in Zayl-i Hasht Bihisth, Sa`deddin’in Tacü’l-tevarih ve Hüseyin’in Bedayi`ü’l-vaqayi’

adli kitaplarinda yer verilmistir.

23 “Seine Behauptung war, dass es im paradies kein unterworfensein unterdas gesetz (taklif)gebe.

Wir sagen aber, dass wir im paradiese sind, und daher kahn es für uns kein taklif geben. Diese

fünf gebete gehören zu unserm taklif (va in panç namaz bar ma taklif ast), sie brauchen also nicht

verrichtet zu verden…” (Ritter 1954: 45)

24 Babinger 1921: 103-104. Ahlat genellikle Bitlis’in etki alani içindeydi. Tabiî ki, ayni zamanda

önemli bir Selçuklu yerlesim bölgesiydi. Ama Seref Han, Ahlatli Hüseyin’in bir Kürt oldugunu ima

eder görünmektedir. 16. yüzyilda, Serefname’de sözü edilen en dikkati çeken Kürt asireti, Pazuki,

Ahlat çevresinde yerlesikti.

25 Ivanow, Mokri ve Mélikoff benzerlikler üzerine yorum yapmis olan akademisyenler arasindadirlar.

Mehrdad Izady (1992) daha da ileri giderek, kendi görüsüne göre eski bir Kürt dinsel alt tabakasini temsil eden bu üçlüyü “melekler kültü” adi altinda siniflandirir.

* Von Luschan’in Böilam Nehri olarak andigi nehir, muhtemelen bugünkü adi ile, Kahta Çayi olmalidir. (ç.n.)

26 Daha önce belirttigim gibi, diger kaynaklarda Kürt olarak adlandirilmakla birlikte, Türkay’in eserinde Yörük olarak tasnif edilen Balaban istisnasi haricinde.

27 Jaba 1860: 6n-7n. Dujik Kürtler’in en önemli asiretleri olarak Balaban, Kureysli ve Gülabi anilmistir. Blau’nun Dujik Kürtler üzerine gözlemlerinden alintilanmistir.(Blau 1862)

28 Celaleddin’in ölümünden sonra, askerleri, çogunlukla Kipçak Türkleri, onlara ikta olarak dogu sinirlarini, Erzincan, Amasya ve Larende-Nigde’yi veren Selçuklu Keykubat’in hizmetine girdi (Cahen 1968: 245-246).

29 Jandarma Umum Kumandanligi ty: 32, 38. Dujik Baba’nin Harzemsah’la ilintisine, Bahtiyar asiretini Celaleddin’in yanindakilerin ardillari sayan Tankut (1994a[1937]: 442-443) da deginir.

30 Dersimli tüm asiretlerin Türklüklerini kanitlama çabasina girisen Pülümür eski kaymakami ve Tunceli eski valisi Edip Yavuz, Celaleddin Harzemsah’in Dujik Baba’ya gömüldügüne dair inancini ifade eder (1968: 368); ama, bunu herhangi bir asiretin nesep iddiasiyla iliskilendirmez -çünkü, belki de Dersimliler’in Oguz Türkleri olmasini istemektedir.

31 Bkz. Kemali 1992[1932]: 125-143; Dersimi 1952: 120-168; Komal 1975; Kieser 1993.

32 Hasan Resit Tankut Günes-Dil kuraminin babalarindan biridir. Küçük bir yetimken Maras Elbistan’da Alevi Kürt bir ailece evlat edinilmistir.

33 Çatismalarla ilgili olarak bkz.: Ömer Laçiner, “Der Konflikt zwischen Sunniten und Aleviten in der Türkei”, Jochen Blaschke & Martin van Bruinessen (der.) Islam und Politik in der Türkei içinde. Berlin: Parabolis,1989. ss. 233-254.

34 Alevistan kelimesine ile ilk kez, 1976 yilinda Hürriyet gazetesinin Almanya’daki bölücü faaliyetler ile ilgili bir raporunda rastladim. Sözde, devletin Maoist düsmanlari Türkiye’yi doguda Kürdistan, merkezde Alevistan ve batida Sünni Türk bakiye seklinde bölmek için komplo kuruyorlardi. 1980’lerde Almanya’da benzer bir sekilde Alevistan’i bagimsiz kilmak niyetini açiklayan Kizil Yol adinda kisa ömürlü asiri solcu bir örgüt vardi. Birçok Kürt milliyetçisi ve baska egilimlerden solcular, bunlarin Sünni ve Türk bir milliyetçi tepki yaratmaya çalisan Türk

istihbarat servisinin oyunlari oldugundan süphelenmistir.

35 Türkiye’de Kürtlerce ve Kürtler için yayimlanan dergilerle ilgili en kapsamli arastirma sudur: Malmîsanij & Mahmûd Lewendî, Li Kurdistana Bakûr û li Tirkiyê rojnamegeriya Kurdî (1908-1992). Ankara: Öz-Ge, 1992. 1960 ile 1980 arasinda yayimlanmis, birçogu yari yasal ya da yasadisi olan 65 dergiyi siralar.

36 Tirêj’in Türkiye’de 1979 ile 1980 arasinda sadece üç sayisi yayimlanabilmistir. Dördüncü ve sonuncu sayi Isveç’te yayimlanmistir. Aslinda daha önce birkaç parça Zazaca metin -bir sarki güftesi, bir halk masali ve bir kelime listesi- basan bir dergi olmustur. Bu, ilk ve tek sayisi 1963’te Istanbul’da basilan kisa ömürlü Roja Newê’dir. Bkz.: Malmîsanij & Lewendî, Rojnamegeriya Kurdî, ss.159-161.

37 Hêvî / Hîwa adindaki bu dergi 1983’te yayimlanmaya baslamistir. Zazaca bölümü, Tîrej’de de Zazaca yazan ve daha sonra birçok dergiye Zazaca katkida bulunan Malmîsanij’in sorumlulugu altinda hazirlanmistir. Malmîsanij, Zaza sözel gelenegini korumaya ve Zaza kültürüne daha fazla sayginlik kazandirmaya yönelik çabalarini sürdürmekle birlikte, ortaya çiktiginda Zaza ayrimciligina kuvvetle karsi koymustur.

38 Ayre ve onu izleyen Piya, Isveç’te 1987 sonrasinda aylik olarak yayimlandilar. Dergilerin editörü Ebubekir Pamukçu, daha önce kültürel ya da siyasal Kürt faaliyetlerine katilmamisti. Dergiye en önemli katkisi olan Dersim isyaninin milliyetçi Zaza bakis açisindan bir analizi, daha sonra Türkiye’de kitap olarak yayimlandi: Dersim Zaza ayaklanmasinin tarihsel kökenleri. Istanbul: Yön, 1992.

39 Bu kitapçiklarin en önemlisi sudur: Zilfi Selcan, Zaza milli meselesi hakkinda. Ankara: Zaza  Kültürü Yayinlari, 1994. Su anda varolan en önemli Zaza dergileri, her ikisi de Almanya’da  yayimlanan Desmala Sure ve Ware’dir.

 

(Not: Bu nun disinda, Istanbulda yayinlanan DERSIM dergisi ve Avrupada yayinlanan Tija Sodir Kormiskan ve Wate dergisi de vardir)

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

Alevi Kütüphanesi

Bismişâh Allâh Allâh Gerçeğe Hû