Blog Arşivleri

Kent Ortamında Alevilerin Kendilerini Tanımlama Biçimleri ve İnanç Ritüellerini Uygulama Sıklıklarının Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi

I.GİRİŞ

Ülkemiz genelinde de, bölgeler arasındaki dengesizliklerle, kentsel ve kırsal yerleşim yerleri arasında farklılıklar göze çarpmaktadır. Gerek kentler düzeyinde, gerek ülke çapında bölgesel düzeyde çoklu yapılar gözle görünür düzeydedir. Ancak genel çizgileri ile gelişmemiş bölgelerin (özellikle kırsal alanların), gelişmiş bölgelere (kentsel alanlara) oranla çözüm bekleyen sorunları daha kapsamlı ve yoğundur. Kırsal alanlardaki doğurganlığın çok yüksek oluşu, aşırı kırsal nüfus artışı göçlerle kente yansımakta, kent nüfusunu arttırmaktadır. Bundan dolayı Türkiye’deki kent nüfusu, kırsal nüfustan fazladır. 1993 yılında kent nüfusu 33.619.996 iken kırsal nüfus 26.619.004’tür. Ancak bu durum kentlerdeki doğal nüfus artışından gelmemekte, kırsal kesimden kentlere göçler nedeniyle olmaktadır.1

Bireyler ve onların oluşturdukları topluluklar bilgi, görgü, düşünce ve davranış yönünden farklılıklar göstermektedir. Gelişmiş bölgelerde yüksek öğrenimli bireyler, gelişmemiş bölgelerde okuma ve yazması bile olmayan bireyler bu farklılıklara en açık örneği teşkil etmektedir. Aynı yerde yaşayan, aralarında kültürel-ekonomik-toplumsal eşitsizlikler, farklılıklar, dengesizlikler bulunan sos yo-ekonomik, sos yo-kültürel yapıları farklı ikili bir topluluk sürekli olarak birlikte yaşamaktadır (Gecekondu kesimi ve zengin kesim gibi) ve bu iki ayrı topluluk birbirleriyle karşılıklı etkileşim içindedirler.2

Kırdan kente göç, insan topluluklarının, gerçekleştirdiği dinamik bir süreç olmakla birlikte, göç kararını alan bireydir. Göçün bireyin özgür seçimine bağlı olması da göç olgusunun değerlendirilmesinde önem taşımaktadır. Türkiye’de kır-kent dengesinde içgöçlerin etkisi oldukça önem taşımaktadır.1927-1950 yılları arasındaki dönemde yoğun bir içgöç olgusuna rastlanılmamaktadır. İçgöçler 1950 sorası Karadeniz ve İç Anadolu illerinden; 1960 yılından sonra ise Doğu Anadolu’da bulunan illere kaymıştır. 1970’li yıllarda ise bu kez kırdan merkeze olan göçler hız kazanmıştır. Göç kararını veren birey, göç ederken ya da yer değiştirirken de bunu değişik beklentilerini gerçekleştirmek amacıyla yapmaktadır. Göç olgusu toplumsal açıdan değerlendirildiğinde ise, toplumun yeniden yapılanma süreci içine girdiği, sermaye, emek ve mekanda yeni bir denge kurulduğu ve bunun evrimsel bir boyut kazandığı görülmektedir. Bu evrimde belirli öğeler seçilebilmektedir:

Göçün nereden – nereye yöneleceği belirlenmekte,
İnsan kitleleri birbirini çekerek, toplumda hareket doğmasına neden olmakta,
Mekan değişiklikleri yaşamakta,
Siyasal değişiklikler olmakta,
Sosyo-ekonomik yapıda değişiklikler gözlenmektedir.3

Ülke çapında kırsal kesimden kente göçü etkileyen bir öge olarak ya da bir göç nedeni olarak “çoklu yapı”ortaya çıkmaktadır. Çoklu yapı sorunu kır-kent farklılaşması ya da kırsal alanlar ile kentsel yerleşmeler arasındaki yapısal farklılıklar, çelişkiler olarak kendisini göstermekte, bu farklılaşma kırdan büyük kentlere ve özellikle de İstanbul’a gidildikçe daha da belirginleşmektedir. Söz konusu durum modernleşmenin, çağdaşlaşmanın bir sonucudur. Başka bir değişle, çağdaş gelişme çoklu toplum yapısını ortaya koymaktadır: Köyler/kentler, yoksullar/zenginler, sos yo-ekonomik yapı farklılıkları ile gecekondular/zengin mahalleleri; düşünce ve inanç yapılarındaki farklılıkları ile laik/anki-laik, Alevi/Sünni/Ateist; etnik ve emik açıdan taşıdıkları farklılıkları ile Türk/Kürt/Zaça/Laz vb. ayrımlar söz konusu çoklu yapıyı örneklemektedir.4 Kentsel alandaki din kurumu da çoklu yapı oluşturmaktadır (Müslüman/Hıristiyan/Musevi : Alevi/Hanefi/Şafi vb. gibi). Hatta aynı inanç içerisinde bulunan topluluk kendi içerisinde çok sayıda çoklu yapılar arz edebilmektedir:Alevi–Türk / Alevi-Kürt / Alevi-Zaza ya da Alevilik bir din / mezhep / tarikat /öğreti / kültür /yaşam biçimi veya Alevilerin ibadet yeri olarak cem evi /camii / mescit veyahut Alevilerin ibadeti olarak cem ayini / namaz vb. gibi.

Toplumun çeşitli kurumlarından biri olarak ele alınan din kurumunun, salt bir kurum olduğunu ileri sürmek yanıltıcı olacaktır. Dinin kurumsal yapısıyla bağlantılı olarak diğer yönlerini de ele almak gerekmektedir. Din kurumunun iki farklı boyutu vardır. Bunlardan birincisi dinin grupsal boyutudur. Yani dindeki belli amaçlar(ibadet, ritüeller vb. uygulamalar) için kişilerin bir araya gelmesi ile oluşturdukları kompozisyonlar dinin grupsal boyutu olarak ele alınmaktadır. Dinin bu boyutu demografik ve psikolojik bir özellik taşımaktadır. Daha somut olarak ifade etmek gerekirse, belli inançtan olan bireylerin sayısı, yatay ve dikey kuşaklarla5 birlikte veya ayrı/aynı inanç kompozisyonunda olmaları… dinin grupsal özelliklerini yansıtmaktadır. Dinin ikinci boyutu ise kurumsal boyutudur. Genel kuruluş ve işleyiş kuralları yani inanç seçimi/tercihi, ibadetler, ritüeller ve kurallar, inancın benimsenmesinden sonra grup-içi ve grup-dışı ilişkileri ve de dinin işlevleri konusunda var olan kurallar bütünü dinin kurumsal yönünü yansıtmaktadır. Bu yaklaşım içinde din, grupsal ve kurumsalboyutları ile birlikte tarihsel bir perspektif içinde değerlendirilmektedir.

Kentsel alanda din kurumunun toplumsal yapı içindeki yerini ve işlevlerini, bu işlevlerin toplumsal ve ekonomik dönüşümlere bağlı olarak nasıl değiştiğini, ayrıca din kurumunun niteliklerinde ve inancı benimsendiği topluluk üyelerinin ilişkilerinde ne tür gelişmeler olduğunu toplumbilimsel açıdan incelemek gerekmektedir. Bu amaç çerçevesinde ilk olarak dinin tanımına ilişkin görüşler, dinin işlevleri, dinin ortaya çıkışı, dinsel topluluklarda grup-içi ilişkiler ve dinin özellikleri kuramsal incelenmiş ve din kurumu, içinde bulunduğu toplumsal yapıda meydana gelen toplumsal-ekonomik değişmelerden etkilenen ve topluluk üyelerine kazandırdığı tutum ve davranışları ve toplumu etkileyen bir kurumsal/grupsal yapı olarak ele alınmıştır. Din, kentleşme, sanayileşme, ekonomik gelişmeler vb. gibi -bu farklı- değişkenlerle doğrudan ve/veya dolaylı bir ilişki içindedir. Yalnızca ekonomik ilişkiler veya yalnızca değer ve norm sisteminin din üzerinde salt belirliyiciliği ya da yalnızca dinin, bu farklı değişkenler üzerinde salt bir belirleyiciliği söz konusu değildir. Hem bu farklı değişkenlerin dinin üzerinde, hem de dinin bu farklı değişkenler üzerinde sürekli etkisi olmakta, ama bu karşılıklıetkinin zamana ve mekana göre ağırlığı değişebilmektedir. Örneğin, belli bir dönem kırsal-tarımsal yapıdan kentsel alanlara geçişte ekonomik ilişkiler dinin değişmesinde göreli bir öneme sahip olabilirken, belli bir süre sonra, değişen bu dinsel ilişkilerin, dinsel-geleneksel bir takım kurallarla kentsel alanda yaşayan toplum hayatında etkili olduğu görülmektedir.

Bu yaklaşım esas alınarak yapılan çalışma temel olarak bir alan araştırmasıdır. Uygulamalı niteliği ağır basmaktadır. Kentsel ortamda bulunan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi inancında olanların, inanç yapısında ve uygulamalarında meydana gelen değişmeleri tespit etmek üzere kente göç etmiş Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler ele alınmıştır. Bu amaçla İstanbul ili Kadıköy ilçesi Merdivenköy semtinde yer alan Şahkulu Sultan Dergahı ve Nevşehir ilinin Hacıbektaş ilçesinde her yıl 16-17-18 Ağustos tarihlerinde yapılan “Hacı Bektaşî Veli’ yi Anma Etkinlikleri” farklı nitelikteki iki araştırma alanı olarak seçilmiştir. Bu araştırma alanlarında belirlenen tüm kişilere görüşme formu ya da anket uygulanmıştır.

II . ALEVİ KAVRAMININ İÇERİĞİ

Günümüzde, Hz. Ali’ye bağlılıklarından dolayı dünyanın birbirinden farklı toplum ve topluluklarının hepsine birden “Alevi” denmektedir. Oysa etimolojik olarak, bir Alevinin soyca Hz. Ali’ye bağlı olması gerektiğine inanılır. Ancak Alevi olmayı ve Aleviliği yalnız, soyca Hz. Ali’ye bağlı olma ile sınırladığımızda; Aleviliğin farklı etnik kökenli topluluklar arasında ve değişik ülkelerde yayılmasını ve bu toplulukların kendilerini Alevi saymalarını açıklayamayız. Tüm bu topluluklar, soyca Hz. Ali’ye bağlı olmasalar da; Hz. Ali’yi sevmekle ve saymakla ve de düşünsel bir bağ ile Hz. Ali’ye bağlanmaktadırlar.6

Böylece Hz. Muhammed’in yeğeni ve damadı olan ve de Arap ırkından gelen Hz. Ali, farklı Alevi topluluklarının atfettikleri değer sonucunda, ırk, zaman ve mekan boyutlarını aşan bir kimliğe bürünmektedir. Yani tarihsel kimliğini aşarak Suriye’de Arap kökenli; Balkanlarda Arnavut ya da Bulgar kökenli; Anadolu’da ise Türk veyaKürt kökenli bir Hz. Ali olarak karşımıza çıkmaktadır. Üstelik bu yerlerde karşımıza çıkan söylencelerdeki Hz. Ali, kimi zaman gönlünde taht kurduğu insanların susuzluğunu gidermek için keramet göstererek su çıkartıyor, kimi zamanda kendini sevenleri kurtarmak için savaşlar yapıyor. Sözlü kültürde ya da söylence kaynaklarında çok zengin bir yere sahip bulunan Hz. Ali, artık o toplulukların kültürünün bir parçası haline gelmiştir.7

Dolayısıyla Alevi topluluklarının yaşam tarzları ve ibadet biçimleri, ülkeden ülkeye farklılıklar gösterebilmektedir. Örneğin Alevilik içinde yer alan Yemen’deki “Zeydiyye Kolu” ile Hindistan’daki “İsmâiliyye Kolu” gibi. Yine tarihsel açıdan Aleviler ülkemizde olduğu gibi, kutsal şahsiyetlerin etkisinden ya da toplumsal-kültürel ve ekonomik nedenlerden dolayı gösterdikleri farklılıkların bir sonucu olarak, değişik adlarla anılmaktadırlar. Örneğin Anadolu’da yer alan “Tahtacılar”, “Nalcılar”, “Sıraçlar”, “Kızılbaşlar”,” Amucalılar” ve “Bektaşiler” gibi. Ayrıca tarihsel süreçte farklı topluluktan ya da topluluk önderlerinin farklı oluşu bakımından da değişik adla adlandırılabilmektedirler. Örneğin, “Babailer”, “Kalenderiler”, “Haydariler”, “Cavlakiler”, “Torlaklar” ve “Işıklar” gibi. Bunun dışında üzerinde durulması gereken bir başka gerçeklik ise, aynı ülke topraklarından inanç ve ritüeller ve de uygulamalar açısından büyük farklılıklar taşıyan Alevilerin yaşaması durumudur. Örneğin ülkemizde “Kızılbaş” olarak adlandırılan ve “Alevi-Bektaşi” diye bilinenlerle birlikte, Azeri kökenli “Şiiler” ve Arap kökenli “Nusayrilerin” bir arada bulunması gibi.8

Dünya üzerinde yaşayan Alevilerin ve Alevilik anlayışlarının bu kadar çeşitlilik göstermesine neden olan faktörleri toplumbilimsel açıdan çözümlersek:

1. Alevi Toplulukların Hz. Ali’ye Atfettikleri Değerin Birbirinden Farklı Olması

Hz. Ali’ye sevginin normal ve makul ölçüde olanı yanında, derece derece Hz. Ali’yi Tanrısallığa ulaştıracak kadar aşırı biçimde seven Alevi toplulukları vardır. İran’da yaşayan Şiiler, Hz. Ali’nin hilafet yani iktidarı elinden alınmış olduğunu ileri süren bir yaklaşımla benimsemekle birlikte, yine İran’da yaşayan Ehl-i Hak (Ali İlahi) topluluğu Hz. Ali sevme ve ibadet uygulamaları bakımından farklılık göstermektedir.

Zaten Ehl-i Haklar Hz. Ali’ye besledikleri fazla sevgiden dolayı, O’ nu Tanrısallaştırmış ve efsaneleştirmiştir. Bundan dolayı Ehl-i Haklara “Ali İlahi”, “Ali Allahi” de (yani Ali’yi Allah bilenler de) denilmiştir. Bu yönü ile ülkemizdeki Alevi-Bektaşilerle Ehl-i Haklar benzer özellikler göstermektedir.

2. Alevi Topluluklarında Hz. Ali’nin Kabul Gören Soy Zincirinin Birbirinden Farklı Olması

Hz. Ali’nin kabul gören soy zincirinin kısalığı ya da uzunluğu da Alevi kabul edilen toplulukları birbirinden farklı kılmaktadır. Alevilik içinde kabul edilen bu farklı kollar, Yemen ve çevresinde yaygınlığa sahip olan dört imamı benimseyen “Zeydiyye Kolu”; Hindistan ve Pakistan çevresinde yedi imamı benimseyen “İsmâliyye Kolu”; Anadolu, Azerbaycan ve İran bölgesinde oniki imamı benimseyen “İmamiye Şiası Kolu”, Hz. Ali’nin kabul gören soy zincirine göre farklılık göstermektedir.

3. Alevi Topluluklarında İbadet, Tören ve Ritüellerinin Uygulanma ve Ortaya Konma Biçimlerinin Birbirinden Farklı Olması

İbadet biçimleri bakımından Sünni ibadet biçimine benzer Alevi topluluklarının yanı sıra, Sünni Ortodoks ibadetlerden çok farklı ibadet biçim ve ritüellere sahip Alevi topluluklarına da rastlamak olanaklıdır. Yani Sünni ibadetlerin benzerini yerine getiren ve uygulayan İranlı Şiiler gibi, Sünni ibadetlere benzemeyen ibadet ve ritüellere sahip “Alevi-Bektaşi” ve “Ali İlahi” gibi isimlendiren Alevi toplulukları da bulunmaktadır. Ancak bu farklılıkların tarihsel-siyasal-ekonomik, toplumsal ve kültürel arka planının bulunduğu gözden kaçırılmamalıdır.

4. Alevi Topluluklarının Kültürel Bakımdan Beslendikleri Kaynakların Birbirinden Farklı Olması

Daha çok bir ülkemiz içerisinde yaşayan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi topluluklarının tümü dini amaca uygun olarak yaptıkları ibadetler ya da ritüeller içindeki küçük uygulama farklılıklarından dolayı değişiklik adlarla anıldıkları görülmektedir. Bu ayrım daha çok Alevi öğretici ya da Alevi topluluklarını yönlendiren önderin ve Alevi topluluklarının yerleştikleri bölgelerin kültürlerini de özümsemelerinden dolayı ortaya çıkan bir durumdur. Dolayısıyla bu durum Aleviliğin çözümlenmesinde alt ayrımların yapılmasında kullanılabilir. Örneğin Anadolu Alevi öğreticilerinin genel bir sınıflaması yapıldığında karşımıza çıkan tablo şöyledir:

Ocakzadeler Kolu : Anadolu’ya Hacı Bektaş Veli’ den önce gelen, yerleşen ve Aleviliği soy anlayışına dayalı olarak sürdüren “Dedeler Kolu” yani “Ocakzadeler Kolu”9
Dedeganlar/Çelebiler Kolu : Hacı Bektaş Veli’ nin soyundan geldiği kabul gören ve yine Aleviliği soy anlayışına dayalı olarak sürdüren “Dedeganlar” yani “Çelebiler Kolu”.
Babaganlar Kolu : Var olan Alevilik olgusunda, “kamil insan” yaklaşımını, tarikat modelinde soydan gitmeyeceğine inanan ve öğreticilerin mertebeleşme ile örgütlendiği “Babagan Kolu” yani “Babalar Kolu”.
Diğer Öğreticiler :

a) Dikme Dedeler Kolu : Ocakzadelerin el vermesi yani taliblerine ulaşamadığı yerlerde görev yapması için belirlediği ve daha sonra kendilerini bağımsız ocaklar kabul eden “Dikme Dedeler Kolu”.
b) Geçici İcazetli Dedeler : Çelebilerin gidemediği yörelerde görev yapmak için yazılı ve mühürlü bir belge ile işlev gören “Geçici İcazetli Dedeler”.
c) Bağımsız Babalar : Babagan kolundan bağımsız hareket eden baba ya da halifebabaların oluşturduğu değişik adlarla anılan (örneğin: Bedreddini Babalar gibi) “Bağımsız Babalar” öğretici olarak görev yapmaktadırlar.
d) Başka Öğreticiler : Yine günümüzde öğreticilik/önderlik görevi yerine getiren yazar ve araştırmacıların oluştuğu grup modernlik sürecinde zorunluluktan ortaya çıkmış toplumsal bir gruptur. Kırdan kopuş sürecinde göç edenler kentlileşirken, yani geleneksellikten modernliğe geçişte “Dedelik/Babalık Kolu” nun Kızılbaşlar üzerinde işlevini yitirmesi ya da yerine getirememesi sonucu ortaya çıkan bir “tampon kurum” özelliği taşımaktadır.
Görüleceği gibi tüm Alevi toplulukları hangi açıdan ele alınırsa alınsın temel hareket noktası yani genel belirleyici Hz. Ali olmaktadır. Öğreticiler açısından bile konuya yaklaşıldığında, soydan gelme ya da o yola inanma bağlamında bile belirleyici olan Hz. Ali’ye olan bağlılık dahası onun koyduğuna inanılan, kurallara gösterilen liyakat esastır.

Ülkemizde yaşayan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi toplulukları sosyolojik açıdan analiz edersek, bu inanca bağlı toplulukları şu kategorilere ayırabiliriz ve inceleyebiliriz:

A. Yaşadıkları Bölgelere Göre Farklılaşan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar

a) Tarihi Yerleşim Alanlarında/Bölgelerinde Yaşayan Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler (Cumhuriyet öncesi ve sonrasında mevcut kırsal yerleşim alanlarında yaşamlarını sürdüren Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler)

b) Göç Sonrası Yerleşilen Alanlarda/Bölgelerde Yaşayan Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler (Ağırlıklı olarak 1950 sonrasında İstanbul, Ankara, İzmir, Adana, Mersin vb. gibi daha çok kentsel alanlara göç eden Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler)

B. Dini Öğreticilerine/Önderlerine Göre Farklılaşan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar

Bu kategori iki değişik perspektiften değerlendirmeye tabi tutulabilir:

i) Bağlı Oldukları Yaşayan Öğreticilere/Önderlere Göre Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar.

a. Ocakzade Dedeler Koluna Bağlı Olarak Yaşayan Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler

Ocakzade Dedelere Bağlı Olanlar
Dikme Dedelere Bağlı Olanlar
b. Dedegan (Çelebiler) Koluna Bağlı Olarak Yaşayan Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler

Dedegan (Çelebiler ) Koluna Bağlı Olanlar
İcazetli Dedelere Bağlı Olanlar
c. Babagan ( Babalar ) Koluna Bağlı Olarak Yaşayan Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler

Dedebabaya Bağlı Olanlar
Bağımsız Babalara Bağlı Olanlar
Bedreddini Babalara Bağlı Olanlar
d. Hiçbir Dini Öğreticiye/Öndere Bağlı Olmadan Yaşayan Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler

ii) Geçmişte Yaşamış Olan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Büyüklerinden Birine Kendilerini Bağlı Saymalarına Göre Farklılaşan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar.

a) Kendini Hacı Bektaş Veli’ye Bağlı Kabul Eden Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar

Hacı Bektaş Veli’yi Seven ve Kendinin Ona Bağlı Bir Kol Olduğunu Kabul Edenler
Hacı Bektaş Veli’yi Seven ve Kendinin Ondan Farklı Bir Kola Bağlı Olduğunu Kabul Edenler (Ocakzadeler gibi)
b) Kendini Başka Bir Erene/Veliye Bağlı Kabul Eden Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar (Bedreddiniler gibi)

C. Etnik Yapılarına Göre Farklılaşan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar

a) Türk/Türkmen Kökenliler

b) Kürt Kökenliler

c) Zaza Kökenliler

d) Arap Kökenliler

e) Arnavut Kökenliler

f) Acem Kökenliler

g) Diğer Kökenlerden Olanlar

D. Yerleşim Yerlerindeki Yoğunluklarına Göre Farklılaşan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar

a. Yalnız Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Toplulukların Yaşadığı Alanlar
b. Diğer İnanç Grupları ile Birlikte Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Toplulukların Bir arada Yaşadığı Alanlar

E. İbadet Uygulamalar ve Ritüellerde Farklılıkları Bulunan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Topluluklar
a. Cem Ayini, Semah vb. Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Kaynaklarında Yer Alan Uygulamaları Benimseyen Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler
b. Sünni İbadet Uygulamalarını Benimseyen Kızılbaşlar/Alevi-Bektaşiler

III. ARAŞTIRMANIN YÖNTEMSEL YAKLAŞIMI

Giriş bölümünde açıklanan kuramsal çerçeve ile bilimsel yöntemi bağdaştıracak ve araştırmaya ışık tutacak bilgi toplama araçlarından yararlanılmıştır. Özet olarak tümdengelim ve tümevarım yaklaşımlarının araştırma içinde bütünleşmesine ve araştırmayı beklenen sonuca ulaştıracak birer araç olarak kullanılmalarına dikkat edilmiştir.10

Toplumbilimsel araştırmalarda, bilgiyi elde edebilmek ve düzenli bir biçimde ortaya koyabilmek için “bilimsel yöntem”den11 yararlanılmak zorundadır. “Bilimsel yöntem, olguları ya da olgusal ilişkileri açıklamaya yarayan, mantıksal düşünme ve çıkarım kurallarını içeren bir süreçtir. Bilimsel yöntem hem tümevarımsal hem de tümden gelimseldir.”12 Yani “bilimsel yöntem, tümevarım ile tümdengelim yaklaşımlarının ayrı ayrı yeterli olmayışları sonucu, her ikisini de içeren, iki yaklaşımın bir sentezi olarak ortaya çıkmıştır.13 Bilimsel yöntemin temel özelliği, olgulardan hareket etmesi, nesnel gerçeğe, somuta veya nesnel varlığa dönük olmasıdır.”14 Bundan dolayı araştırmada, bilimsel araştırma yöntem ve teknikleri kullanımıştır.15

Bu çalışmada istenilen bilgiye ulaşılabilmek, sağlıklı sonuçlar alabilmek – elde edilen bilgilerin güvenir ve geçerli olabilmesi – için kullanılacak yöntem ve tekniklerin seçimi üzerinde önemle durulmuştur. Araştırma konusunu belirledikten sonra, öncelikli olarak “Kızılbaşlık”, “Alevilik”, “Bektaşilik”, “Rafızilik” vb. gibi adlarla anılan topluluğu, doğrudan ya da dolaylı olarak ele alan kaynaklarla ilgili arşiv araştırması yapılmıştır.16 Ayrıca sosyoloji alanında, “bilimsel yöntem ve teknikler” üzerine yazılı kaynaklardan17, yine sosyoloji ve ilahiyatın ortak alt dalı “din sosyolojisi” alanında yapılmış olan “kuramsal çalışmalardan” ve “alan çalışmalarından” faydalanılmıştır.18 Yine bu araştırmaya derinlik kazandıracak halkbilim, antropoloji, etnoloji, ilahiyat vb. gibi bilim dallarında yapılan araştırmaların yöntem ve teknikleri incelenmiştir.19

Araştırmada Kızılbaş/Alevi-Bektaşi toplulukların tümünü incelemenin olanaksızlığından dolayı – ana kitlenin bütünü yerine – topluluğu temsil edebilecek yani güvenirliliği ve geçerliliği olabilecek “temsili” bir parçasının incelenmesi benimsenmiştir. Alan araştırmasında tesadüfi örneklem ile belirlenen Kızılbaşlara/Alevi-Bektaşilere, anket ve görüşmeformu uygulanmıştır. Ayrıca katılımlı gözlem gibi veri toplama teknikleri kullanılmıştır. “Anket” ve “Görüşme Formu”nun hazırlanmasında izlenen yol şöyledir: Kızılbaş/Alevi-Bektaşi toplulukların yazılı kaynaklarıda20,inanç ritüellerine ilişkin yol kuralları (erkanlar) esas alınarak, incelenecek alana uygun öncelikli sorular hazırlanmış, daha önce alan yönelik olarak yapılmış çalışmalar çerçevesinde eksikler gözden geçirilmiş ve bu sorular pilot çalışma sonrasında gerekli düzeltmeler ve değişiklikler yapılarak anketler uygulanmıştır.

Oluşturulan anket21 ve görüşme formları22, katılarak gözlem tekniği kullanılarak İstanbul Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergahı’nda ve 6. – 7. ve 8. Uluslararası Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri’nde uygulanmıştır. Araştırma kapsamı yalnızca Alevilerle sınırlı tutulmuş, bu inanç yapısı dışında olduğunu belirten kişilere görüşme formu ya da anket uygulanmamıştır.

Çalışmanın bölümleri, belli başlı iki merkezde gerçekleştirildiği için araştırma; tanımlayıcı ve kesitsel bir araştırmadır.

1. EVREN ÖRNEKLEM

Alan araştırması bölümünde iş yeri ya da konutlar yerine, Kızılbaş/Alevi-Bektaşi toplulukların kutsal mekanları veya özel anma günlerinin seçilmesinde, bu topluluk üyeleri gündelik

yaşamlarında anket çalışmasına – dahası soru bile sorulmasına – pek sıcak bakmaması, ayrıca sorunların din/inanç gibi hassas bir konuyu içermesi gibi olumsuzluklardan dolayı ankete katılımın çok düşük düzeyde kalabileceği göz önüne alınarak araştırma alanı “İstanbul Merdivenköy Şahkulu Sultan Dergahı” nda ve “Uluslararası Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri” belirlenmiştir. Yine görüşülmek istenen kitleye kolayca ulaşmak olanağı da yer seçiminin belirlenmesinde etkili olmuştur.

Tercih edilen mekanın ve topluluğa ait etkinliğin araştırma alanı olarak seçilmesinde, dergah bahçesinde “Şahkulu Sultan” ve diğer erenlere ait gömütlerin olması, dergahdaki mistik ortam, inanç ritüellerine yönelik faaliyetlerin olması, gelen topluluk üyelerinin aidiyet duygusu ile gerek anket, gerek görüşme formunun yanıtlanmasında sağladığı kolaylık belirleyici olmuştur. Bu ortamda görüşülmek istenen bireyler daha kolay ikna edilmiş, topluluk nezlinde inandırıcı olmayı sağlayan güven duygusu bu ortamda kolayca sağlanmış, görüşmeye katılanların zarar görmeyeceği duygusunu pekişmiş ve dolayısıyla araştırmaya katılım artmıştır. Özellikle Şahkulu Sultan Dergahı Vakfı’nın yöneticilerinin araştırma boyunca sağladıkları çalışma mekanı ise, araştırmayı kolaylaştıran bir başka önemli etmendir.

Farklı yerleşim birimlerinden (kırsal ve kentsel alanlardan) gelen Kızılbaşların/Alevi-Bektaşilerin inanç uygulamalarını ve pratiklerini belirlemek ve de uygulama sıklıklarını belirleyebilmek için özellikle “Hacı Bektaş Veli”yi anma etkinliklerinde anketlerden faydalanılmıştır. Ancak kırsal ve kentsel mekanlara yönelik hazırlanan anket ve görüşme formu, özellikle medya etkisinden uzak olan ve kontrol grubu olarak belirlenen “Nizip Abdalları”na uygulanırken göçer-yarı göçer topluluklara yönelik bazı konular açısından eksiklikler olduğu gözlemlenmiştir (Bu grubun yıl içi gerçekleştirdiği hareketlilik ve bu toplumsal hareketliliğin ortaya çıkardığı yapıyla ilgili soruların olmayışı gibi).

Bu araştırma yalnızca Kızılbaşlara/Alevi-Bektaşilere yönelik olduğu için bu inançtan olanlarla sınırlı tutulmuş, bu inanç yapısı dışında olduğunu belirten kişiler – örneğin, İstanbul ilinde araştırma kapsamında yer alan Şahkulu Sultan Dergahı’na veya Hacıbektaş ilçesindeki anma törenlerine, bir evliyayı ziyaret etmek, Kızılbaşların/Alevi-Bektaşilerin inançlarını izlemek ya da her ne amaç için gelirse gelsin Sünni inançtan olanlar, ülkemiz içinde yaşayan “İran Şiiliği”ne benzer özellikler taşıyan “Caferiler” ve özellikle Antakya ve çevresinde yaşayan “ Nusayriler”, bu araştırma kapsamı dışında tutulmuştur.

Zaman ve maddi olanaklar açısından “Nizip Abdalları” tam örneklem, araştırmanın diğer bölümlerinde ise tesadüfi örneklem tekniği kullanılmıştır.

ARAŞTIRMANIN DEĞİŞKENLERİ

Araştırmanın bağımlı değişkenleri, inanç uygulamalarının biçimleri, inanç uygulamalarının sıklıkları, inançla ile ilgili bilgileri öğrenme yerleri, bağlı oldukları öğreticiler/önderleri değerlendirme biçimleri, hayır işlerine ait uygulamaları, ziyaret yerlerine ve boş inanma ile ilgili düşüncelerini anlatmaktadır.

Araştırmanın bağımsız değişkenleri ise, Kızılbaş/Alevi-Bektaşi topluluğa ait bireylerin kendini dinsel ve etnik olarak tanımlama biçimi, bağlı oldukları öğreticiler/önderler, yaş durumları, cinsiyet , gelir düzeyi, eğitim düzeyi /öğrenim durumları, kitle iletişim araçlarını izleme durumları, medeni durumları, kırsal ya da kentsel alanlarda yaşamaları gibi toplumsal-ekonomik statüyü belirleyen değişkenleridir.

BİLGİ TOPLAMA ARAÇLARI

Gözlem

Özellikle “Dede/Evlad-ı Resul /Seyyid” veya “Baba/Halifebaba/Dedebaba” diye adlandırılan Kızılbaş/Alevi-Bektaşi topluluğun dini önderleri/öğreticileri ile görüşülmüş, ses ve/veya görüntü kayıtları alınmıştır. Özellikle kısa bir süreyi içeren Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri’ne ilişkin değerlendirmeleri daha geniş açıdan yapabilmek amacıyla Ağustos ayının 13 ile 20’si arasında Hacıbektaş ilçesinde kalınmıştır. İki öğretici/önder sayılan kolun önde gelen kişilerinin – Dedegan/Çelebiler Kolu’ndan Doğan ve Yusuf Ulusoy’un ve Babagan Kolu’ndan Halifebaba Mustafa Eke’nin23 – evlerinde kalınmış ve talib/derviş gibi bu şahsiyetlere bağlı insanların “ adak kurbanı”, “hakkullah/çıralık verme”, “meydan açma” vb. gibi inanç uygulamalarına yönelik ritüelleri gözlemlenmiştir. İstanbul’da yürütülen çalışmada, çoğunlukla görüşme formu kullanılmış ve ayrıca “Cem Ayini”, “Semahlar”, “Muharrem Ayı”ve “Aşure Günü”, “Adak Kurbanı”, “Can Aşı”, “Nevruz” ve “Kurban Bayramı”vb. gibi Alevilere ait önemli dönemler, inanç uygulamaları/pratikleri ve ritüeller, görüntü kayıtları da yapılarak izlenmiştir. Böylece konuya ilişkin bilgiler, belirgin ölçüde zenginleştirilmiştir.

Pilot Çalışma

Daha önce açıklanmış olan kurumsal çerçeveye göre hazırlanan ” Kızılbaş/Alevi-BektaşiKültürünü Araştırma Anketi” (10 kişiye), “Bektaşiliğin Babagan Kolu Öğreticileri: Halifebaba / Baba Görüşme Formu” (5 kişiye) ve “Dedelik Kurumu Görüşme Formu” (5 kişiye)Şahkulu Sultan Dergahı’nda toplam 20 kişiye uygulanmıştır. Pilot çalışmanın amacı, soruların ne kadar zaman aldığı, anketteki ve görüşme formundaki anlaşılmayan soru, sözcük ve cümlelerde ne gibi düzeltmelerin yapılması gerektiğini tespit etmek olmuştur.

Bu uygulama sonuçlarına göre, ankette ve görüşme formunda bazı düzenlemeler yapılmıştır. Düzeltmeler sırasında anketin ve görüşme formunun kapsam bakımından bütüncü bir görüşü yansıtması, araştırma probleminin çözümüne sağlayacağı katkı göz önünde bulundurulmuştur. Araştırma konusunun karmaşıklığından dolayı soruların kapsamı, beklenen sonuçları aşacak, ancak, bizi beklenen amaca ulaştıracak biçimde düzenlenmiştir.

ALAN ÇALIŞMASININ SÜRESİ

Bu araştırmanın alan çalışması, olanaklar ölçüsünde görüşülebilen kişi sayısının artması amacıyla 1995-1996-1997 yıllarında 13 ve 20 Ağustos tarihlerini kapsayacak biçimde Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri’nde, toplam 24 gün ve Ocak 1997-Temmuz 1998 döneminde ŞahkuluSultan Dergahı’nda toplam 18 ay boyunca yürütülen çalışma süresini kapsamaktadır. Daha önce de belirtildiği gibi araştırma problemini çözebilmek için, çeşitli fırsat ve olanaklardan mümkün olabildiği kadar geniş ölçüde yararlanılmaya çalışılmıştır.

Yapılan çalışmada kent boyutunu verebilmek için, araştırmanın İstanbul’da yapılan kısmı bu kapsamda değerlendirilmiştir. Alan araştırmasına katılanlar içerisinde kent boyutunun ele alındığı bu bildiride Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri’nde yapılan çalışma kapsam dışında bırakılmıştır. ŞahkuluSultan Dergahı’nda yapılan çalışma sırasında elde edilen verilerin tümünün bu makalede değerlendirmeye tutulması yer ve zaman açısından olanaklı değildir. Tüm araştırmaya ilişkin sonuçlar/kalan veriler daha sonra kitap olarak yayınlanacaktır.

Araştırmaya katılanların bir bölümü –103 anket – ya görüşülenlerin görüşme sırasında mekandan (Şahkulu Sultan Dergahı’ndan) ayrılmak zorunda olmaları , ya da anket sorularının uzunluğu nedeniyle soruların bazı görüşülenleri sıkılıp görüşmeyi yarıda bırakması gibi nedenlerden dolayı değerlendirme dışı bırakılmıştır. Yine araştırmanın başlangıç döneminde yer alan ve anketçi olarak kullanılan Alevilik-Bektaşilik Temel Eğitim Kursu öğrencilerinin, görüşmeler sırasında jest ya da mimiklerle görüşülenleri yönlendirdikleri görüldüğü için 74 anket geçersiz sayılmış ve bu aşamadan sonra çalışma yeniden Şahkulu Sultan Dergahı’nda bizzat araştırmacılar Sosyolog Ali AKTAŞ ve Siyasal Tarihçi Ali YAMAN tarafından, Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri’ndeki anketler ise Sosyolog Ali AKTAŞ ve Sosyolog Çiğdem AKTAŞ tarafından araştırma için seçilen iki alanda uygulanmıştır.

IV. ARAŞTIRMANIN BULGULARI

Araştırmaya katılanların bir bölümü -değerlendirme dışında bırakılan 103 anket kağıdı- gerek anket soruların uzunluğu nedeniyle görüşmeye ayırdıkları süre içinde dergahtan ayrılmak zorunda oluşları, gerek soruların bazı görüşülenleri sıkılması gibi nedenlerden dolayı bu çalışma dışında bırakılmıştır. Alan araştırmasına katılanlar içerisinde kent toplumunun ele alındığı bu bildiride “Hacı Bektaş Veli yi Anma Etkinlikleri”nde yapılan anket çalışmaları da kapsam dışında bırakılmıştır. Dolayısıyla “Şahkulu Sultan Dergahı”nda yapılan 1623 anketin belli bir bölümünün sonuçları değerlendirmeye alınmıştır. Tüm araştırmaya ilişkin sonuçlar daha sonra yayınlanacaktır.

TABLO- 1: GÖRÜŞÜLENLERİN CİNSİYETE GÖRE DAĞILIMI

CİNSİYET

SAYI

YÜZDE

Erkek

1214

74.80

Kadın

409

25,20

TOPLAM

1623

100.00

Araştırmada görüşülenlerin ancak dörtte birini kadınlar/genç kızlar oluşmaktadır. Ancak kadınlar sayısal açıdan 409 kişi yani tüm görüşülenlerin % 25’i ile yeterli bir örneklem oluşturmaktadır. Görüşülen kitle, Türkiye’nin nüfus profilinden iki açıdan farklılık göstermektedir.

Birincisi, görüşülenler en az 16 yaşında ya da 16 yaşından büyük olması koşulu ile görüşmeler sınırlandırılmış, dolayısı ile 16 yaşının altını oluşturan Türkiye nüfus profilinin yaklaşık % 34’ünü

TABLO- 2: GÖRÜŞÜLENLERİN YAŞA GÖRE DAĞILIMI

YAŞ

SAYI

YÜZDE

16-20

293

18.05

21-25

82

5.05

26-30

79

4.87

31-35

88

5.52

36-40

114

7.02

41-45

158

9.74

46-50

166

10.23

51-55

198

12.20

56-60

222

13.68

61 yaş ve üstü
223

13.74

TOPLAM
1623

100.00

oluşturan kesim (çocuklar, gençler) araştırmanın kapsamı dışında tutulmuştur. İkincisi ise, “Şahkulu Sultan Dergahı”nın daha çok orta yaş ve üstünde olanlarca ziyaret edilmesi, görüşülenlerin Türkiye’nin demografik yapısından farklı yapı arz etmesinin de başlıca nedeni olarak gösterebiliriz. Tablo-1’de bakıldığında görüşülenlerin 16-25 yaş arasında yer alanlar (gençler) görüşülenlerin %23.10’nu; 26-45yaş arasında yer alanlar (orta yaş grubu) %27.08’ini; 45 yaş ve üstünde olanlar (yaşlı grup) ise %49.82’ sini oluşturmaktadır.

TABLO- 3: GÖRÜŞÜLENLERİN MEDENİ DURUMA GÖRE DAĞILIMI

MEDENİ DURUM

SAYI

YÜZDE

Evli

884

54.47

Bekar

421

25.94

Dul (Eşi ölmüş)

193

11.89

Boşanmış

97

5.98

Birlikte yaşayan

3

0.18

Ayrı yaşayan

25

1.54

TOPLAM

1623

100.00

Topluluğun kentte yaşayanları üzerine yapılmış bir araştırmanın olmayışı karşılaştırma ve değişme bazında değerlendirmeyi de güçleştirmektedir. Ancak temel Alevi kaynaklarında ve kırsal kesimde pek sık görülmeyen – hoş karşılanmayan – boşanma olgusu vb. gibi durumlar ile ilgili bazı bulgulara araştırmada rastlanmıştır. Sanayileşme, teknolojik gelişmeler, eğitimin yaygınlaşması, ekonomik gelişmeler vb. gibi faktörler, aile-içi ( karı-koca, anne-çocuk, baba-çocuk) ve aile-dışı (akrabalar ve diğer yakınlarla) ilişkilerin değişmesine neden olmuştur. Bu yapılanma kadının özgürleşmesine, ailenin kuruluş biçimi, yapısı ve işlevlerinin de farklılaşmasına yol açmıştır. Aleviliğin mensupları üzerinde etkisi geçmişe oranla zayıflamakla birlikte, bu farklılaşma ve değişmedeki etkisi ise iki yönlüdür: Geleneksel yapısında barındırdığı bazı unsurlar örneğin kaç-göç (kadının saklanması) olgusunun olmaması eğitime yönelen kızların yolunu açarken olumlu; eğitim sonucunda geleneksel normlardan uzaklaşan kadının konumuna, örneğin kadının yönetici ya da dinsel önder olmasını engelleyici gizli biçimde tepki gösterme de olumsuz yönünü oluşturmaktadır. Bu yapı özel bir çalışma ile daha belirgin ve nesnel olarak ilerde yapılacak araştırmalarla ortaya çıkarılacaktır.

TABLO- 4: GÖRÜŞÜLENLERİN HANELERİNDE BULUNAN KİŞİ SAYISI

HANEHALKI SAYISI

SAYI

YÜZDE

1-2

244

15.03

3-4

458

28.22

5-6

340

20.95

7-8

275

16.95

9-10

207

12.75

10’dan fazla kişi

99

6.10

TOPLAM

1623

100.00

Kırsal alanda hane halkı sayısı ile karşılaştırıldığında, kentteki hane halkı sayısının giderek azaldığını, ancak kent ortamında geçim zorluğu vb. nedenlerle yaygın olan geçici geniş ailenin bir tampon kurum özelliği taşıdığını söyleyebiliriz. Yani kentte yaşayan çekirdek aileler, kırsal bölgelerde yaşayan kardeşler, teyzeler, amcaların kentteki yaşama başlangıçlarında kalacağı yer bakımından bir mekan işlevi üslenmektedir. Ekonomik denge sağlanana kadar çekirdek aileler, geçici geniş aileye dönüşerek tüm ihtiyaçların çalışan üyelerince sağlandığı bir yapıya bürünmektedir.

TABLO- 5: GÖRÜŞÜLENLERİN EĞİTİM DURUMUNA GÖRE DAĞILIMI

EĞİTİM /ÖĞRENİM DURUMU

SAYI

YÜZDE

Okur-yazar değil

133

8.19

Okur-yazar

112

6.90

İlkokul mezunu

520

32.04

Ortaokul ve dengi okul mezunu

194

11.95

Lise ve dengi okul mezunu

503

31.00

Üniversite mezunu

159

9,80

Diğer

2

0.12

TOPLAM

1623

100.00

İbadet ve inanç uygulamalarını da içeren bu merkezin daha çok belli bir yaş grubunun üzerinde olanlar için çekim merkezi olduğu gözlemlenmektedir. Gençler ise, sayısal açıdan fazla bir ağırlığa sahip olmamakla birlikte çeşitli kurslar (Saz, Semah ve Alevilik Temel Eğitim Kursları) Dergah için önem taşımaktadır. Ancak o gençlerin sürekliliği yalnızca katıldığı kursların süresi ile sınırlı olmaktadır. Görüşülenlerden yaşlı kesim içinde okuma-yazma bilmeyenler önemli bir yer tutmaktadır. Özellikle bu grup içindekiler 1970 öncesi İstanbul’a yerleşen ve çoğunlukla hizmet sektöründe (kapıcılık, hamallık vb. işlerde) çalışanlardan oluşmaktadır. Okur-yazar olmayanlar için belirtilecek bir başka özellikte, okuma-yazma bilmeyen grubun büyük oranda kadınlardan oluştuğudur(okuma-yazma bilmeyen 133 kişinin, 103’ü kadındır). Okur-yazar olmayan grup içinde yer alanlarda da belirgin özellik; orta yaş üzerinde olanlar ve bunların arasında da kadınlar çoğunluğu oluşturmaktadır. Son olarak genç kuşak içinde değerlendireceğimiz grup içinde üniversite mezunları bakımından da %53.16’sı (159 kişinin 84’ü) kadınlardır. Bu toplumsal değişim sürecinde kadının giderek toplumsal hayatın her sahasında yerini almaya başladığının göstergesidir.

TABLO- 6: GÖRÜŞÜLENLERİN GELİR DURUMUNA GÖRE DAĞILIMI

GELİR DURUMU

SAYI

YÜZDE

25 milyon lira ve altı

195

12.01

26-40

105

6.47

41-55

152

9.37

56-70

263

16.20

71-85

286

17.62

86-100

195

12.01

101-115

86

5.30

116-130

75

4.62

131-145

82

5.05

146 milyon lira ve üstü
168

10.35

Yanıtsız

16

0.99

TOPLAM

1623

100.00

1950 sonrası kentlere başta iş, eğitim olmak üzere, daha iyi olanaklar için göç eden Alevilerin yaklaşık yarım yüzyıllık dönemde henüz istenilen, mevki ve ekonomik şartlara sahip olamadıkları tespit edilmiştir. Ancak % 15’inin ekonomik açıdan iyi olanaklara sahip oldukları, % 22’sinin orta ekonomik yapı içinde bulundukları, % 34’ünün orta grup ile alt grup arasında ve % 29’unun ise en alt ekonomik yapı içinde yer aldıkları ortaya çıkmıştır.

Bütün görüşülen Alevilerin içinde ancak % 2’si en üst ekonomik dilim içindedir. Yoğun bir biçimde yurt-dışına göç etmelerine rağmen, topluluk üyelerinin eğitim, kültür çerçevesinde yeterli donanıma ulaşamayarak, elde ettikleri geliri iyi kullanamadıkları da ortaya çıkmaktadır.

Ekonomik açıdan zayıf olan Alevilerin büyük bir bölümü, 1980-1990 ve 1990 sonrasında İstanbul’a göç etmiş topluluk üyelerinden oluşmaktadır. Varlıklı olanlar ise, daha çok eğitimli ve siyasal partilerle (özellikle başta DYP, ANAP, CHP ve DSP ile) doğrudan ya da dolaylı ilişkili kent kültürünü yaşamayı hedefleyenlerden topluluk üyeleridir.

TABLO- 7: GÖRÜŞÜLENLERİN KENDİNİ EKONOMİK OLARAK TANIMLAMALARINA GÖRE DAĞILIMI

SOSYO-EKONOMİK DÜZEY

SAYI

YÜZDE

Üst (Zengin)

76

4.68

Ortanın Üstü

151

9.30

Orta

429

26.43

Ortanın Altı

651

40.11

Alt (Fakir)

316

19.47

TOPLAM

1623

100.00

Kentsel doku içinde yer almakla birlikte, kent kültürü içindeki ekonomik paydan, kültürel etkinliklerden ve diğer toplumsal hizmetlerden de, çok az ya da nerdeyse hiç yararlanamayan Alevilerin büyük bir bölümü ekonomik açıdan çok olumsuz koşullarda metropol kent İstanbul’’a yaşamlarını sürdürmektedirler. Bu yapı zaman zaman kentsel mekan içinde “kentsel gerilimleri” de besleyen ana neden olarak karşımıza çıkmaktadır. (Gazi Mahallesi Olayları gibi.)

Alevilerin yaklaşık % 5’lik dilimi kendini üst gelir grubunda (zengin olarak) kabul ederken, buna karşılık % 20’lik dilimi alt gelir grubu içinde kendilerini değerlendirmeleri Ülkedeki gelir dağılımındaki çarpıklığın daha keskin olarak Alevilerde de olduğunu göstermektedir. Kendini ekonomik açıdan değerlendiren Alevilerin, ekonomik yönden kendilerini yetersiz olarak görmeleri siyasal tercihlerinde ve toplumsal adalet anlayışlarında farklı taleplerinin olmasında etkili olmaktadır.

TABLO- 8: GÖRÜŞÜLENLERİN MESLEKLERE GÖRE DAĞILIMI

MESLEKLER

SAYI

YÜZDE

İşçi

335

20.64

Memur

189

11.65

Esnaf

247

15.22

Ev kadını

116

7.15

Emekli

268

16.51

Çiftçi

16

0.98

Öğrenci

177

10.91

İşsiz

113

6.96

Serbest

137

8.44

TOPLAM

1623

100.00

Çoğunluğu yani % 63.15’i işçi, işçi emeklisi, ev kadını, öğrenci, çiftçi, ve işsizlerden oluşan bu kitlenin % 15.22’si esnaf – bu kısımda yer alanların büyük bir bölümü küçük işletmeci – olduklarını belirtmişlerdir. Ancak esnaf grubunun bir bölümü ile serbest meslek grubunun büyük çoğunluğuaynı zamanda ekonomik açıdan en varlıklı grup içinde kendini görmektedir.

Kent ortamında yaşayan Alevilerin yoğun olarak göç ettikleri yerler göz önünde bulundurulduğunda, Doğu Anadolu Bölgesi ve İç Anadolu Bölgesi’nden geldikleri görülmektedir. Ziyaret ya da ibadet etme amacıyla gelenlerin İstanbul’a geldikleri bölgeler, Şahkulu Sultan Dergahı’nda günümüzde sürdürülen erkan uygulaması ve bu topluluk üyelerinin bağlı oldukları dini şahsiyetle bağımlı bir yapıyı da ortaya koymuştur. Ağırlıklı olarak sırası ile Doğu Anadolu (Erzincan, Malatya,Tunceli, Elazığ, Bingöl, Muş, Kars ve Erzurum illeri), İç Anadolu (Sivas,Yozgat, Kırşehir, Ankara ve Kırıkkale illeri), Ege (İzmir, Manisa, Aydın, Afyon, Denizli, Kütahya ve Muğla illeri), Akdeniz (K.Maraş, Mersin, Adana, Hatay, Isparta, Burdur ve Antalya illeri), Karadeniz (Tokat, Çorum, Amasya, Samsun, Ordu ve Kastamonu illeri) , Marmara (Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Balıkesir, Bursa ve Bilecik illeri) ve Güney Anadolu (Adıyaman, G.Antep, Diyarbakır ve Ş.Urfa illeri) bölgeleridir. Bu dağılım bize Anadolu Alevilerinin ağırlıklı olarak “Dedelere” bağlı olduğunu da göstermektedir.

TABLO- 9: GÖRÜŞÜLENLERİN İSTANBUL’A YERLEŞMEDEN ÖNCE YAŞADIKLARI BÖLGELERE GÖRE DAĞILIMI

İSTANBUL’A YERLEŞMEDEN ÖNCE YAŞADIĞI BÖLGE

SAYI

YÜZDE

Akdeniz Bölgesi

66

4.07

Doğu Anadolu Bölgesi

1021

62.91

Ege Bölgesi

93

5.73

Güneydoğu Anadolu Bölgesi

23

1.41

İç Anadolu Bölgesi

302

18.61

Karadeniz Bölgesi

57

3.51

Marmara Bölgesi

49

3.02

Başka

12

0.74

TOPLAM

1623

100.00

İstanbul’da ikamet eden Alevilerin: Yaklaşık % 20’si Türkiye’de yoğun olarak göç olgusunun başladığı ilk dönem olan 1950-1970 yılları arasında; 1970-1980 yılları arasında yaklaşık % 29’u; 1980-1990 yılları arasında yaklaşık % 34’ü ve 1990 sonrası ise yaklaşık % 17’si yaşadıkları yerleşim birimlerinden göç ederek İstanbul’a yerleşmişlerdir. (Bu sonuçları incelerken görüşülenlerin yaş olarak 16 yaşından küçük olmadığı gözden kaçırılmamalıdır.)

TABLO- 10: GÖRÜŞÜLENLERİN İSTANBUL’DA OTURMA SÜRELERİ

İSTANBUL’DA OTURMA SÜRESİ

SAYI

YÜZDE

Doğduğundan Beri

411

25.32

1-5

186

11.46

6-10

193

11.89

11-15

201

12.38

16-20

305

19.79

21 yıl ve daha fazla

327

20.14

TOPLAM

1623

100.00

Doğu Anadolu Bölgesi’nden gelen topluluk üyelerinin yoğunluğu, aynı zamanda Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yurttaşı olan, ancak konuşma dilinde farklılık arz eden bir yapının, yani farklı etnik kökenden gelen Alevilerin de karşımıza çıkmasında etkili olmaktadır. Dinsel açıdan farklı etnik yapılardan oluşan ve üst kimlik/üst kültür olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Alevilerin etnik yapısında, Zaza ve Kürtlerin oranı, bu araştırmada çeşitli tahminlerden yüksek çıkmıştır. Ancak bu bulgular Türkiye’deki Alevilerin içindeki veya ülkemizde yaşayan Zaza ya da Kürtlerin oranını yansıtmaz. Çünkü bu durum araştırma alanı olarak seçilen “Şahkulu Sultan Dergahı”nın – eskiden

TABLO- 11: GÖRÜŞÜLENLERİN KENDİLERİNİ TANIMLADIKLARI ETNİK KÖKEN

ETNİK KÖKEN

SAYI

YÜZDE

Türk / Türkmen

824

50.77

Zaza

217

13.37

Kürt

293

18.05

Arap

12

0.74

Arnavut

98

6.03

Acem

5

0.31

Tahtacı

38

2.34

Çepni

43

2.65

Nalcı

5

0.31

Sıraç

19

1.17

Abdal

56

3.45

Diğer

13

0.80

TOPLAM

1623

100.00

“Babagan Kolu”na ait Bektaşi Dergahı’nın – 1983 yılından başlanarak Doğu Anadolu Bölgesi’nde etkin olan “Ocakzade Dedeler Kolu”na bağlı kişiler tarafından yeniden onarılması ve “Ocakzade Dedeler” ile “taliplerinin” geleneklerini/erkanlarını bu dergahta sürdürmeleri böyle bir oranın ortaya çıkmasında etkili olmuştur. Elimizde bulunan kaynaklar, belgeler ve yaptığımız diğer araştırmalar,

Alevi inancını benimseyen Zaza ve Kürt kökenlilerin oranının, bu çalışmada tespit edilenden çok daha az olduğunu göstermektedir. Bu durum ancak Türkiye genelinde yapılacak daha geniş boyutlu araştırmalarla da ortaya konulabilecektir (Örneğin, Marmara Bölgesi’nde yer alan Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Balıkesir, Bilecik ve Bursa’da; Ege Bölgesi’nde yer alan İzmir, Manisa, Afyon, Aydın, Denizli, Kütahya ve Muğla’da; Akdeniz Bölgesi’nde yer alan Isparta, Burdur, Antalya, Mersin, Hatay ve Adana’da(son üç ilde Arap kökenli Aleviler/Nusayriler ağırlıklı olmak üzere); İç Anadolu Bölgesi’nde yer alan Eskişehir, Ankara, Kırıkkale, Nevşehir, Kırşehir, Yozgat ve Kayseri’de; Karadeniz Bölgesi’nde yer alan Kastamonu, Çorum, Amasya, Samsun, Ordu ve Tokat’ta; Doğu

TABLO- 12: GÖRÜŞÜLENLERİN KONUŞABİLDİKLERİ DİLLERE/LEHÇELERE GÖRE DAĞILIMI

KONUŞULAN DİL

BİLEN

BİLMEYEN

SAYI YÜZDE

SAYI YÜZDE

Türkçe

1623

100.00

Kürtçe

246

15.16

1377

84.84

Zazaca

419

25.82

1204

74.18

Arapça

30

1.85

1603

98.15

Arnavutça

98

6.04

1525

93.96

Diğer

16

0.99

1607

99.01

Anadolu Bölgesi’nde Kars’ta; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yer alan Diyarbakır (yedi köy) ve Ş.Urfa (bir köy) gibi yerleşim bölgelerinde yaşayan Alevilerin çoğunluğu Türkmen ya da kısmen Yörük kökenlidir. Bu yörelerdeki Alevilerin % 93’ü Türkmen (Çepni, Amuca, Abdal, Tahtacı ve Sıraç vb. gibi adlarla anılan topluluklar bu başlık altında toplanmıştır) % 5’i Yörük ve % 2’si ise etnik köken açıdan farklı topluluk üyelerinden oluşmaktadır .Bu sınıflama içinde Arap kökenli Alevi olan Nusayriler kapsam dışı tutulmuştur.

TABLO- 13: GÖRÜŞÜLENLERİN AİLESİNDE KONUŞULAN DİL/LEHÇELERE GÖRE DAĞILIMI

AİLESİNDE KONUŞULAN DİL

SAYI

YÜZDE

Türkçe

1396

86.01

Kürtçe

375

15.16

Zazaca

654

40.30

Arapça

83

5.11

Arnavutça

109

6.71

Diğer

26

1.60

Akdeniz Bölgesi’nde K.Maraş’ta; İç Anadolu Bölgesi’nde Sivas’ta; Doğu Anadolu Bölgesi’nde Erzincan, Tunceli, Erzurum, Elazığ, Malatya, Muş ve Bingöl’de; Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde Adıyaman ve G.Antep gibi yerleşim birimlerinde etnik açıdan Türkmen, Kürt ve Zaza kökenliler ayrı veya bazı köylerde birlikte karışık olarak yaşamaktadır. Yaklaşık olarak bu yöredeki Alevilerin % 61’i Zaza; % 23’ü Kürt ve % 16’sı Türkmen’dir.

Görüşülen kişilerin ailesinde konuşulan dil/lehçe olarak Türkçe’yi bilenlerin oranı % 85 iken, görüşülen kişilerde bu oranı % 100’dür. Yine görüşülenlerin ailesinde konuşulan dil/lehçe olarak %15.16’lık oranla Kürtçe ve % 40.30’luk oranla Zazaca yer alırken, görüşülen kişilerde bu oran Kürtçe’de % 15.16 ile aynı kalırken, Zazaca % 25.82’lik orana gerilemiştir. Konuşma dili/lehçesi dışında görüşülenlerin kendilerini etnik açıdan – bu etnik tanımlamadan çok emik tanımlama da diyebileceğiz bir yapıyı ifade eden – tanımlamalarında, %60.69’u kendisini Türkmen olarak (Türk/Türkmen % 50.77; Tahtacı % 2.34; Çepni % 2.65; Nalcı % 0.31; Sıraç % 1.17; Abdal % 3.45), %18.05’i Kürt (Zaza kökenlilerin % 2.89’u da kendini Kürt kökenli saymaktadır.), % 13.37’de kendisini Zaza olarak tanımlamaktadır. Son dönemlerde belirgin bir biçimde etnik açıdan farklı olan toplulukların/bireylerin, emik yaklaşımla kendilerini olduğundan farklı etnik bir kimlik içinde tanımladıkları -Zazaca konuşanların emik açıdan kendilerini, Türk veya Kürt kabul ettikleri- görülmektedir. Zazaların ya da Kürtlerin etnik kökenlerine ilişkin pek çok tez ileri sürülmesine karşın, etnik kökenler üzerine araştırma yapmak bu çalışmanın kapsamını aşan bir değerlendirmedir ve farklı bir çalışma alanına girmektedir. Bu konu “etnoloji”, “etnik sosyoloji”, “etnik antropoloji”, “etnomüzikoloji”, “halkbilimi”, “etnik dil bilimi” ve “tarih bilimi” alanlarında yapılacak nesnel araştırmalarla ortaya konulabilecek bir araştırma alanıdır.

TABLO- 14: GÖRÜŞÜLENLERİN KENDİLERİNİ İNANÇ AÇISINDAN TANIMLAMA BİÇİMİ

KENDİNİ İNANÇ AÇISINDAN TANIMLAMA BİÇİMİ

SAYI

YÜZDE

Alevi

923

56.87

Bektaşi

94

5.79

Alevi-Bektaşi

215

13.24

Kızılbaş

169

10.41

Şii

46

2.83

Şia

2

0.12

Caferi

121

7.46

Bedreddini

15

0.92

Başka

38

2.34

TOPLAM

1623

100.00

İnançlarını kendileri açısından nasıl tanımladıklarına gelince, gerek geleneksel açıdan, gerek başka inançtan olanlarca topluluk üyelerini tanımlamada kullanılan Kızılbaş kavramı bugün bile kullanılmaktadır. Eskisi kadar yaygın olmasa bile bu ad topluluk üyelerinin %10’u tarafından kendilerini adlandırma kullanılmaktadır. %56..87’si kendini yalnızca Alevi olarak tanımlarken %13.24’ü ise Hacı Bektaş Veli’ye olan bağlılıklarınında bir göstergesi olarak Alevi-Bektaşi adını kullanmayı tercih etmektedir. 19. Yüzyıl sonlarına doğru kullanıdığı belirtilen Alevi adını topluluk nezlinde yaklaşık %70 gibi bir oranda kabul gördüğü ortaya çıkmıştır. Caferi olarak kendini tanımlayanlarda %7.46 gibi bir oranla topluluk arasında yer almaktadır

TABLO- 15: GÖRÜŞÜLENLERİN KIZILBAŞLIĞI / ALEVİ-BEKTAŞİLİĞİ TANIMLAMA BİÇİMİ

KIZILBAŞLIĞI /

ALEVİ-BEKTAŞİLİĞİ TANIMLAMA

SAYI

YÜZDE

Dindir (Tek Başına İslamiyet’ten Ayrı Bir İnanç)

168

10.35

Mezheptir

705

43.43

Tarikattır

169

10.41

Kültürdür

262

16.14

Yaşam Tarzıdır

274

16.88

Başka

45

2.77

TOPLAM

1623

100.00

Alevi adı etrafında biçimlenen bu kimlik anlayışın içinde yer alan topluluk üyeleri, bu adın bir inançla ilgili olduğu yönünde %64.19 ile görüş bildirmişlerdir. Ancak bu yanıtı verenlerin %10.35’i İslamiyet’ten bağımsız bir inanç olduğunu belirtmişlerdir. Aleviliği, kendilerine göre son derece değişik biçimde tanımlamanın yalnız örgütlerde değil kitle içinde olduğu ortaya çıkmıştır. Kültür ya da yaşam biçimi olarak algılayanların toplamı %33.02 gibi yüksek orandadır.Bu durum kimlik tanımlamayla ilgili bazı zorlukların daha uzun süre devam edeceğinide göstermektedir. Unutulmamalıdır ki inancın (yani dinin) etrafında oluşan ve her topluluğun ya da toplumun bir kültürü ve yaşam tarzı olarak ortaya çıkan kültürel yapı ve yaşam biçimi araştırmacılarca göz ardı edilmektedir. Bu süreçte araştırmacıların bir bölümü tarafından Aleviliği açıklarken ileri sürülen yalnız kültür ve yaşam biçimi yaklaşımları söylemden öteye geçmeyen ve Aleviliği tanımlamayı da güçleştiren içi doldurulmamış kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır.

TABLO- 16: GÖRÜŞÜLENLERİN KIZILBAŞLIKLA / ALEVİ-BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ BİLGİ EDİNME YOLLARI

ALEVİLİKLE İLGİLİ BİLGİ EDİNME YOLLARI

SAYI

YÜZDE

Kendi Kendine Okuyup, Araştırarak

831

51.26

Aileden

218

13.43

Okullardan

53

3.26

Akrabalardan

5

0.31

Yetişkinlerden

8

0.39

Dedelerden/Rehberden

444

27.36

Babalardan

33

2.03

Din Adamlarından

30

1.85

TOPLAM

1623

100.00

Topluluk üyelerinin Alevilikle ilgili bilgi edinme yollarında çoğunluğun %51.26’sı nın kendi kendine okuyup araştırarak yanıtını verdiğini görmekteyiz. Ancak kendi kendine araştırarak bilgi edinme yollarıyla ilgili söylenenlerin pek sağlıklı olmadığını ortaya çıkmaktadır. Topluluk üyelerinin

TABLO- 17: GÖRÜŞÜLENLERİN KIZILBAŞLIKLA / ALEVİ-BEKTAŞİLİKLE

YA DA DİN İLE İLGİLİ KİTAP OKUMA SIKLIĞI

ALEVİLİKLE/DİNLE İLGİLİ KİTAP OKUMA SIKLIĞI

SAYI

YÜZDE

Düzenli Olarak Her Gün

121

7.46

Cuma Akşamları

97

5.98

Ara Sıra

356

21.93

Kutsal Sayılan Günlerde (Muharrem, Nevruz vb. gibi

589

36.29

Hiç Okumam

460

28.34

TOPLAM

1623

100.00

%28.34’ü hiç okumadığını, %36.29’u çok nadir olarak konuyla ilgili olarak kitap okuduğunu, %21.93’ü ara sıra okuduğunu belirtmiştir. Yani konuyla ilgili okuma alışkanlığının olmadığını ya da son derece zayıf olduğu görülen %86.56’lık bir kitle ortaya çıkmıştır. Yine konuyla ilgili, gerek program, gerek söyleşi ya da toplantı izleme veya takip etme düzeyinin hiç olmadığı veyahut son derece zayıf olduğu %75.29’luk bir kitlenin varlığı, bize konuyla ilgili bilgili kişi sayının son derece az olduğu gerçeğine götürmektedir.

TABLO- 18: GÖRÜŞÜLENLERİN ALEVİ-BEKTAŞİLİKLE YA DA DİN İLE İLGİLİ OKUDUĞU KİTAPLAR

OKUNAN KİTAPLAR

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

Buyruk

583

35.92

1040

64.08

Hüsniye

326

20.09

1297

12.79

Cenknameler

668

41.16

955

58.84

Kumru

323

19.90

1300

80.10

Menkıbeler

339

20.89

1284

79.11

Vilayetname

380

23.41

1243

76.59

Kur’an-ı Kerim

320

19.72

1303

80.28

Cönkler

45

2.77

1578

97.23

Diğer

127

7.83

1496

92.17

İnanan/dindar bir insanın, inancıyla ilgili bazı temel ilkeler hakkında bilgi sahibi olması beklenmektedir. Alevilikteki On İki İmamlar’ın, Ehl-i Beyt’in adlarını bilme gibi. Dini bilgi düzeylerini yeterli görüp görmemeleri, dini bilgilerin öğrenildiği kaynaklar, eserler önem taşımaktadır. Görüşülenlerin evlerinde ne tür dini kitapların bulunduğu gelince; gerek Alevilik gerek diğer dini yayınların topluluk üyelerinin yarıya yakınında hiç bulunmadığı biçiminde bir sonuçla karşılaşılmıştır. Kitap açısından son derece kısıtlı kaynakların varlığı da topluluk üyelerinin konu ile ilgili okuma düzeyene paralellik arz etmektedir. Okunması kolay olan Hz.Ali’nin Cenkleri, İmam Cafer Buyruğu, Şeyh Safi Buyruğu, Hacı Bektaş Veli Vilayetnamesi, Hüsniye, Kumru, Menakıbnameler, Kur’an-ı Kerim (Meal olarak), Cönkler ve İslam İlmihali gibi kitaplar topluluk üyelerinde bulunmaktadır.

TABLO- 19: GÖRÜŞÜLENLERİN KIZILBAŞLIKLA / ALEVİ-BEKTAŞİLİKLE İLGİLİ PROGRAM, SÖYLEŞİ VE TOPLANTI İZLEME SIKLIĞI

İZLEME SIKLIĞI

SAYI

YÜZDE

Hiç Kaçırmam

401

24.71

Zaman zaman

323

19.90

Dinlemem

899

55.39

TOPLAM

1623

100.00

Alevilikle ilgili söyleşi, toplantı ve radyo ya da televizyon programlarını da izleme oranı oldukça düşüktür. Topluluk üyelerinin yoğun olarak izledikleri veya dinledikleri konuşmalardan daha ziyade deyiş, nefes ve gülbangların yer aldığı programlardır. Bunun dışında konuşma ve anlatım içerikli olan toplantı ve benzeri etkinliklere pek rabet etmemekteler.

TABLO- 20: GÖRÜŞÜLENLERİN ALEVİLİKLE İLGİLİ KENDİ BİLGİ DÜZEYLERİNİ TANIMLAMA BİÇİMİ

ALEVİLİKLE İLGİLİ KENDİ BİLGİ DÜZEYİNİ TANIMLAMA

SAYI

YÜZDE

Yüksek

443

27.30

Orta

283

17.44

Az

365

22.49

Bilgim Pek Yok

412

25.39

Bilmiyorum

117

7.20

Yanıtsız

3

0.18

TOPLAM

1623

100.00

Okuma oranlarının düşüklüğü, kendilerine yönelik toplantı vb. etkinliklere katımanın yanı sıra, Cem’e katılmanın da düşük olduğu topluluk üyelerinin kendi bilgi düzeylerini fazla abarttıkları görülmüştür.

TABLO- 21: GÖRÜŞÜLENLERİN BAĞLI OLDUKLARI ÖĞRETİCİ/ÖNDERLERE GÖRE DAĞILIMI

ÖĞRETİCİLER/ÖNDERLER

SAYI

YÜZDE

Ocakzade Dedelere

1154

71.10

Çelebilere

227

13.99

İcazetli Dedelere

62

3.82

Babalara

49

3.02

Hem Dede Hem Babalara

21

1.29

Başka

110

6.78

TOPLAM

1623

100.00

Sürdürülen erkan uygulaması ve bu topluluk üyelerinin bağlı oldukları dini şahsiyetler bakımından Alevilerden Erzincan, Malatya,Tunceli, Elazığ, Bingöl, Muş, Kars, Erzurum (Doğu Anadolu Bölgesi), İzmir, Manisa, Aydın, Afyon, Denizli, Kütahya, Muğla (Ege Bölgesi), K.Maraş, Mersin, Adana, Hatay, Isparta, Burdur, Antalya (Akdeniz Bölgesi), Adıyaman, G.Antep, Diyarbakır ve Ş.Urfa (Güney Anadolu Bölgesi) illerinde yaşayanları “Ocakzade Dedeler Kolu”na; Sivas, Yozgat, Kırşehir, Ankara, Kırıkkale (İç Anadolu Bölgesi), Tokat, Çorum, Amasya, Samsun, Ordu, Kastamonu (Karadeniz Bölgesi), Balıkesir, Bursa ve Bilecik (Marmara Bölgesi) illerinde yaşayanları “Çelebi (Dedegan) Kolu”na bağlıdır. Bu dağılım bize Anadolu Alevilerinin ağırlıklı olarak “Dedelere” bağlı olduğunu da göstermektedir. “Babagan Kolu”na bağlı olanlar Sivas,Yozgat, Kırşehir, Ankara , Kırıkkale (İç Anadolu Bölgesi), İzmir, Manisa, Aydın, Afyon, Denizli, Kütahya, Muğla (Ege Bölgesi), Mersin, Adana, Isparta, Burdur, Antalya (Akdeniz Bölgesi), Tokat, Çorum, Amasya, Kastamonu (Karadeniz Bölgesi), Edirne, Tekirdağ, Kırklareli, Balıkesir ve Bursa (Marmara Bölgesi) illerinde yaşamaktadır. Anadolu Alevi-Bektaşilerinin çok az bir bölümü “Babagan Kolu”na bağlıdır, belirlenen etki alanlarına ilişkin illerin bir çoğunda bağlı bulunan kişi sayısı, 3 ya da 9 gibi köy halkı veya bu köylerde yaşayan birkaç hane ile sınırlı olabilmektedir. Bu kolun en etkin olduğu yerleşim alanları Trakya (tamamına yakını) ve Ege’nin bir bölümüdür.

Kurumlaşmış bütün inançlarda olduğu gibi Alevilikte de bir insanın “Alevi” olarak kabul edilmesi için, inanması gereken bir takım ilkelerin yanında, yapması gereken ibadetler de yer almaktadır. Bu ilkeler inancın kuramsal ya da öğreti kısmını oluşturmaktadır. Var olan her inanç –Alevilik dahil- mensuplarından bu ilkeleri kabul etmelerini beklemektedir. Alevilikte “birlik düşüncesi” ve “eline,beline,diline sahip olmakta” ifadesini bulan bir ilkeler sistemi bulunmaktadır. Bu inanç sisteminin temelinde bulunan “birlik düşüncesi”nin odağında ise, “Tanrı’ ya inanç” başta olmak üzere “Cem’e katılma”, “Semah” , “Muharrem Orucu tutma”, ve “Muharrem Orucu sonunda kurban kesme”, “Hızır Orucu”, “Niyaz etme”, “Dedelerden/Babalardan el alma”, “Musahip tutma”, “İkrar verme” ve “Hakkullah/Çıralık verme” vb. gibi inanç ve uygulamalar yer almaktadır.

TABLO- 22: GÖRÜŞÜLENLERE GÖRE ALEVİLİKTE YER ALDIĞINA İNANILAN TEMEL İNANÇ UYGULAMALARI

TEMEL İNANÇ UYGULAMALARI

VAR

YOK

FİKRİM YOK

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

Musahip Tutmak

1161

71.53

152

9.37

310

19.10

İkrar Vermek

1057

65.13

169

10.41

397

24.46

Musahibiniz Var mı? İkrar Verdiniz mi?

503

31.00

1020

69.00

Dedelerden/Babalardan El Almak

1307

80.53

148

9.12

168

10.35

Niyaz Etmek

1413

87.07

91

5.60

119

7.33

Muharrem Orucu Tutmak

1445

89.03

31

1.91

147

9.06

Ondört Mahsum-u Pak Orucu Tutmak

310

19.10

409

25.20

904

55.70

Hızır Orucu Tutmak

1438

88.60

80

4.93

105

6.47

Hızır Kurbanı Kesmek

317

19.53

356

21.93

950

58.53

Muharrem Orucu’ndan Sonra Kurban Kesmek

1445

89.03

31

1.91

147

9.06

Abdal Musa Kurbanı Kesmek

205

12.63

521

32.10

897

55.27

Adak Kurbanı Kesmek

1308

80.59

89

5.48

226

13.93

Kurban Bayramı’nda Kurban Kesmek

526

32.41

650

40.05

447

27.54

Cem’e Katılmak

1503

92.60

78

4.81

42

2.59

Alevi-Bektaşi Büyüklerinin Türbelerini Ziyaret Etmek

1557

95.93

66

4.07

Hakkullah / Çıralık Vermek

1118

68.88

346

21.32

159

9.80

Semah Etmek

1494

92.05

78

4.81

51

3.14

Tanrı’ ya İnanmak

1569

96.67

27

1.66

67

4.13

Ahrete İnanmak

308

18.99

532

32.77

783

48.24

Kelimeyi Şahadet Getirmek

369

22.74

363

22.36

891

54.90

Bayramda Halka Namazı Kılmak

312

19.22

586

36.11

725

44.67

Namaz Kılmak

103

6.35

1213

74.74

307

18.91

Peygamberlere İnanmak

819

50.46

269

16.57

535

32.86

Ramazan Orucu Tutmak

218

13.43

1012

62.35

393

24.21

Hacca Gitmek

78

4.80

1320

81.33

225

13.86

Meleklere İnanmak

423

26.06

651

40.11

549

33.83

Zekat / Fitre Vermek

83

5.11

1424

87.74

116

7.15

İnanç normu, bütün dinlerde olduğu gibi Aleviliğin de temel normunu oluşturmaktadır. Ancak gerek yaratıcının bazı özellikleri (yaratıcıya yüklenen sıfatlar), gerekse dini inanış gereği kabul edilen ibadet ve uygulamalar her inanç açısından farklılıklar gösterebildiği gibi Alevilik açısından da farklılık gösterebilmektedir.

Her şeyden önce bu çalışmada hedeflenen, ülkemizde varlığını sürdüren Aleviliğin mahiyetini belirlemek değildir. Bu inanca mensup topluluk üyelerinin dini davranışlarını tespit etmek ve içinde yer aldığı yapıyla bağlantılı olarak yorumlamaktır.

Tanrıya inanç ilkesi (Tevhit İnancı), Alevi inancı mensuplarında çok yüksek bir oranda (%96.67.si) benimsemektedir. Tanrı inancını taşıyan bireyler, Tanrıya inanmakla birlikte topluluk üyeleri çözümleyemedikleri bazı konularında olduğunu da belirtmişlerdir. Olaya yalnızca inanma-inanmama açısından bakıldığında büyük çoğunluğun inandığını görmekteyiz. Ancak az da olsa Tanrıya inanmayanlar da bulunmaktadır. Bu inanç ile ilgili tutumda cinsiyet açısından büyük farklılıklar gözlenmezken; eğitim düzeyi ve sosyo-ekonomik düzey arttıkça inanma tutumunda bir azalma söz konusu olmaktadır. Buna karşın yaş ilerledikçe inanma oranında bir artıştan söz edilebilmektedir. Yine de şunu belirtmek gerekmektedir: Bu çalışma “Tanrı” kavramının Alevi inancına mensup toplulukta ki içeriğini çözümlemeye yönelik değildir. Bu yapı ayrı ve daha özel bir çalışmayı gerektirmektedir.

Özellikle tek tanrılı dinlerde Tanrının vahiyini insanlara ulaştıran anahtar roldeki “peygamberlere inanma” önemli bir temel ilke olarak benimsenmektedir. İslamiyet’le ilintili olan her öğreti gibi Alevilikte de, peygamberlere ve İslam dininin peygamberi olan Hz. Muhammed’e ve onun Tanrının elçisi olduğuna inanma yer almaktadır.

İslamiyet’in dayandığı temel kutsal metin Kur’an-ı Kerim’dir. Günümüze kadar hiç değişmeden geldiğine ve kutsal metinin bütünüyle gerçeği içerdiğine ve inanılan bu metnin, İslamiyet’in kültürel yapısını belirlemekte egemen olduğu bilinmektedir. Ancak Kur’an-ı Kerim’e inanmanın yanında, içeriğinde bulunan bazı bilgilerin doğruluğuna ilişkin birtakım kuşkular bu topluluk üyelerince taşınmaktadır. Hatta kutsal metnin içinde anlatılanların bütününün doğru olmadığına ilişkin görüşlerde belli ölçülerde kabul görmektedir. Böyle bir düşünce ile ilintili olan bir başka yaklaşımda Kur-an’ın (yani kutsal kitabın) evrensel ve her çağda geçerli olmadığına ilişkin şüphelerin varlığıdır.

Bu dünyanın sonunun olduğuna inanış topluluk üyelerinde kabul görürken, bundan sonra bir ahiret hayatının yaşanacağına ilişkin yaklaşımlar pek ilgi görmemektedir. Zaten ahret hayatının içeriği ile ilgili anlayışlar dinlere, mezheplere göre değişmektedir. Konuya yaklaşım açısından Alevilerin farklılık taşıyan yönleri, öldükten sonra cennet yada cehenneme gidileceği konusunda inançları bir hayli zayıf olduğu gözlemlenmektedir. Daha çok benimsenen ve kabul gören “Don değiştirme” (reekarnasyon) anlayışı, bu topluluk inancına “atalar kültü”nden gelmektedir. Yine Tanrının iyileri ödüllendirme ve kötüleri cezalandırma ögesi, var olan egemen olan Sünni İslam kültüründen farklılık göstermektedir. Ödüllendirmenin daha çok kendi ruhunun başka bir insanda yeniden ortaya çıkması ve cezalandırmada ise ruhun insan dışındaki diğer canlılarda ortaya çıkma biçiminde olduğuna ilişkin kanılar topluluk üyelerince taşınmaktadır.

Sünni inanç uygulamaları ile benzerlik taşıyan tutum ve davranışların kısmen -çok az olarak- kabul gördüğü topluluk üyelerinde, bütün açısından kendi içinde büyük oranda tutarlı bir yapıya sahip olduğu görülmektedir. Sünnilikten farklı bir yapının olduğu, topluluk üyelerince “Tanrıya inanma” oranı ile “peygambere inanma”, hatta “ahret inancı” arasında bir paralellik görülmemesi anlayışında bile kendini göstermektedir. Bu önemli farklılaşmanın temelinde, “anlamlandırma” bakımından Alevilik ile Sünnilik değerlendirmelerinin birbirinden ayrıldığı gerçeğinde yatmaktadır. Özellikle Alevi topluluklarının Kur’an’a dayalı “batini yorumu” benimsemeleri ve Kur’an dışı “atalar kültü”ne dayalı bir yöntemden hareket etmeleri bu farklılıkta etkili rol oynamaktadır.

Dini inancın yanında ahlaki davranışlarda büyük önem taşımaktadır. Bir inanç temeline dayanan dinin bir anlamda amacı da, insanlar arasında ahlaki davranışların yayılmasını sağlamaktır. Alevilikte bu ahlaki boyut “gözünle görmediğini gördüm deme, kulağınla duymadığını duydum deme, elinle koymadığını alma” biçiminde formüle edilmiştir. Böylece insanların birbirlerine karşı davranışlarının sağlıklı olmasına büyük önem verilmiş ve bu bağlamda bireyler “can” kavramı ile tanımlanmıştır. Canların birlikteliğini pekiştirici olarak ta “Musahiplik Kurumu” ve “İkrar Verme” uygulamaları ile topluluk bilinci ve de saygınlığının sağlanması hedeflenmiştir. Bu saygınlık ve ahlaki boyuta verilen önem sonucunda toplumsal kontrolü sağlayıcı bir yargı süreci de olan “Dar’a çekme” ve toplumsal koruyucu olarak da “Düşkünlük Kurumu” (topluluktan tecrit etme) uygulaması topluluk inancı olarak biçimlenmiştir.

TABLO- 23: GÖRÜŞÜLENLERİN ALEVİLİKTE YER ALDIĞINA İNANDIĞI TEMEL İNANÇ UYGULAMALARINI YERİNE GETİRME SIKLIĞI

TEMEL İNANCIN UYGULANMA SIKLIĞI

DEVAMLI

ARA SIRA

HİÇ

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

Muharrem Orucu Tutma

378

23.29

934

57.48

311

19.16

Ondört Mahsum-u Pak Orucu Tutma

158

9.74

152

9.37

1313

80.89

Ramazan Orucu Tutma

203

12.51

364

22.43

1056

65.06

Hızır Orucu Tutma

350

21.57

1168

71.97

105

6.46

Muharrem Orucu’ndan Sonra Kurban Kesme

214

13.19

867

53.42

542

33.39

Abdal Musa Kurbanı Kesme

73

4.50

132

8.13

1418

87.37

Hızır Kurbanı Kesme

147

9.06

198

12.20

1278

78.74

Adak Kurbanı Kesme

203

12.51

920

56.69

500

30.80

Kurban Bayramı’nda Kurban Kesme

94

5.79

590

36.35

939

57.86

Cem’e Katılma

425

26.29

876

53.97

322

19.84

Alevi-Bektaşi Büyüklerinin Türbelerini Ziyaret Etme

852

52.50

771

47.50

Hakkullah / Çıralık Verme

254

15.65

227

13.99

1142

70.36

Semah Dönme

470

28.96

893

55.02

260

16.02

Tanrı’ ya Dua Etme

589

36.29

940

57.92

94

5.79

Kelimeyi Şahadet Getirme

252

15.53

346

21.32

1025

63.15

Bayramda Halka Namazı Kılma

242

14.91

154

9.49

1227

75.60

Namaz Kılma

83

5.11

114

7.02

1426

87.86

Zekat / Fitre Verme

83

5.11

118

7.26

1424

87.73

Aleviliğe inanmanın yanında bir takım pratik uygulamalarında yerine getirilmesine dayanmaktadır. Özellikle tek tanrılı dinlerde inanmadan sonra önem verilen dindarlık boyutu ibadetlere katılmak ya da belirlenen ibadetleri yerine getirmektir. İbadetleri yerine getirme, zorunlu olan ibadetlere katılma, daha subjektif olan dua etme ve dini metinleri ibadet etme niyetine okuma olarak belirlenmiştir. Buradan hareketle, kişinin dindarlığının tespitinde cemlere katılma düzeyi önemlidir. Cemlere katılma dindarlığın boyutları içinde diğerlerine oranla daha kolay gözlenebilen bir fenomen olduğu için, dindarlığın tespitinde dini pratikleri yerine getirme üzerinde daha fazla durulmuştur. Alevilikte ibadet anlayışı içinde, inanmadan (imandan) sonra üzerinde önemle durulan ibadet türü “Cem’e katılma”dır. Cem’e katılma, yılın belli dönemlerinde yapılan, belli yaş sınırını aşmış, “musahip tutmuş” ve “ikrar vermiş” canların katıldığı bir ibadettir. Ancak birden fazla “Ayini Cem” vardır ve her “Cem Töreni” farklı nitelikler taşımakta ve farklı uygulamaları da içermektedir. Cemler: “Abdal Musa Birlik Cemi”, “Hızır Cemi”, “Aşure (Muharrem Matemi) Cemi”, “Sultan Nevruz Cemi” yılda kırk sekiz hafta yapılan cemler, “Kısa Cem” ve “Muhabbet Cemi” (eğitim cemleri) uygulamalar açısından benzer özellikler gösterirken, “Görgü Cemi”, “Musahiplik Cemi” ve “Düşkün Kaldırma Cemi” düzenleniş ve uygulamalar açısından farklılıklar taşımaktadır. Birden çok Cem çeşidinin içinde, “Muhabbet Cemi” Alevi kökenlilerin –düşkün sayılanlar ve diğer inançtan olanlar hariç- tümüne açıktır. Yani Alevilikte inanmadan sonra Cem’e katılma yer almaktadır. “Muhabbet Cemi’’nde yaş sınırı vb. ön şartlar aranmaz. Çünkü bu “Cem” çocukların ve gençlerin toplumsallaştırılmasına ve toplumsal birlikteliğin pekiştirilmesine yöneliktir. Alevilikte bütün cemlere katılma zorunluluğu bulunmamaktadır. Yani tüm cemler aynı önem derecesine sahip değildirler. Örneğin bu cemlerden; “Görgü Cemi”, “Musahiplik Cemi” ve “Düşkün Kaldırma Cemi”ne katılmak zorunlu ve son derece önemli iken, diğer cemlere katılmak ise daha çok isteğe bırakılmıştır. Ancak yine de birlik ve dayanışma açısından tüm cemlere katılma önemli bir unsur olarak topluluk yaşamında yer almaktadır.

Yine yapılan ibadetlerden birisi de Muharrem ayında tutulan oruçtur. Ancak bu ibadetin sonucunda sevap kazanma söz konusu değildir. Matem orucu hüviyetini taşıyan ve uygulanış biçimi ile de Ramazan ayında tutulan oruçtan farklılıklar arz eden bir yapısı bulunmaktadır.

Hakk’a duyulan özlemi içeren ve insanın bir anlamda psikolojik durumuna ve ihtiyaçlarına bağlı olarak duygularını dile olan dua, kişinin dini tecrübesiyle de yakından ilgilidir. Dini yaşamın en subjektif yönünü de dua oluşturmaktadır. Gündelik yaşamda olmasa bile, çok sıkıntılı anlarda yada cenaze, mevlit gibi özel durumlarda dua etmenin yaygınlaştığı gözlemlenmektedir. Duaya verilen önem, Tanrı’nın insanın duasına karşılık verip vermediğine inançla ilgilidir. Bu bağlamda duaya devam edip etmeme de, yapılan duanın kabul edilip edilmediğine inanmanın önemli bir etkiside bulunmaktadır.

TABLO- 24: GÖRÜŞÜLENLERİN ZİYARET ETTİĞİ VELİLER/EVLİYALAR VE ZİYARETLERİN SAYISI

ZİYARET EDİLEN VELİLER /EVLİYALAR VE KUTSAL MEKANLAR

HİÇ GİTMEYEN

1-2

3-4

5 VE DAHA FAZLA

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

HACI BEKTAŞ VELİ

950

58.53

446

27.48

125

7.70

102

6.28

ABDAL MUSA

1352

83.30

126

7.76

89

5.48

56

3.45

SULTAN SÜCAATTİN VELİ

1121

69.07

315

19.41

103

6.34

84

5.18

SEYYİD BATTAL GAZİ

1441

88.79

108

6.65

46

2.83

28

1.73

HIDIR ABDAL SULTAN

1406

86.63

184

11.34

21

1.29

12

0.74

PİR SULTAN

1503

92.61

91

5.61

17

1.05

12

0.74

VELİ BABA

1548

95.38

46

2.83

18

1.11

11

0.68

HAMZA BABA

1580

97.35

27

1.66

9

0.55

7

0.43

KARACAAHMET SULTAN

273

16.82

703

43.31

421

25.94

226

13.92

ŞAHKULU SUTAN

826

50.89

276

17.01

521

32.10

KERBELA

1583

97.35

27

1.66

3

0.18

8

0.49

HAC

1601

98.64

14

0.86

7

0.43

Çoğunlukla tek tanrılı dinlerde kutsal olarak tanınan yerlerin, o dinden olanlarca yılın belli aylarında ziyaret edilmesi biçiminde bir ibadet olarak “Hac” olayı gerçekleştirilmektedir. Sünni öğretiyi benimseyen topluluk üyelerince zilhicce ayında Mekke’de yapılan Kabe’yi ziyaret ve tavaf töreni, Alevilerde pek rağbet edilen bir uygulama olarakgörülmemektedir. Ancak çok küçük bir bölümü uygulamayı inancın temel uygulaması olarak kabul etmektedir.

Dinsel bir buyruğu, bir adağı yerine getirmek için hayvan kesmeye kurban olayı denilmektedir. Yine Kurban Bayramı’nda kesilen uygulamadan farklılık arz eden Alevilikteki kurban olgusu, inanca yönelik olarak erkanlarda (yazılı kaynaklarda;Buyruk gibi) belirtilen durumlarda, Hakk’a kavuşmanın anısına, lokma edilip yenmek için tığlanan (kesilen) belli özelliklere vahip hayvan ifade etmektedir. Alevilikte kurbanın saygın bir yeri vardır. İnanç yolunda Hakikat’e ulaşmayı -gerçeğe kavuşmayı- başardıkları zamanın anısına bir kurban tığlamak zorunluluk sayılmaktadır.

TABLO-25: GÖRÜŞÜLENLERİN YAPTIKLARI HAYIR İŞLERİ

YAPILAN HAYIR

İŞLERİ

YILDA BİRDEN ÇOK

YILDA BİR

DAHA AZ

HİÇ

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

Gömbe / Fetir

102

6.28

896

55.20

496

30.56

129

6.28

Aşure

76

4.68

885

54.53

525

32.34

137

8.44

Kimsesiz ve Fakirlere Yardım

658

40.54

362

22.30

603

37.15

Hayır Derneklerine Yardım

154

9.49

695

42.82

369

22.74

405

24.95

Dergah ve Türbelere Yardım

709

43.68

348

21.45

566

34.87

Lokma Yapma/Dağıtma

1128

69.50

262

16.14

205

12.63

28

1.73

Nevruzda Süt Dağıtma

67

4.25

29

1.79

1527

94.09

Alevilerde, mal veya para olarak verilebilen dinsel ödentiler bulunmaktadır. Bir tür dinsel mali yükümlülük olarak görülebilecek bu ödentiler, “Dedelere”, “Babalara”, “Çelebilere” verilebildiği gibi, dergahların ve küçük tekkelerin hizmetlerinin karşılanması için verilebilmektedir. Kapalı bir toplumsal yapıya sahip Alevilerdeki cemaat yapılanmasının doğal bir sonucu olarak, dinsel hizmetleri gören dedelere, Alevi toplumu hizmetlerinin karşılığını bu biçimde ödemekte ve bu hizmetlerin devamı bu şekilde sağlamaktadır. Bu tür benzeri uygulamalara İslamiyet’i benimsemeden önce Türkler arasında da rastlanmaktaydı. Dedelere para veya mal olarak, verilebilen bu armağanlar en yaygın olarak hakkullah veya çıralık olarak adlandırılmaktadır.24

Bütünüyle ekonomik durumla ilgili ibadet olan “hakkullah verme”, dedelere geçimlerini sağlamak için yapılan yardımdır. Dedelerin görevi, cem yönetmek, yılın belli günlerinde kendilerine bağlı taliplerin bulunduğu yerleşim yerlerini dolaşarak topluluk ilişkilerini gözden geçirmektedir. Dede’ye bu hizmetleri karşılığındaher talip daha önceden rehber yada saygın bir kişinin başkanlığında toplanan kururun kenddisine uygun görerek verdiği para ya da mala “hakkullah” denir. Bu bedel kimi kez köylüler ya da topluluk üyelerince –taliplerce – ortak olarak verilebilmektedir. Sünni inanış içinde yer alan zekat (Müslümanların mal ve paralarından , helalliği sağlamak için her yıl yoksullara vermekle hükümlü bulundukları kırkta birlik pay ) ve Fitre’den (Ramazan ayı içinde verilmesi dince buyurulan, miktarı belirli sadakadan) oldukçafarklılık taşıyan “hakkullah” zaman zaman bu uygulamalarla kariştırılmaktadır.

İslamiyet içinde yer alan farklı düşünce gruplarının bir çoğunda büyü, sihir, falcılık gibi uygulamalarla uğraşma ve bunlara inanma yasaklanmıştır. Ancak bu gibi uygulamalar çok kesin biçimde bile yasaklandığı topluluklar içinde bile yayılma olanağı bulmuştur. Bir takım gizli tekniklerle doğaüstü güçlerle bağlantı kurarak insanlara etki edebileceği temeline dayanan bu tür batıl inanışlar, özünde gizil bir yön taşıdıklarından tarih boyunca insanların sürekli ilgisini çekmiştir/çekmektedir. Gizemli yönü bakımından dine benzeyen yapısından dolayı insanların pozitif yollarla çözemedikleri sorunlarının var olan çözümü olarak bu tür uygulamalara yöneldikleri bilinmektedir. Din dışı bu inanışların hangi işlevleri yerine getirdiğini ve araştırma alanımızda bu inanışların ne derece yaygın olduğu araştırılmıştır.

TABLO- 26: GÖRÜŞÜLENLERİN İNANDIKLARI/BAŞ VURDUKLARI UYGULAMALAR

BAŞ VURULAN UYGULAMALAR

İNANIYOR

İNANMIYOR

YANITSIZ

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

Baş Okutma

123

7.58

1397

86.08

103

6.35

Sihir – Büyü Yaptırma

47

2.90

1234

76.03

342

21.07

Fala Baktırma

651

40.11

267

16.45

705

43.44

Muska Yazma

409

25.20

757

46.64

457

28.16

Nazara İnanma

742

45.72

316

19.47

565

34.81

Kurşun Döktürme

794

48.92

536

33.03

293

18.15

Yatır Ziyaretlerinde Bulunma

1095

67.47

80

4.93

448

27.60

Adak İçin Bez Bağlama

503

30.99

526

32.41

594

36.60

Adak İçin Mum Yakma

816

50.28

489

30.13

318

19.59

Alevilerin ibadet dışındaki uygulamalarında halen “atalar kültü”nün hissedilir derecede topluluk üyelerinin yaşamlarında yer almaya devam ettiğini söyleyebiliriz. Özellikle veli veya eren kabul edilen evliya türbelerini ziyaret, mum yakma, kurşun döktürme ve fala baktırma ve de dolayısı ile nazara inanma topluluk üyelerin oldukça yer etmiştir.

TABLO- 27: GÖRÜŞÜLENLERİN EHL-İ BEYTİN ADLARINI SAYABİLME DURUMLARI

EHLİ BEYT’İN ADLARINI SAYABİLME

SAYI

YÜZDE

Tam Olarak Sırasıyla

186

11.46

Tam Olarak Karışık

240

14.79

Eksik Olarak

721

44.42

Yanlış ve Eksik Olarak

368

22.67

Hiç Bilmeyen

108

6.65

TOPLAM

1623

100.00

Dini birikim, daha çok duygu ile kavranılan gerçekliğin doğrudan denenmesini içerir. Dini birikim ve nesnel olmayan yaşantı, ihtiyaç, idrak, güven ya da korku, endişe biçimlerinde ortaya çıkabilmektedir. Dinsel alanda ihtiyaç, inanma veya yaşamın anlamını aramada, karşılaşan güçlüklerle başaçıkılmaya yardım eden ve tüm olumsuzluklara karşı insana güven duygusu veren Tanrı’ya ya da ilahi bir güce inanma şeklinde olabilmektedir. Dini birikim, kişisel dindarlığın bir belirtisi sayılabilmekte ve bu birikim dini duygu biçiminde kendini gösterebilmektedir.

TABLO- 28: GÖRÜŞÜLENLERİN ONİKİ İMAMLARIN ADLARINI SAYABİLME DURUMLARI

ON İKİ İMAMLARIN ADLARINI SAYABİLME

SAYI

YÜZDE

Tam Olarak Sırasıyla

132

8.13

Tam Olarak Karışık

89

5.48

Eksik Olarak

420

25.88

Yanlış ve Eksik Olarak

639

39.37

Hiç Bilmeyen

343

21.13

TOPLAM

1623

100.00

Görüşülenlerin %27.30’u Alevilikle ilgili bilgilerin yüksek %17.44’ü orta derece olduğunu beritmiş, yani %44.44’ü Alevilikle ilgili bilgilerinin yeterli olduğu kanısındadır. Ancak Ehl-i Beyt anlayışı ve On İki İmamların Alevilikte yeri ve önemini belirtilenlerin, %13.61’i On İki İmamların adlarını, %26.25’i Ehl-i Beyt’in adlarını (bazıları sırasını karıştırmakla birlikte) tam olarak sayabilmişlerdir. Her iki oranda nesnel bilgilerinin ölçümünde bile yeterli olmadıklarını göstermektedir.

Aleviliğin temel ilkelerinin yazılı olduğu buyruk kitaplarında, çeşitli araştırmalarda ve Aleviler arasında günümüze kadar sürmüş bulunan uygulamada yer alan şu nitelikler dedelerde aranmaktadır: Evlad-ı Resul (ocakzade) olmaları; Eğitici, terbiye edici (mürebbi) olmaları; Bilgili ve örnek insani özelliklere sahip (mürşid-i kâmil) olmaları; Buyruklarda yazılı esaslara ve yerleşmiş geleneksel Alevilik esaslarına uyuyor olmaları. Dedelerin belirtilen niteliklere sahip olduktan sonra, gerek bulundukları yerleşim alanlarında, gerekse belli zamanlarda kendilerine bağlı yerlerdeki taliplerini ziyaretleri sırasında işlevleri yerinegetirirler. Dedelerin uzakta bulunan talipleri için kendilerine bağlı bir mürebbi (dikme dede) ya da “icazetli dede” atadıkları da görülmektedir. Dikme dede, kendisini atayan ocakzade dedeye bağımlıdır. Ocakzade dede taliplerin şikayeti üzerine onu görevden alabilmekte ve “dikme dede”ye, “ocakzade dede”ye verilen hakkullah da verilmemektedir. Her hasat zamanı bir miktar ürün vermek yeterli görülmektedir. Hakkullah, “ocakzade dede” geldiğinde ancak ona verilebilirdi. Bazı “dikme dedeler”in bir bölümünün zamanla, bağlı oldukları ocakları tanımadıkları ve bağımsız ocaklar oluşturdukları da görülmektedir.

TABLO-29: GÖRÜŞÜLENLERİN DEDELERE / BABALARA BAKIŞ AÇISI

DEDELERE / BABALARA BAKIŞ AÇISI

SAYI

YÜZDE

Dedeler/Babalar Topluma Faydalıdır

775

47.74

Dedeler/Babalar Topluma Faydasızdır

295

18.18

Dedelerin/Babaların Bazıları Topluma Faydalıdır

370

22.80

Dedeler/Babalar Faydalı Olabilirler

136

8.38

Fikrim Yok

47

2.90

TOPLAM

1623

100.00

Dini önder/öğretici görevini üstlenen “Dedelerin”ve “Babaların” topluluk nezlinde halen değerini koruduğunu söyleyebiliriz. Eski etkinlikleri kalmasada, görüşülen Alevilerin -yani iyi ile kötüyü, bilgili ile bilgisizi ayırmak kaydıyla- büyük bir bölümü %78.92’si inanç önderlerinin bir gereksinim olduğu konusunda hem fikirdiler. Ancak %18.18’i inanç önderlerine gereksinimleri olmadıklarını belitmesine ve %2.90’nı ise fikir belirtmediği halde; inanç önderleri, halen topluluk üyelerince belli ölçülerde açıkça kabul gördüğü sonucu ortaya çıkmaktadır.

TABLO-30: GÖRÜŞÜLENLERİN DEDELERDEN / BABALARDAN BİLGİ VERMESİNİ İSTEDİKLERİ ALANLAR

DEDELERİN / BABALARIN BİLGİ VERMESİ GEREKTİĞİNE İNANILAN ALANLAR

SAYI

YÜZDE

SAYI

YÜZDE

Aleviliğin Tarihini Açıklamalı

621

38.26

1002

61.73

Alevilikteki Yol ve Erkanı Öğretmeye Yönelmeli

1444

88.97

179

11.03

Cem Dışındaki İbadet ve Erkanları Öğretmeli

1040

64.08

583

35.92

Günlük Olaylar ve Bunların Dinsel Açıklamalarını Yapmalı

1171

72.15

452

27.85

Başka

70

4.31

1553

95.69

Dede/Baba gibi inançönderlerini faydasız olarak gören 295 kişiden 116’sı da öğretici olarak inanç önderlerinin neler anlatmaları gerektiğini konusunda görüş bildirmişlerdir. İnanç önderleri olarak “Dedeler” ve “Babalar”dan vermesini istedikleri bilgiler açısından öncelikli olarak; öğretici olarak taliplerine “Alevilik yol ve erkanının öğretilmesi” ön plana çıkmıştır. Daha sonra inanç önderlerinden “günlük olayları ve bunların dinsel açıklamalarının yapılması”, “Cem dışındaki ibadet ve erkanları öğretmeleri” ve “Aleviliğin tarihi anlatmaları” beklenmektedir.

Dedelerin başlıca işlevleri şu biçimde sınıflandırılabilir: Toplumsal ve dinsel bakımdan cemaate (topluluğa) önderlik etme, cemaati irşat (topluluğu aydınlatma) ve bilgilendirme; Dinsel ayinleri (cem törenleri) yönetme; Suçluları düşkün etme, dargınları barıştırma; Bayram, cenaze, evlenme, sünnet vb. törenlerdeki görevleri.

Alevi dedeleri ve dede soyundan olanlar toplumda büyük saygı görürler. Dede Alevi topluluklarında öğretici ve lideri konumundadır. Dedenin saygınlığı taşıdığı niteliklerinden ve toplumsal alanda sağladığı katkıdan kaynaklanmaktadır. Alevilerce dedenin soyu kutsal bir nitelik taşımakta ve dede, bu topluluk içinde en bilgili olarak kabul görmektedir. Çünkü dede Alevi inancının kurallarının yazılı olduğu “Buyruk” kitaplarına sahiptir ve kaynakları okuyabilmektedir. Tüm bu nitelikleri ile taliplerin her türlü problemlerine çözüm üretebildiği topluluk içinde kabul görmektedir. Alevilerde yaşamın her alanında dede nüfuzunu görmek olanaklıdır. Her konuda dedeye danışılmakta ve Dede belli aralıklarla yapılan cem törenlerinde taliplere öğütler vermekte, onları bilgilendirmektedir. Aleviler, geçmişte dedelerinin buyruklarına titizlikle uymakta ve uymayanlarına da çeşitli yaptırımlar uygularken, günümüzde bu yapı değişmiştir/değişmektedir. Aleviler, “Buyruk”larda yer alan “dinsel esasları”, “Oniki İmamlar”, “Kerbela” vb. konuları ve yarı tarihi, yarı menkıbevi ya da bütünü ile menkıbevi bilgileri Dededen öğrenmekte idi.

Dedelerin en önemli işlevlerinden biri de, cem törenlerini yönetmesi sırasında üstlendiği görevdir. Alevilerin ibadetlerinin temeli kabul edilen cem törenlerinde Dede, cem törenini yönetir. Cem töreni, dede tarafından görevlendirilmiş hizmet sahiplerince (Rehber, Gözcü, Çerağcı, Zakir, Süpürgeci, Sakkacı, Sofracı, Pervane, Peyik,İznikçi ve Kapıcı), dedenin yönetiminde, belli bir düzen içerisinde yerine getirilir. Dede bu görevini, cem yapılan yerin baş köşesinde bulunan post üzerinde oturarak yerine getirmektedir. Burada cem töreninin karmaşık işleyişinden çok, dedenin yönettiği bu cemin (görgü cemi) Aleviler arasındaki işlevleri önem taşımaktadır. Her musahip görülmesinde dede, cemaatten razılık alır ve “Bu canlardan razı mısınız?” diye sorar. Ayrıca Cem’de kurban hizmeti görülür ve semah ve dualar (gülbank) okunur. Cem’de işleyiş, dedenin yönetiminde ve diğer hizmet sahiplerinin hizmetleriyle büyük bir disiplin içerisinde yürütülür.25 “Görgü Cemi”nin yanı sıra, “Musahiplik Cemi”, “Abdal Musa Kurbanı”, “Sultan Nevruz Cemi”, gibi diğer toplanma zamanlarında da yönetici konumundadır, cemaate öğütler ve bilgiler verir. İyi insan (insanı kâmil) olabilmenin ancak, “eline, diline, beline bağlı olmak” ilkesine uyularak mümkün olabileceği öğütlenir. Toplumun suç saydığı fiillere, ağır yaptırımların uygulanacağı, Aleviliğin kötü davranışları yapanları dışladığı, Alevi ulularının da böyle kişilerden razı olmayacağı şeklinde soyut, somut nitelikli çeşitli telkinlerde bulunularak dede tarafından topluluk üyelerine bu bilgiler aktarılmaktadır.

Alevi dedelerinin önemli işlevlerinden biri de, dargınları barıştırmaktır. Bu işlev, çeşitli nedenlerle ortaya çıkan düşmanlıkların sona ermesini sağlayarak, toplumsal huzurun bozulmasını önlemektedir. Birbirleriyle konuşmayan, dargın olanlar dedenin huzurunda mutlaka barıştırılmakta ve barışmayanlar cezalandırılmaktadır. Yani bu kişiler toplum tarafından dışlanmakta, hatta sürgün bile edile bilinirdi. Dedelerin dargınları barıştırması işlevi, çeşitli araştırmacıların da dikkatini çekmiş, kapalı bir toplumsal yapıya sahip Aleviler arasında varolan suç oranındaki azlık ve toplumsal barış ortamında bunun da rolüne dikkat çekilmiştir.

Alevi dedelerinin bayram, ölüm, evlenme, sünnet gibi törenlerde de birtakım görevleri bulunmaktaydı. Cemaat için çok önemli olan böyle zamanlarda dede mutlaka bulunurdu. Bayram günlerinde, bayramlaşmalarda dede büyük saygı görür, dedenin veya bir başka kişinin evinde toplanılır, dede bu sohbetlerde o günün Alevi inancındaki önemi üzerine bilgiler verir, cemaatle söyleşirdi. Dede ölüm halinde yas yerine gider, akrabalarına başsağlığında bulunur dualar ederdi.

Alevi-Bektaşilerde ölüm haline, hakka yürümek denirdi. Bazı bölgelerde cenazeyi dede veya dede vekili yıkar cenaze namazını da dede kıldırırdı. Dedelerin bir görevi de evlenme zamanlarında görülür. Çoğu zaman nikahları dedeler kıyar, nikah dedenin duasıyla sona ererdi. Dede sünnet törenlerinde bulunur ve dualar ederdi. Örneğin geçmişte, nişan töreni eğlencesiz ve gürültüsüz olarak yapılırdı. Yani bu tören yalnızca “Emr’i Hak”ı yerine getirmek için, erkek ve kız tarafından gelenlerle bir heyet oluşturularak ve aralarında bulunan “Seyyid” ya da “Dede” tarafından, “Emr’i Hak” denilen sözü, yani orada bulunanları şahit göstererek kızın oğlana nişanlandığını ilan etme biçiminde gerçekleşmekteydi. Alevi geleneği olarak nişanda Dede “On İki İmam”ın isimleri anılarak bir dua okur, şerbet içilir, tören biterdi. Bu derece basit bir törenle sonuçlanan nişan, bütün kutsiyetini Dedenin okuduğu “Emr’i Hak”dan ve “On İki İmam”ın ismi geçen duadan almaktadır.

Dedelerin toplumsal işlevleri daha da arttırılabilir. Dedeler hastalıkların tedavisinde de rol sahibi oldular. Bu tedavi biçimi, dedelerin hastalara dua etmeleri ve bitkilerden yaptıkları ilaçları kullanmalarına dayanmakta idi. Dede kimi zaman hastaya ve ailesine, bir Alevi büyüğü için kurban kesmelerini veya hastayı, bir Alevi büyüğünün bulunduğu türbeye götürmelerini salık verebilirdi. Örneğin, Erzincan’ın Ocak köyündeki Hıdır Abdal Sultan Türbesi’ne hastaların tedavi için getirildikleri, daha sonra iyileşenler için kurban kesmek için, yeniden geldikleri bilinmektedir.26

Dedelerin bir diğer önemli işlevi de, onların sözlü halk geleneğinin nesilden nesile yüzyıllardır aktarıcısı olmalarıdır. Bugün varolan halk edebiyatımızda dedelerin yaşatıcı ve geliştirici rolleri yadsınamaz. Pir Sultan Abdal’ın, Kul Himmet’in, Şah Hatayi’nin coşkulu şiirlerini dillerinden düşürmeyen, cem törenlerinde sürekli bunları tekrarlayan dedeler, bu şiirleri halka da aşılayarak yüzyıllardır yaşamalarını sağlamışlardır.

Düşkünlük cezası ya dede, ya da dede vekili tarafından verilirdi. Suç dedeye söylenir, ceza istenirdi. Suç ne olursa olsun dede suçluyu dinler, sorar, sonra cezayı bildirirdi. Düşkünlük cezasının sonunda yeniden dedeye başvurulurdu. Dedenin de uygun görmesiyle, düşkünlüğü sona eren talip yeniden topluma kazanılmış olurdu. Aleviler Dedelerin, kendilerini düşkün etmesinden korkmakta ve düşkünlük kurumu toplumsal bir yaptırım olarak toplumsal işlevde görmektedir.

TABLO-31: GÖRÜŞÜLENLERİN DEDELERİ / BABALARI BİLGİ VE YAŞANTI BAKIMINDAN DEĞERLENDİRMELERİ

ALEVİ ÖĞRETİCİLERİNİ (DEDELERİ / BABALARI) DEĞERLENDİRME

SAYI

YÜZDE

Ahlak ve Bilgi Yönünden Yeterli ve Saygı Değer

339

20.89

Bilgi Olarak Yeterli, Fakat Yaşantı Olarak Eksikleri Var

102

6.28

Ahlaklı Saygı Değer; Fakat Bilgi Yönünden Yetersiz

672

41.40

Hem Bilgi Hem de Davranış Olarak Bir Çok Eksiklikleri Var

471

29.02

Başka

39

2.40

TOPLAM

1623

100.00

İnanç önderlerini faydalı olup olmadığı ya da hangi olaylarda bilgi vermeleri gerektiğinin dışında, bugün yaşayan değer olarak var olan inanç önderlerini –ki bunlar kendini tanıyabildikleri ile sınırlı Dedeleri/Babaları- bilgi ve yaşantı olarak değerlendirilmeleri istenmiştir. Bilgi bakımından yaklaşık %27’si yeterli bulurken, %70’i yetersiz bulmuştur. Ahlak yönünden ise yaklaşık %35’i davranış ve yaşantıları bakımından yeterli olmadıkları yönünde fikir belirtmişlerdir.

TABLO-32: GÖRÜŞÜLENLERİN YAŞANTILARINA DEDELERİN / BABALARIN ETKİLERİ

DEDELERİN / BABALARIN ETKİLERİ

SAYI

YÜZDE

Cem’e Katılmazken Cem’e Katılmaya Başladım

94

5.79

Kötü Alışkanlıklarımı Terk Ettim

55

3.39

İnanmazken, İnanmaya Başladım

269

16.57

Aleviliğe İlgim ve Sevgim Arttı

347

21.38

İnançlarımı Tümden Terk Ettim

214

13.19

Dedelerin/Babaların Hiç Etkisi Olmadı

495

30.50

Başka

149

9.18

TOPLAM

1623

100.00

İnanç önderlerinden etkilenme biçimlerini yaklaşık %47’si olumlu yönden olduğunu belirten Alevilerin, %13’ü olumsuz yönden etkilendiklerini ve ianançlarını bundan dolayı terk ettiklerini, %40’ı ise olumlu yada olumsuz etkilerinin bulunmadığı yönünde görüş bildirmişlerdir. Alevilik içinde inanç önderlerinin daha bilgili olmaları yönünde görüş bildiren kesmin yüksek olmasının bir nedeni de, öğreticilerin olumsuz yönde etki bırakmasında;gerek bilgisizliğin, gerek davranış kalıplarının yetersizliğidir. Yeterli aydınlatıcılıktan uzak olmaları, etki alanları azaltmış ve hatta 1960 yıllarından sonra sömürücü olarak bile tanımlanmıştır.

Her türlü eksiklik ve aksaklıklarına rağmen bu kültürü yaşatan, inancı dünden getiren inanç öderleri ve halk ozanlarıdır. Dolayısı ile Aleviler üzerinde ve Alevilik açısından son derece önemlidir.

TABLO-33: GÖRÜŞÜLENLERE GÖRE ÇOCUKLARININ ALEVİLİKLE / DİN İLE İLGİLİ BİLGİ ALMASI HAKKINDA DÜŞÜNDÜKLERİ

DÜŞÜNCELER

SAYI

YÜZDE

Eğitilmesine Gerek Yok

203

12.51

Fikrim Yok

127

7.83

Yalnız Aleviliği Öğrensin Yeter (Semah, Cem vb.)

883

54.40

Dini İnanışları ve Dinin Gerçek Anlamını Öğrensin

215

13.25

Kur’anı da Anlayacak Kadar Düzeyde Öğrensin

174

10.72

Başka

21

1.29

TOPLAM

1623

100.00

Eğitim alanında da kimlik sorunun çözümünü (kendilerinin yaşadığı açmazları yaşamamaları için), % 87.49’u çocuklarının eğitiminde görmektedir. Ancak öğretilecek bilgilerin içeriğinde tam bir fikir birliği bulunmamaktadır.

TABLO-34: GÖRÜŞÜLENLERİN VERİLECEK BU EĞİTİMİ VERMESİNİ İSTEDİKLERİ KURUM YA DA KİŞİLER

ÖĞRETECEK KİŞİ YA DA KURUMLAR

SAYI

YÜZDE

Aileden

147

9.06

Devletin Resmi Okulların

27

1.66

Dergahlardan

253

15.59

Dedelerden

951

58.60

Babalardan

67

4.13

Özel Kurslardan

3

0.18

İmam Hatip Liselerinden

74

4.56

Kur’an Kurslarından

16

0.99

Fark Etmez

5

0.30

Dini Bilgi Verilmesini İstemiyorum

80

4.93

Diğer

TOPLAM

1623

100.00

Dini tutum ve kanaatlerin toplumsal uzantıları ya da toplumsal davranışları etkileme boyutu, inancın seküler toplumsal alandaki sonuçlarına ve dindar bir insanın, inancının etkisiyle nasıl davranıldığına yönelir. Dinin koyduğu ve benimsettiği ahlaki standartlara uygun davranışlarda bulunma, esasen dinin dünyevi etkileri ile ilgili boyutunu ifade eder. Burada dini temel ilkelerin din dışı alanda ne derece dinin etkisiyle insanın hangi toplumsal tutumlara sahip olduğu önem taşımaktadır. Yani eğitim, siyaset, gibi toplumsal alanlarda dindar insanın nasıl davrandığı ya da bu gibi alanlarda dindar insanın dinin inancının ne oranda etkin rol oynadığı veya oynamadığı bu boyut içinde yer almaktadır. Bu boyutla ilgili yapılacak çalışamalar son derece önem taşımaktadır.

DİP NOTLAR VE AÇIKLAMALAR

1 Akgür,Zeynep Gökçe; TÜRKİYE’DE KIRSAL KESİMDEN KENTE GÖÇ VE BÖLGELER ARASI DENGESİZLİK(1970-1993), Kültür Bakanlığı Yayını, Ankara, 1997, s.101

2 a.g.e. , s. 54

3 a.g.e., s.100

4 a.g.e., s. 54-55

5 Kuşak: Yaklaşık olarak 25-30 yıllık yaş kümelerini oluşturan bireyler öbeğidir. Yatay kuşak: Ailenin kardeşler çizgisinde oluşturduğu bireyler öbeğidir. Dikey kuşak: Ailenin baba, oğul ve torunlar çizgisinde oluşturduğu bireyler öbeğidir.

6 AKTAŞ, Ali : “Toplumbilimsel Açıdan Alevilik-Bektaşilik ve Günümüz Alevilik-Bektaşiliğinin Sorunları”, DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE GÜNCEL SOSYOLOJİK GELİŞMELER (1. ULUSAL SOSYOLOJİ KONGRESİ 3-4-5 KASIM 1993 İZMİR), Ankara, Sosyoloji Derneği Yayınları: III, 1994, ss.719-724.

7 AKTAŞ, Ali,: “Türkiye’deki Kızılbaşlık (Alevilik-Bektaşilik) Öğretisinde Hz. Ali’nin Yeri”, KÖPRÜ DERGİSİ, No: 62, Bahar 1998, s. 88-91

8 AKTAŞ, Ali: “Dünya’daki ve Türkiye’deki Aleviliğin Toplumbilimsel Açıdan Çözümlenmesi”, ALİSİZ ALEVİLİK OLUR MU?, Ali AKTAŞ, Nasuh BARIN, Hüseyin BAL, İlhan Cem ERSEVEN, Sadık GÖKSU, Burhan KOCADAĞ, Murat KÜÇÜK, İsmail ONARLI, Baki ÖZ, Cemal ŞENER, Ali YAMAN, Rıza ZELYUT, İstanbul, Ant Yayınları, 1998., s.106-113

9 Bu konu üzerinde en geniş araştırma Ali YAMAN tarafından yapılmıştır. Halen İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora programına devam etmektedir. Bkz: YAMAN, Ali : ALEVİLİKDE DEDELİK KURUMU VE İŞLEVLERİ, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyasi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996 : YAMAN, Ali : KIZILBAŞ ALEVİ DEDELERİ, İstanbul, Şahkulu Sultan Külliyesi Vakfı Yayınları, 1998 : YAMAN, Ali : ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK BİBLİYOGRAFYASI, Mannheim, Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü (ABKE) Yayınları, 1998

10 AKTAŞ, Ali : ALEVİLİK – BEKTAŞİLİK’TE ÖLÜM – CENAZE VE YAS RİTÜELLERİ, İstanbul, 1997, s. 23

11 Bilimsel yöntem kavramının, “bilimsel düşünme yöntemi”, “bilim yöntemi” diye adlandırıldığı görülmektedir. Geniş bilgi için şu kaynaklara bakınız: Karasar, Niyazi, BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİ, Hacettepe Taş Kitapçılık, Ankara, 1984, s. 12-13: Beşikçi, İsmail, BİLİM YÖNTEMİ, Yurt Yayınları, Ankara, 1991, s. 13-17: Armağan İbrahim, BİLİMSEL YÖNTEM, Dokuz Eylül Ün., G.S.F. Yayınları, İzmir, 1983, s. 46-79

12 Armağan, İbrahim, a.g.e., s. 46

13 Karasar, Niyazi, a.g.e., s. 12

14 Beşikçi, İsmail, a.g.e., s. 17

15 AKTAŞ, Ali : KIRSAL KESİM AİLESİNİN YAPI VE İŞLEVLERİ: HIDIRBABA (SÜNNİ) VE KARAÇAVUŞ (ALEVİ) KÖYLERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ARAŞTIRMA, Elazığ, F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1992, s. 48

16 Yapılan arşiv araştırması, bu çalışmaya araştırmacı olarak da katılan değerli arkadaşım yazar Ali YAMAN tarafından “Alevilik- Bektaşilik Bibliyografyası” adı ile yayınlanmıştır. YAMAN, Ali : ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK BİBLİYOGRAFYASI, Mannheim, Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü (ABKE) Yayınları, 1998 Bu çalışmalardan bazıları vermekte yarar var. Bunlar: * AYDIN, Esengül : TUNCELİ ALEVİLİĞİ, F.Ü. Tarih B., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1992. * BERGE, Metin : CUMHURİYET DÖNEMİNDE BEKTAŞİLİK, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, Ankara, 1990. * BİLGE, Süheyla Kurtulmuş : OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA BEKTAŞİ TEKKELERİ, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bl. Basılmamış Mezuniyet Tezi, 1975. * COŞKUN, Zeki : ALEVİLER, SÜNNİLER VE ÖTEKİ SİVAS, İstanbul, İletişim Yayınları, 1995. * DEMİRBÜKER, İlknur : HACI BEKTAŞI VELİ KÜLLİYESİ, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Bölümü, Yayınlanmamış Lisans Tezi, İstanbul, 1966. * DOĞAN, Harun : ANADOLU ALEVİLERİ VE TAHTACILAR, F.Ü. Tarih Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1992. * ELVAN ÇELEBİ : MENAKIBU’L-KUDSİYYE Fİ MENASIBİ’L – ÜNSİYYE, (BABA İLYAS-I HORASANİ VE SÜLALESİNİN MENKABEVİ TARİHİ), Haz.: İsmail E.ERÜNSAL, A.Yaşar OCAK, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1984. * ERTUNA, Adnan : 16 NCI ASIR ANADOLU’DA RAFIZİLİK TEZAHURATI, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1937. * GÖNEN, Figen : OSMANLI İMPARATORLUĞU’NUN KURULUŞ DÖNEMİNDE MERKEZİ İKTİDAR-SUFİ ÇEVRE İLİŞKİLERİ (1300-1450) , H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi ,Ankara, 1993. * GÜL, Muammer : İSLAM ALEMİNDE MEHDİLİK DÜŞÜNCESİNİN DOĞUŞU, F.Ü. Tarih Bl., , Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1992. * GÜRBEY, Hüsnü : TÜRK HALK ŞİİRİNDE SİYASAL MOTİFLER, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi , 1982. * HASLUCK, F.W. : ANADOLU VE BALKANLAR’DA BEKTAŞİLİK, Haz: Yücel Demirel, İstanbul, Ant Yayınları, 1995. * KAYGUSUZ, İsmail : BİR DOĞU ANADOLU KÖYÜNÜN KÜLTÜREL GEÇMİŞİ ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA, ONAR DEDE MEZARLIĞI VE ADI BİLİNMEYEN BİR TÜRK KOLONİZATÖRÜ ŞEYH HASAN ONER, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları, 1983. * KILIÇ, Rüya : HİLAFET MÜCADELELERİNİN İSLAM TARİHİNDE VE OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA TOPLUMSAL YAPIDAKİ İZDÜŞÜMÜ: SEYYİD VE ŞERİFLER, Ankara, H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi, 1994. * KÖPRÜLÜ, Orhan F. : TARİHİ KAYNAKLAR OLARAK XIV.VE XV. ASIRLARDA ANADOLU’DA BAZI TÜRKÇE MENAKIBNAMELER, İ.Ü., Basılmamış Doktora Tezi, 1951. * MERİÇ, Rıfkı Melul : HURUFİLİK, Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Basılmamış Mezuniyet Tezi, Ankara, 1935. * MİRCAFERİ, Hüseyin : ŞİİLİK VE SAFEVİ ŞİİLİĞİ, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1972. * NECİOĞLU, G.: BİLALUŞAĞI KÖYÜ MİMARİSİNİN TARİHSEL SÜREKLİLİĞİ , İTÜ Mimarlık Fakültesi, Yüksek Lisans Tezi, 1987. * OCAK, Ahmet Yaşar : XIII. YÜZYILDA ANADOLU’DA BABA RESUL (BABAİLER) İSYANI VE ANADOLU’NUN İSLAMLAŞMASI TARİHİNDEKİ YERİ, İstanbul, Dergah Yayınları, 1980. (Genişletilmiş 2. baskısı : Babailer İsyanı, Aleviliğin Tarihsel Altyapısı Yahut Anadolu’da İslam Türk Heterodoksisinin Teşekkülü, İstanbul, Dergah Yayınları, 1996) * OCAK, Ahmet Yaşar : BEKTAŞİ MENÂKIB-NÂMELERİNDE İSLAM ÖNCESİ İNANÇ MOTİFLERİ, İstanbul, Enderun Kitabevi, 1983. * OCAK, Ahmet Yaşar : İSLAM-TÜRK İNANÇLARINDA HIZIR YAHUT HIZIR-İLYAS KÜLTÜRÜ, Gen.2.b., Ankara, Türk Kültürünü Araştırma Enstitüsü, Yayınları, 1990. * OCAK, Ahmet Yaşar : MENAKIBNAMELER, Ankara, TTK Yayınları, 1992. * OCAK, Ahmet Yaşar : OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA MARJİNAL SUFİLİK: KALENDERİLER (XIV-XVII YÜZYILLAR) Ankara, TTK Yayınları, 1992. * OCAK, Ahmet Yaşar : OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA XVII. ASIRDA ANADOLUDA ZAVİYELER, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Yayınlanmamış Mezuniyet Tezi, 1971. * OCAK, Ahmet Yaşar : TÜRK FOLKLORUNDA KESİK BAŞ, Ankara, TKAE Yayınları, 1989. * OCAK, Ahmet Yaşar : OSMANLI TOPLUMUNDA ZINDIKLAR VE MÜLHİDLER (15-17. Yüzyıllar), İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 1998. * ÖZSOY, Hasan : 1826 SENESİNDE BEKTAŞİ TARİKATININ II. MAHMUD TARAFINDAN KALDIRILMASI, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bl. Mezuniyet Tezi, İstanbul, 1975. * SAVAŞ, Saim : BİR TEKKENİN DİNİ VE SOSYAL TARİHİ, SİVAS ALİ BABA ZAVİYESİ, İstanbul, Dergah Yayınları, 1992. * SERDAR, Ümit : XV-XVI. YÜZYILLARDA ANADOLU’DA BEKTAŞİLİK VE HURUFİLİK, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Tarih Bölümü Mezuniyet Tezi, 1966. * SUNAR, Altan : EVLİYA MENKIBELERİ , İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Edebiyat Bölümü Mezuniyet Tezi, İstanbul, 1938-39. * SÜMER, Faruk : SAFEVİ DEVLETİ’NİN KURULUŞU VE GELİŞMESİNDE ANADOLU TÜRKLERİ’NİN ROLÜ, Ankara, Selçuklu Tarih ve Medeniyet Enstitüsü Yayınları, 1976. * ŞEN, Gültekin : TARİH İÇİNDE HACIBEKTAŞ, F.Ü. Tarih Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1989. * TANKUT, Hasan Reşit : ALEVİLİĞİN MENŞEİ, İçel, 1938. * TANKUT, Hasan Reşit : NUSAYRİLER VE NUSAYRİLİK, Ankara, Ulus Basımevi, 1938. * TOKCAN, Celal : HACI BEKTAŞ VELİ VE BEKTAŞİLİK, F.Ü. Tarih Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1989. * UYSALLAR, Ferhunde : BEKTAŞİLİK, İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Basılmamış Lisans Tezi, İstanbul, 1946. * YAVUZ, Edip : TARİH BOYUNCA TÜRK KAVİMLERİ, Ankara, Kurtuluş Matbaası, 1968.

17 * DUVARGER, Maurıce: METODOLOJİ AÇISINDAN SOSYAL BİLİMLERE GİRİŞ, Çev: Ünsal OSKAY, Bilgi Yayınevi, İstanbul, 1980 * KEMERCİOĞLU, Eyüp – KIZILÇELİK, Sezgin – GÜNDÜZ, Mustafa: ARAŞTIRMA VE YAZIM TEKNİKLERİ, Saray Medikal Yayıncılık, İzmir, 1997 * ARMAĞAN, İbrahim: YÖNTEMBİLİM – I : BİLİMSEL YÖNTEM, D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Yayını, İzmir, 1983 * ARMAĞAN, İbrahim: YÖNTEMBİLİM – II : BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMLERİ, D.E.Ü. Güzel Sanatlar Fakültesi Yayını, İzmir, 1983 * KARASAR, Niyazi: BİLİMSEL ARAŞTIRMA YÖNTEMİ, Hacettepe Taş Kitapçılık, Ankara, 1984 * BEŞİKÇİ, İsmail: BİLİM YÖNTEMİ, Yurt Yayınları, Ankara, 1991 * KELEŞ, Ruşen (Derleyen): TOPLUM BİLİMLERİNDE ARAŞTIRMA VE YÖNTEM, TODAİ Yayını, Ankara, 1976 * DAY, Robert A.: BİLİMSEL BİR MAKALE NASIL YAZILIR VE YAYIMLANIR, Çev: Gülay A. ALTAY, TÜBİTAK Yayını, 1997 *ARIKAN, Rauf: ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ VE RAPOR YAZMA, TUTİBAY Yayını, Ankara, 1995 * GOODE, Wıllıam J. – HATT, Paul K.: SOSYAL BİLİMLERDE ARAŞTIRMA METODLARI, Çev: Ruşen KELEŞ, TODAİ Yayını, Ankara, 1973 * ZEISEL, Hans,:SOSYAL ARAŞTIRMALARDA SAYISAL ANLATIM, Çev: Onur KUMBARACIBAŞI, G.Ü.İİBF. Yayını, Ankara, 1982 * KAPTAN, Saim: BİLİMSEL ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ: TEZ HAZIRLAMA YOLLARI, Ayyıldız Matbaası, Ankara, 1973 * KAPTAN, Saim: BİLİMSEL ARAŞTIRMA TEKNİKLERİ VE İSTATİSTİK YÖNTEMLERİ, Bilim Yayınları, Ankara, tarihsiz * SEYİDOĞLU, Halil: BİLİMSEL ARAŞTIRMA VE YAZMA EL KİTABI (Toplumsal Bilimler Alanında Tez, Seminer, Makale ve Rapor Hazırlama Kılavuzu), Olgaç Matbaası, Ankara, 1979 * TÜTENGİL, Cavit Orhan: SOSYAL İLİMLERDE ARAŞTIRMA VE METOD, İ.Ü.İ.F. Yayını, İstanbul, 1971 * SENCER, Muzaffer – IRMAK, Yakut: TOPLUMBİLİMLERİNDE YÖNTEM, Say Yayınları, İstanbul, 1984 * İÇLİ, Tülin: SOSYAL BİLİMLERDE İSTATİSTİK, H.Ü.F.F. Yayını, Ankara, 1987 * ATAUZ, Sevil (Derleyen): TÜRKİYE’DE SOSYAL BİLİM ARAŞTIRMALARININ GELİŞİMİ, Türk Sosyal Bilimler Derneği Yayını, Ankara, 1986 * TÜRKDOĞAN, Orhan: BİLİMSEL DEĞERLENDİRME VE ARAŞTIRMA METODOLOJİSİ, M.EB. Yayını, İstanbul, 1989 * KARABAŞ, Seyfi – YEŞİLÇAY, Yaşar (Derleyen): TÜRKİYE’DE TOPLUMSAL BİLİM ARAŞTIRMALARINDA YAKLAŞIMLAR VE YÖNTEMLER, ODTÜ. Halkbilimi Topluluğu Yayını, Ankara, 1977 * SENCER, Muzaffer: YÖNTEMBİLİM TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ, TDK. Yayını, Ankara, 1981 * GOLDSTEIN, Kenneth S.: SAHADA FOLKLOR DERLEME METOTLARI, Çev: Ahmet E. UYSAL, Kültür ve Turizm Bakanlığı Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayını, Ankara, 1983 * ALAÇAM, Erol (Derleyen) : BİLİMSEL ETKİNLİK VE YAYIM, TÜBİTAK Yayını, Ankara, 1995 * TÜRKİYE’DE SOSYAL ARAŞTIRMALARIN GELİŞİMİ, Hacettepe Üniversitesi Yayını, Ankara, 1971

18 * AKTAŞ, Ali : KIRSAL KESİM AİLESİNİN YAPI VE İŞLEVLERİ: HIDIRBABA (SÜNNİ) VE KARAÇAVUŞ (ALEVİ) KÖYLERİ ÜZERİNE KARŞILAŞTIRMALI BİR ARAŞTIRMA, Elazığ, F.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Sosyoloji Anabilim Dalı Yüksek Lisans Tezi, 1992. * AYAS, M. Rahmi : TÜRKİYE’DE İLK TARİKAT ZÜMRELEŞMELERİ ÜZERİNE DİN SOSYOLOJİSİ AÇISINDAN BİR ARAŞTIRMA, (Doktora Tezi), Ankara, 1970. * Baha Said : İTTİHAT VE TERAKKİ’NİN ALEVİLİK BEKTAŞİLİK ARAŞTIRMASI, Haz. Nejat BİRDOĞAN, İstanbul, Berfin Yayınları, 1994. * BAL, Hüseyin : ALEVİ-BEKTAŞİ KÖYLERİNDE TOPLUMSAL KURUMLAR, İstanbul, Ant Yay., 1997. * BAL, Hüseyin : SOSYOLOJİK AÇIDAN ALEVİ-SÜNNİ FARKLILAŞMASI VE BÜTÜNLEŞMESİ, İstanbul, Ant Yay., 1997. * BAL, Hüseyin : ALEVİ-BEKTAŞİ SOSYOLOJİSİ, İstanbul, Ant Yay., 1997. * BAYATLI, Osman : BERGAMA’DA KÖYLER Pınarköy, Narlıca, Tepeköy, Yalnızev, İkinci Kitap, C.H.P. Bergama Halkevi Yayınları, 1944. * BAYATLI, Osman : BERGAMA’DA ALEVİ GELİNİ VE İNANÇLARI, İzmir, Teknik Kitap ve Mecmua Basımevi, 1957. * BAYRAK, Mehmet : ALEVİLİK VE KÜRTLER (İNCELEME-ARAŞTIRMA-BELGELER), Ankara, Öz-Ge Yayınları, 1997. * CEYLAN, Hasan : ERZİNCAN’IN KALECİK KÖYÜ’NDE SOSYO-KÜLTÜREL, COĞRAFİ VE EKONOMİK YAPI ÜZERİNE BİR ARAŞTIRMA, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1987. * DOĞAN, İsa : ANADOLU’DA ALEVİLİĞİN DOĞUŞU VE SAMSUN ALEVİLERİ, Samsun, 1990 * DURAN, Hamiye : HACI BEKTAŞ-I VELİ’NİN MAKALATINDA DİN VE TASAVVUF, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1987. * ENGİN, İsmail : AKÇAENİŞ TAHTACILARINDA DİNİN VE DİNİ ÖRGÜTLENMENİN GÜNLÜK YAŞAMA ETKİSİ, Ankara, H.Ü. Yayınlanmamış Doktora Tezi, 1993. * ENGİN, İsmail : TAHTACILAR: TAHTACI KİMLİĞİNE VE DEMOGRAFİSİNE GİRİŞ, İstanbul, Ant Yayınları, 1998. * ERDENTUĞ, Nermin : SÜN KÖYÜ’NÜN ETNOLOJİK TETKİKİ, 2.Baskı, Ankara, A.Ü. Eğitim Fakültesi Yayınları, 1971. * ERÖZ, Mehmet : TÜRKİYE’DE ALEVİLİK BEKTAŞİLİK, İstanbul, 1977. * ERÖZ, Mehmet : YÖRÜKLER, İstanbul, TDAV Yayınları, 1991. * FIĞLALI, Ethem Ruhi : GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE HALK İNANÇLARI İTİBARİYLE ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK, Ankara, Türk Halk Kültürünü Araştırma ve Tanıtma Vakfı Yayınları, 1994. * FIĞLALI, Ethem Ruhi : TÜRKİYE’DE ALEVİLİK BEKTAŞİLİK, Ankara, Selçuk Yayınları, 1990. * GİYİK, Doğan : OVACIK YÖRESİNDE TOPLUMSAL YAPI VE İNANÇ SİSTEMİ, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1992. * Hilmi Ziya (ÜLKEN) : TÜRK MİSTİSİZMİNİ TETKİKE GİRİŞ, İstanbul, Akşam Basımevi, 1934 * KALAFAT, Yaşar : İSLAMİYET VE TÜRK HALK İNANÇLARI, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1996 * KALAFAT, Yaşar : DOĞU ANADOLU’DA ESKİ TÜRK İNANÇLARININ İZLERİ, Gen. 2.b., Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1995 *KAYA, Hüseyin : NİŞANKAYA KÖYÜ ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR ARAŞTIRMA, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1995. * KAYGUSUZ, İsmail : MUSAHİBLİK, İstanbul, Alev Yayınları, 1991. * KETİR, Songül : GELİNCİK KÖYÜ’NÜN SOSYO-KÜLTÜREL AÇIDAN İNCELENMESİ, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1989. * KOÇ, İlkin : EDREMİT İLÇESİ ALEVİ TÜRKMEN KÖYLERİNİN YAPISI VE SOSYAL YAŞANTISI, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1997. * KUDAT, Ayşe : KİRVELİK, Ankara, 1974. * OKÇUOĞLU, Selahattin : OKÇULAR KÖYÜ’NÜN SOSYO-EKONOMİK, SOSYO-KÜLTÜREL YAPISI, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1988. * ÖZBAYRI, Kemal : TAHTACILAR VE YÖRÜKLER, Bibliotheque archeologue et historique de I’Institut Francais d’Archeologie d’Istanbul, XXIII, Paris, 1972. * ÖZTÜRK, Sezai : TUNCELİ’DE ALEVİLİK ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR DENEME, İ.Ü.Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Mezuniyet Tezi, 1972. * SEVGEN, Nazmi : ZAZALAR VE KIZILBAŞLAR, Yayınlanmamış Çalışma, 1946 * SOYYER, Yılmaz : SOSYOLOJİK AÇIDAN ALEVİ BEKTAŞİ GELENEĞİ, İstanbul, Seyran Kitap, 1996 * SUNAR, Cavit : MELAMİLİK VE BEKTAŞİLİK, Ankara, A.Ü. İlahiyat Fakültesi Yayınları, 1975. * TEMREN, Belkıs : BEKTAŞİLİĞİN EĞİTSEL VE KÜLTÜREL BOYUTU, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1994. * TUĞCU, Hüseyin : TÜRK AİLE YAPISINDA BEKTAŞİ GELENEKLERİNİN YERİ VE BİR BEKTAŞİ KÖYÜ , H.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1992. * TÜRKDOĞAN, Orhan : ALEVİ BEKTAŞİ KİMLİĞİ SOSYO – ANTROPOLOJİK ARAŞTIRMA, İstanbul, Timaş Yayınları, 1995* ÜLKEN, Hilmi Ziya : İSLAM DÜŞÜNCESİ, TÜRK DÜŞÜNCESİ TARİHİ ARAŞTIRMALARINA GİRİŞ, 2.b., İstanbul, Ülken Yayınları, 1995. * ÜZÜM, İlyas : İNANÇ ESASLARI AÇISINDAN TÜRKİYE’DE CAFERİLİK İstanbul, M.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, 1993. * ÜZÜM, İlyas : GÜNÜMÜZ ALEVİLİĞİ, Türkiye Diyanet Vakfı İslam Araştırmaları Merkezi Yayınları, İstanbul, 1997. * YALÇINKAYA, Ayhan: ALEVİLİKTE TOPLUMSAL KURUMLAR VE İKTİDAR, Ankara, Mülkiyeliler Birliği Vakfı Yayınları, 1996. * YAMAN, Ali : ALEVİLİKDE DEDELİK KURUMU VE İŞLEVLERİ, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyasi Tarih Bölümü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul, 1996. * YAMAN, Ali : KIZILBAŞ ALEVİ DEDELERİ, İstanbul, Şahkulu Sultan Küllyesi Vakfı Yayınları, 1998. * YAVUZER, Hasan : HACI BEKTAŞ YÖRESİ BEKTAŞİ İNANÇLARININ DİN SOSYOLOJİSİ YÖNÜNDEN İNCELENMESİ, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1993. * YAYAN, Abdurrahman : DİNİ GRUPLARIN VE HAREKETLERİN SOSYOLOJİSİ “YAHYALI ÖRNEĞİ”, Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1992. * YEŞİLYURT, Tahsin : SOSYAL YAŞANTISIYLA ALEVİLİK, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1992. * YETİŞEN, Rıza: TAHTACI AŞİRETLERİ (ADET, GELENEK VE GÖRENEKLERİ), İzmir, Memleket Gazetecilik ve Matbaacılık, 1986. * YILDIRIM, Müslüm : BAZI SOSYAL YAPI ÖZELLİKLERİYLE ÜÇTEPE KÖYÜ, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1986. * YILMAZ, A. : TAHTACILAR GELENEKLER, Ankara, CHP Halkevi Neşriyatı, 1948.

19 * AKGÜN, Yasemin : ERZİNCAN ALEVİLERİ VE CEM TÖRENLERİ, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1995. * ARSLAN, Mesut : BEKTAŞİ NEFESLERİ ÜZERİNE İNCELEMELER, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Anasanat Dalı, Yüksek Lisans Tezi, 1997. * ATAER, Ekrem : ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK ÇERÇEVESİNDE SEMAHLARIMIZ VE BUNA BAĞLI ADETLER, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, ty. * AYGÜN, Belgün : ALEVİ – BEKTAŞİ TÖRENLERİ VE SEMAH, A.Ü. Tiyatro Bölümü, Yayınlanmamış Tez, 1982. * AYMAZ, Veysel : ALEVİ VE BEKTAŞİLERDE DİNİ TÖRENLER, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1993. * BENLİ, Yusuf : DEYİŞ, SEMAH VE SAZ EZGİLERİNİN BAĞLAMA DÜZENİNDE İCRA ÖZELLİKLERİNE GÖRE NOTAYA ALINMASI, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1995. * BOZKURT, Fuat : SEMAHLAR, İstanbul, Cem Yayınevi, 1992. * CANAN, Ayten : USÜL-ADAB VE ERKÂNIYLA ALEVİLİK, F.Ü. Tarih Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1991. * COŞKUN, Sevim : SİVAS SEMAH VE HALAYLARININ KARŞILAŞTIRILMASI, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, YayınlanmamışYüksek Lisans Tezi, 1994. * ÇAYLAK, Nuran : TÜRK FOLKLORUNDA SAMAHIN YERİ, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1987. * ELİK, Nazlı : ALEVİLİK VE HALK MÜZİĞİNE KATKILARI, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1993. * ERSEVEN, İlhan Cem : ALEVİLERDE SEMAH, İstanbul, Ant Yayınları, 1990. * KALAYCI, Nuray : KAHRAMANMARAŞ VE ÇEVRESİNDE TÜRBELERLE İLGİLİ İNANÇ VE UYGULAMALAR, F.Ü. Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1998 * KARATEPE, Alaattin : EDİRNE UZUNKÖPRÜ YENİKÖY KÖYÜNÜN BEKTAŞİ MÜZİĞİNİN İNCELENMESİ, İTÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1993. * KILKIL, Ercan : İZMİR NARLIDERE SEMAHLARI, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1992. * ÖZKAN, Cengiz : DİVRİĞİ SEMAHLARI, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, 1991. * ÖZMEN, Tansel : ALEVİ-BEKTAŞİLERDE SEMAH OYUNLARI, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, ty. * ÖZTORUN, Nalan : MALATYA’DA ALEVİLİK VE CEM TÖRENLERİ, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi ,1994. * PEKŞEN, Gani : ARGUVAN’DA CEM, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Tezi, ty. * REÇBER, Ahmet : ANADOLU ALEVİLERİNDE CEM VE ONİKİ HİZMET, İstanbul Teknik Üniversitesi, Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Bitirme Çalışması, 1996. * SALCI, Vahit Lütfi : GİZLİ TÜRK DİNİ OYUNLARI, İstanbul, Numune Matbaası, 1941. * TAŞTAN, Gülderen : URFA-KISAS KÖYÜ SEMAHLARININ İNCELENMESİ, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Yayınlanmamış, Yüksek Lisans Tezi, 1992. * UMUL, Lale Akay : BEKTAŞİ ERKÂNINDA NEFESLER, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Sanatta Yeterlilik Tezi, 1994 * UZUN, Funda : ALEVİ CEMLERİNİN VE SEMAHLARININ TÜRK FOLKLORUNA KATKILARI, İTÜ Devlet Konservatuarı Türk Halk Oyunları Bl., Bitirme Tezi, 1998. * YILDIRIM, Dursun : TÜRK EDEBİYATINDA BEKTAŞİ TİPİNE BAĞLI FIKRALAR (İNCELEME-METİN), Doktora Tezi, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları, 1977. * YILDIZ, Süleyman : TUNCELİ CEMLERİNDE SEMAHLARIN İNCELENMESİ, İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Yüksek Lisans Tezi, 1992.

20 A.RIFKI : BEKTAŞİ SIRRI, 4 cilt, İstanbul, Asır Matbaası ve Kitabevi, 1325-1328 (1909-1912). * A.RIFKI : BEKTAŞİ SIRRININ MÜDAFASINA MUKABELE, Dersaadet, Asır Matbaası, 1327(1911). * ACZİ, Remzi : YENİ GÜLZAR-I HASENEYN VAK’A-İ KERBELA, İstanbul, Ergin Kitabevi, 1955. * AHMED CEMALEDDIN ÇELEBI : BEKTAŞİ SIRRI NAM RİSALEYE MÜDAFAA, Musahhihi: Rıza Lütfi, İstanbul, Manzumei Efkâr Matbaası, 1328 (1910). * AHMED SIRRI BABA : ER-RİSALETÜ’L-AHMEDİYYE Fİ TARİHİ’T TARİKATÜ’L-BEKTAŞİYYE Bİ-MISR’İL-MAHRUSE, Kahire, Matbuatu’ş Şark-ı Şarig Hayzan el-Mersule, 1937. * AHMET EFLAKI : ARİFLERİN MENKIBELERİ, Çev. Tahsin Yazıcı, 2. cilt, MEB Yayınları, Ankara, 1989. * AHMET REFIK : ANADOLU’DA TÜRK AŞİRETLERİ, İstanbul, 1930. * AHMET REFIK : ONALTINCI ASIRDA RAFIZİLİK VE BEKTAŞİLİK, İstanbul, Muallim Ahmet Halit Kitaphanesi, 1932. (1994’te sadeleştirilerek Mehmet Yaman tarafından yeniden yayınlandı.) * AHMET RIFAT : MİRATÜ’L MAKASİD Fİ DEF’İL-MEFASİD, İstanbul, İbrahim Efendi Matbaası, 1295 (1876). * AKBULUT, Rüknettin (Der.) : SEÇİLMİŞ EN GÜZEL VE EN YENİ BEKTAŞİ FIKRALARI, İstanbul, Çınar Matbaası, 1963. * AKIN, Gülsüm : TARİH VE KÜLTÜRÜYLE MİLLİ(MİLAN) AŞİRETİ, F.Ü. Tarih Bl., 1992. * AKSEL, Malik : ANADOLU’DA HALK RESİMLERİ, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Yayınları, 1960. * AKSEL, Malik : TÜRKLERDE DİNİ RESİMLER, İstanbul, Elif Yayınları, 1967. * AKSOY, Bilal : TARİHSEL GELİŞİM SÜRECİNDE TUNCELİ I , Ankara, Yorum Yayınları, 1985* ALI KEMALI : ERZİNCAN TARİHİ : TARİHİ, COĞRAFİ, İÇTİMAİ ETNOGRAFİ, İDARİ İHSAİ TETKİKAT TECRÜBESİ, İstanbul, Resimli Ay Matbaası, 1932 * ALI RIZA : HADİSEİ KERBELA, İstanbul, 1294/ 1877. * ALI ULVI BABA : BEKTAŞİ MAKALATI, İzmir, Marifet Matbaası, 1341 (1925). * ALI ZAKI : MEDHİYYE VE MERSİYE, İstanbul, 1301/1883. * AND, Metin : TÜRK KÖYLÜ DANSLARI, İstanbul, Sıralar Basımevi, 1964. * ARAZ, Nezihe : ANADOLU EVLİYALARI, 8.b., İstanbul, Atlas Kitabevi, 1988. * ARIT, Fikret (Haz.) : BEKTAŞİ FIKRALARI , İstanbul, Yalçın Ofset Yayınları, 1971 * ASLANOĞLU, İbrahim : ŞAH İSMAİL HATAYİ VE ANADOLU HATAYİLERİ, İstanbul, Der Yayınları, 1992 * ATALAY, Adil Ali : KERBELA VE MATEM, İstanbul, Can Yayınları, 1991. * ATALAY, Adil Ali (Der.) : VİRANİ DİVANI VE RİSALESİ (BUYRUĞU), İstanbul, Can Yayınları, 1998. * ATALAY, Besim : BEKTAŞİLİK VE EDEBİYATI, İstanbul, Matbaa-i Amire, 1340, * AYTEKİN, Sefer (Haz.) : HÜSNİYE, 2 b. Ankara, Emek Basım-Yayım Evi, 1957. * AYTEKİN, Sefer (Haz.) : VELAYETNAME-İ HACI BEKTAŞ VELİ – HACI BEKTAŞ VELİ’NİN HAYATI, Ankara, Emek Basım-Yayım Evi, ty. * AYTEKİN, Sefer : BUYRUK, Ankara, Emek Basım Yayım Evi, 1958. * AYTEKİN, Sefer : MAKALAT, Ankara, Emek Matbaası, 1954. * BABINGER, Franz. – Fuad KÖPRÜLÜ : ANADOLU’DA İSLAMİYET, Çev: Ragıp Hulusi, Haz. Mehmet Kanar, İstanbul, İnsan Yayınları, 1996. * BALCIOĞLU, Tahir Harimi : TÜRK TARİHİNDE MEZHEP CEREYANLARI, İstanbul, Kanaat Kitabevi, 1940. (Hilmi Ziya ÜLKEN’in Mukaddemesi ile.) * BANOĞLU, Niyazi Ahmet : BEKTAŞİ HİKAYELERİ, İstanbul, 1943. * BARDAKÇI, Cemal : ALEVİLİK, AHİLİK, BEKTAŞİLİK, 2.b., Ankara, Yeni Matbaa, 1950. * BARDAKÇI, Cemal : KIZILBAŞLIK, İstanbul, Işık Basımevi, 1945. * BAYATLI, Osman : ALEVİLİK’TE SAYILAR, İzmir, 1948. * BAYATLI, Osman : BERGAMA’DA ALEVİ GELİNİ VE İNANÇLARI, İzmir, Teknik Kitap ve Mecmua Basımevi, 1957. * BAYRAM, Mikail: FATMA BACI VE BACIYAN-I RUM, Konya, Damla Matbaacılık, 1994. * BAYRI, M. Halid : VİRANİ HAYATI VE ESERLERİ, İstanbul, İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, 1957. * BEKTAŞİ HİKAYELERİ, İstanbul, A. Sait Basımevi, 1943. * BEKTAŞİ NÜKTE VE FIKRALARI, Ankara, Emek Basım-Yayınevi, 1952. * BENEKAY, Yahya : YAŞAYAN ALEVİLİK, İstanbul, Varlık Yayınları, 1967. * BİRDOĞAN, Nejat : ALEVİ KAYNAKLARI-1, İstanbul, Kaynak Yayınları, 1996. * BİRDOĞAN, Nejat : ALEVİLERİN BÜYÜK HÜKÜMDARI ŞAH HATAİ, İstanbul, Can Yayınları, 1991. * BİRDOĞAN, Nejat : ANADOLU ALEVİLİĞİNDE YOL AYRIMI, İstanbul, Mozaik Yayınları, 1995. * BİRDOĞAN, Nejat : ANADOLU VE BALKANLARDA ALEVİ YERLEŞMESİ, OCAKLAR – DEDELER – SOYAĞAÇLARI, İstanbul, Alev Yayınları, 1992. * BİRDOĞAN, Nejat : ANADOLU’NUN GİZLİ KÜLTÜRÜ ALEVİLİK, Hamburg, Hamburg Alevi Kültür Merkezi Yayınları, 1990. * BİRGE, John Kingsley : BEKTAŞİLİK TARİHİ, Çev.Reha ÇAMUROĞLU, İstanbul, Ant Yayınları, 1991. * BOZBEYOĞLU, Hulusi : BEKTAŞİLİĞİN İSLAMİYETİN YAYILMASINDAKİ ETKİSİ, İstanbul, Özaydın Matbaası, 1972. * BOZKURT, Fuat (Haz.) : BUYRUK, İstanbul, Anadolu Matbaası, 1982 * BOZKURT, Fuat : SEMAHLAR, İstanbul, Cem Yayınevi, 1992. * BURCUOĞLU, Kemal – ÖZAY, Mahmut : KIRKLAR MECLİSİ EN GÜZEL BEKTAŞİ ŞİİRLERİ, İstanbul, Gayret Kitabevi, 1952. * CELASUN, Ali Haydar : ALEVİLİKTE CEM, İstanbul, Alev Yayınları, 1993. * COŞAN, Esat : MAKAKAT, HACI BEKTAŞ-I VELİ, Ankara, Seha Neşriyat, 1986. * COŞKUNEREN, Hüseyin Haki : TARİKATI ALİYEYİ BEKTAŞİYE EVRADI ŞERİFİ , ty * ÇALIŞLAR, Oral : HZ. ALİ – MUAVİYE ÇATIŞMASI, İSLAMIN DOĞUŞU VE İLK AYRILIKLAR, İstanbul, Pencere Yayınları, 1992. * ÇAMUROĞLU, Reha : GÜNÜMÜZ ALEVİLİĞİNİN SORUNLARI, İstanbul, Ant Yayınları, 1992. * ÇAPANOĞLU, Münir Süleyman : EN GÜZEL BEKTAŞİ FIKRALARI, İstanbul, 1943. * ÇAVDARLI, Rıza : BEKTAŞİ SIRRI ÇÖZÜLDÜ. HACI BEKTAŞİ VELİ’NİN HAYATI, FAALİYETİ, SİYASETİ, TÜRKÇÜLÜĞÜ, İstanbul, Aydınlık Matbaası, 1944. * ÇAY, Abdulhaluk : ANADOLU’DA TÜRK DAMGASI KOÇ-HEYKEL-MEZAR TAŞLARI VE TÜRKLER’DE KOÇ-KOYUN MESELESİ, Ankara, TKAE Yayınları, 1983. * ÇAY, Abdulhaluk : TÜRK ERGENEKON BAYRAMI NEVRUZ, Ankara, TKAE Yayınları, 1988. * ÇELEBI CEMALETTIN EFENDI : MÜDAFAA, Dersaadet, 1338. * ÇETİN, İsmail : TÜRK EDEBİYATINDA HAZRET-İ ALİ CENKNAMELERİ, Ankara, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Doktora Tezi, 1995. * DAĞLI, Muhtar Yahya : BEKTAŞİ TOMARI VE NEFESLERİ 1. Kitap, İstanbul, Yeni Şark Kitabevi, 1935. * DANIK, Ertuğrul : KOÇ VE AT ŞEKLİNDEKİ TUNCELİ MEZAR TAŞLARI, Ankara, TKAE Yayınları, 1989. * DEDEKURBAN, Ali Haydar : ZAZA HALK İNANÇLARI, Ankara, Zaza Kültürü Yayınları, 1993. * DEDEKURBAN, Ali Haydar : ZAZA HALK İNANÇLARINDA “KÜLT”LER, Ankara, Zaza Kültürü Yayınları, 1994. * DEDEKURBAN, Ali Haydar : ZAZALARDA ŞÖLENLER VE TÖRENLER, Ankara, Zaza Kültürü Yayınları, 1994. * DERVIŞ RUHULLAH : BEKTAŞİ NEFESLERİ, İstanbul, Orhaniye Matbaası, 1340 (1924). * DIERL, Anton Jozef : ANADOLU ALEVİLİĞİ, İstanbul, Ant Yayınları, 1991. * DİNÇER, Murtaza : ALEVİ-SÜNNİ AYRIMININ TARİHSEL NEDENLERİ, Ankara, Evren Matbaası, 1990* DURAN, Hamiye : HACI BEKTAŞ-I VELİ’NİN MAKALATINDA DİN VE TASAVVUF, G.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi, 1987. * DÜZDAĞ, M. Ertuğrul : ŞEYHÜLİSLAM EBUSSUUD EFENDİ FETVALARI IŞIĞINDA 16. ASIR TÜRK HAYATI, 2.b., İstanbul, Enderun Kitabevi, 1983. * Edhem : VAKAİ KERBELA, Vezirhanı, Dikran Karabetyan Matbaası, 1291. * Edip Harabi, EDİP HARABİ DİVANI, Haz. Sefer Aytekin, Ankara, ty. * ERBAY, Mustafa (Çev.) : ŞEYH SAFİ BUYRUĞU, Ankara, Ayyıldız Yayınları, 1994. * ERDOĞAN, Fahrettin : SEKİZ MİLYONLUK ALEVİ TÜRKLERİNE KIZIL KOMÜNİST DAMGASINI VURAN SEBİLÜRREŞATÇILARA CEVAP VE BEKTAŞİLİK, Ankara, Emek Basım, 1956. * ERGUN, Sadeddin Nüzhet : BEKTAŞİ ŞAİRLERİ VE NEFESLERİ, İstanbul, Maarif Kitabevi, 1944. * ERGUN, Sadeddin Nüzhet : ONDOKUZUNCU ASIRDAN BERİ BEKTAŞİ-KIZILBAŞ ALEVİ ŞAİRLERİ VE NEFESLERİ, İstanbul, İstanbul Maarif Kitaphanesi, 1956. * ERK, Hasan Basri : TARİH BOYUNCA ALEVİLİK, İstanbul, Varol Matbaası, 1954. * ERKSAN, Cemal : BEKTAŞİ FIKRALARI, İstanbul, İktisadi Yürüyüş Basımevi, 1947 * EYUBOĞLU, İsmet Zeki : BÜTÜN YÖNLERİYLE BEKTAŞİLİK (ALEVİLİK), İstanbul, Yelken Matbaası, 1980. * FENKLİGİL, Bahtiyar : BEKTAŞİ NEFES VE MERSİYELERİ, İstanbul, Üstün Eserler Neşriyatevi, 1943. * FIĞLALI, Ethem Ruhi : İMAMIYYE ŞIASI, İstanbul, 1984. * FIRAT, M.Şerif : DOĞU İLLERİ VE VARTO TARİHİ, 2.b., Ankara, MEB Yayınları, 1961* GÖLPINARLI, Abdülbaki : ONDÖRT MASUM HZ. PEYGAMBER (S.M.) HZ.FATIMA (A.M.) VE ONİKİ İMAM (A.M.), İstanbul, Der Yayınları, ty. * GÖLPINARLI, Abdülbaki :İMAM ALİ BUYRUĞU NAHC-AL BALÂGA, Ankara, Emek Basım-Yayınevi, ty. * GÖLPINARLI, Abdülbaki : TASAVVUFTAN DİLİMİZE GEÇEN DEYİMLER VE ATASÖZLERİ, İstanbul, İnkılap ve Aka Kitabevi, 1977. * GÖLPINARLI, Abdülbaki : YUNUS İLE AŞIKPAŞA VE YUNUS’UN BATINİLİĞİ, İstanbul, Kenan Basımevi, 1941. * GÖLPINARLI, Abdülbaki : MANAKIB-I HACI BEKTAŞ-I VELİ “VİLAYETNAME” , İstanbul, İnkılap Kitabevi, 1958. * GÖRGÜ, S. Zeki : YÜCE EVLİYA DÜZGÜN BABA, İstanbul, Azim Matbaası, 1969. * GÜLENSOY, Hatice : TUNCELİ’DE MUNZUR EFSANESİ, Ankara, A.Ü. Basımevi, 1986. * GÜLENSOY, Hatice : TUNCELİ’DE BUYUR BABA EFSANESİ, Ankara, MEB Yayınları, 1992. * GÜNDOĞDU, Hıdır : TARİH VE KÜLTÜRÜYLE KOÇ UŞAĞI AŞİRETİ, F.Ü. Tarih Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1992. * HARABİ, Edip : HARABİ; HAYATI VE DEYİŞLERİ, Ankara, Emek Basım-Yayınevi, 1959. * HASAN DEDE : HASAN DEDE ŞİİRLERİ, Haz. Ali Rıza Köseoğlu, Ankara, Doğuş Matbaası, 1960. * HEMEDANİ, Ahmet Sabiri : İSLAMDA İMAM CAFER SADIK MEZHEBİ VE İMAM CAFER BUYRUKLARI, Çev.: Yakup Kenan, İstanbul, 1974. * HÜSNİYE, , Haz. Ali Toprak, İstanbul, Ant Yay., 1997. * İBNÜLEMIN ALI HAYDAR İLMÎ : HAİLEİ KERBELA, Dersaadet, 1329/1911. * İBNÜRREŞAD, Ali Ferruh : KERBELA, Paris, 1305 Muharrem / 1887 Eylül. * İLHAN, Avni : MEHDİLİK, İzmir, Akyay Kaynak Yayınları, 1976. * İMAM CAFER BUYRUĞU, Ankara, Ayyıldız Kitabevi, 1959. * İPÇİ, Hasan : RAH-I NECAT, İstanbul, Çelikcilt Matbaası, 1965. * İSHAK EFENDI : KAŞİFÜ’L – ESRAR VE DAFİÜ’L- EŞRAR, İstanbul, 1290 (1873). * İSMAIL HAKKI : ÇEPNİLER BALIKESİR’DE, Balıkesir Halkevi Neşriyatı, Vilayet Matbaası, 1935. * İZZET MOLLA : MİHNETKEŞAN, Keşan civarındaki Bektaşi Tekkesi üzerine (taşbasma), İstanbul, 1269 * KANTUR, Haluk : BEKTAŞİLİK NİÇİN BATILDIR, İstanbul, Karınca Matbaacılık, 1961. * KARAHAN, Abdulkadir :ANADOLU TÜRK EDEBİYATINDA MAKTEL-İ HÜSEYİN’LER, İ.Ü.Edebiyat Fakültesi, Basılmamış Mezuniyet Tezi, 1939. * KARAMAN, İbrahim Kamil – DEHMEN, Abdülvahap : ALEVİLİKDE HACIBEKTAŞ VELİ VE İLKELERİ, 1.Kitap, İstanbul, Tipo Neşriyat ve Basımevi, 1966. * KARAŞEMİS, Ahmet Rindi : BEKTAŞİ’DEN ALLAH’A AÇIK MEKTUP, İstanbul, Stad Basımevi, 1947. * KAYA, Ali : ALEVİLİK VE HAKSIZ HÜCUMLAR, Ankara, Sanat Matbaası, 1965. * KAYA, Ali : TUNCELİ KÜLTÜRÜ, İstanbul, Aydınlar Matbaası, 1995. * KAYA, Haydar : BEKTAŞİ İLMİHALİ, Manisa, Evren Matbaası, 1989. * KAYA, Haydar : KURBAN-KEVSER VE EHL-İ BEYT, İstanbul, Anadolu Matbaası, 1989. * KAYA, Haydar : MUSAHİBLİK, İstanbul, Engin Yayınları, 1989. * KAYA, Haydar : ALEVİ-BEKTAŞİ ERKÂNI EVRADI VE EDEBİYATI, İstanbul, Engin Yayıncılık, 1993. * KAYA, Haydar : ALEVİLİK YARADILIŞ VE KADER, İstanbul, Engin Matbaacılık, 1994. * KAYA, Mehmet : KARA CEMŞİT BEY VE PALU’DAKİ AŞİRETLER, F.Ü. Tarih Bl., Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1987. * KAYGUSUZ, İsmail : ALEVİLİKTE DAR, İstanbul, Alev Yayınları, 1993. * KAYGUSUZ, İsmail : MUSAHİBLİK, İstanbul, Alev Yayınları, 1991. * KÂZIM BABA : KÂZIM BABA DİVANI, İstanbul, İstanbul Maarif Kitaphanesi ve Matbaası, 1959. * KAZIM PAŞA : RIYAZ-I ASFIYA-MAKALİD-İ AŞK, Edirne, Şems Matbaası, 1325. * KEMANCI, Bayram : ALEVİLİĞİN KİMLİĞİ, DAYANDIĞI ESASLAR, GELENEK VE GÖRENEKLERİ, İzmir, Karınca Matbaacılık, 1979. * KILINÇ, Nurullah : PİR-İ AZAM GAVS-İ EVHAM HACI BEKTAŞ VELİ HAZRETLERİNİN TARİKAT SİLSİLESİYLE VASİYETNAMELERİ, İstanbul, İsmail Akgün Matbaası, 1967 * KIZILGÖZ, Mehmet : ANADOLU ALEVİLİĞİNDE YARGI VE SORGU CEMİ, Ankara, Ayyıldız Yay., 1997. * KIZILGÖZ, Mehmet : GÜLBENG ALEVİLİKTE DUA, Ankara, Ayyıldız Yay., 1997. * KOCA, Turgut : BEKTAŞİ ALEVİ ŞAİRLERİ VE NEFESLERİ, (13.YÜZYILDAN, 20. YÜZYILA KADAR) İstanbul, İstanbul Maarif Kitaphanesi, 1990 * KOCADAĞ, Burhan : DOĞUDA AŞİRETLER, KÜRTLER, ALEVİLER, İstanbul, Ant Yayınları, 1992. * KOCADAĞ, Burhan : LOLAN OYMAĞI VE YAKIN ÇEVRE TARİHİ, İstanbul, Taş Matbaası, 1987. * KOÇ, Şinasi : ALLAH İNSANLARDAN NE İSTİYOR? , İstanbul, Güven Matbaası, 1989. * KOÇ, Şinasi : GERÇEK İSLÂM DİNİ, 1-2-3. Cildin Üçüncü baskısı, İstanbul, Güven Matbaası, 1989. * KOÇ, Şinasi : GERÇEK KUR’AN TARİHİNİ OKUMAK İSTER MİSİNİZ? Cilt :4, Ankara, Fon Matbaası, 1986. * KORKMAZ, Esat : DÖRT KAPI KIRK MAKAM, İstanbul, Şahkulu Sultan Külliyesi Yayınları, 1995. * KORKMAZ, Esat : ALEVİ SÜREĞİNDE BEKTAŞİ YOLUNDA ENEL HAK, İstanbul, Nefes Yayınları, 1995. * KORKMAZ , Esat : HAK-MUHAMMET-ALİ VE KIRKLAR CEMİ , İstanbul, Şahkulu Sultan Külliyesi Yayınları., 1997. * KOROK, Danış Remzi : YEZİT VE KERBELA FACİASI, İstanbul, Sıralar Matbaası, 1960. * KÖKSAL, M.A. : HZ. HÜSEYİN VE KERBELA FACİASI, Akademi Yayınları, ty * KUNTER, Halim Baki : KIRKBUDAK, HACI BEKTAŞ İNCELEMELERİNE GİRİŞ, Ankara, Emek Matbaası, 1951. * Küçük Filibelizade M. Asım : NALE-İ UŞŞAK, İstanbul, Mihran Matbaası, 1301/1883. * MANSUROĞLU, Ali Kudret (Haz.) : GERÇEKÇİ BEKTAŞİ “MANZUM BEKTAŞİ HİKÂYELERİ”, Ankara, Yargıçoğlu Matbaası, 1966. * MECİD, Musazâde : ŞİA MEZHEBİ İÇİNDE HULÛL VE TENASÜH, Basılmamış Doktora Tezi, Ankara, 1973. * MEHMED SÜREYYA MÜNCI BABA : TARİKAT-İ ALİYE-İ BEKTAŞİYE, İstanbul, Kanaat Kitaphanesi, 1338(1914). * MEHMED SÜREYYA MÜNCI BABA : TARİKAT-I ALİYE-İ RİFAİYE, BEKTAŞİLİK VE BEKTAŞİLER, İstanbul, Kanaat Kitaphanesi, 1335 (1911). * MEHMED SÜREYYA (Münci Baba ) : BEKTAŞİLİK VE BEKTAŞİLER, İstanbul, Şems Matbaası, 1914/1330. [Yeni Baskı : TARİKAT-I ALİYYE-İ BEKTAŞİYE (YÜCE BEKTAŞİ TARİKATI), Sadeleştiren : Ahmet Gürtaş, Ankara, Diyanet Vakfı Yayınları, 1995.] * MEHMET ALİ HİLMİ DEDEBABA DİVANI, Haz. Bedri Noyan, İstanbul, Merdiven Köyü Şahkulu Sultan Küllüyesini Koruma, Onarma ve Yaşatma Derneği, ty. * MEHMET NAZIM, KERBELA, Dersaadet, Şems Matbaası, 1327/1911. * METİN, Aşık Ali : PENÇEİ EL ABA, İstanbul, Aydınlar Matbaacılık, 1992. * MİRCAFERİ, Hüseyin : ŞİİLİK VE SAFEVİ ŞİİLİĞİ, İstanbul, İ.Ü. Edebiyat Fakültesi Matbaası, 1972. * MUHARREM EFENDI : MERSİYE, İstanbul, Takvihane-i Amire, Muharrem 1290 / 1873. * NAŞIT HAKKI (ULUĞ) : DEREBEYİ VE DERSİM, Ankara, Hakimiyet-i Milliye Matbaası, 1932. * NECEFZADE, Yakup Kenan : EHL-İ BEYT VE 12 İMAM, İstanbul, Yeni Şark Maarif Kütüphanesi, 1966. * NECIB ASIM : BEKTAŞİ İLM-İ HALİ, İstanbul, Kanaat Kütüphanesi, 1343/1925. * NESÎMÎ (SEYYID) : DİVAN, İstanbul, 1260. * NOYAN, Bedri : BEKTAŞİLİK ALEVİLİK NEDİR ? Ankara, Doğuş Matbaacılık, 1985. * NOYAN, Bedri : DEMİR BABA VİLAYETNAMESİ, İstanbul, Can Yayınları, 1996. * NOYAN, Bedri : SEYYİD ALİ SULTAN(KIZIL DELİ) VİLAYETNÂMESİ, Ankara, Ayyıldız Yayınları, 1990. * NOYAN, Bedri (Der.): FİRDEVS-İ RUMİ MANZUM HACI BEKTAŞ-I VELİ MANZUM VİLAYETNAMESİ, Ankara, 1986. * NOYAN,Bedri : HACIBEKTAŞ’TA PİREVİ VE DİĞER ZİYARET YERLERİ, İzmir, Ticaret Matbaası, 1964. * OSMAN ŞEMS : MERSİYEİ CENAB-I SEYYİDÜ ŞÜHEDA, İstanbul, Uhuvvet Matbaası, 1327/1909. * OYTAN, M. Tevfik : BEKTAŞİLİĞİN İÇ YÜZÜ, İstanbul, İstanbul Maarif Kitaphanesi, 1965. * OYTAN, Mustafa : MEVLİDİ ALİ, HZ. ALİ’NİN KERAMET VE MUCİZELERİNİN DESTANSI ÖYKÜLERİ, Eskişehir, Özgür Matbaası, 1996. * ÖRNEK, Sedat Veyis : SİVAS VE ÇEVRESİNDE BATIL İNANÇLARIN VE BÜYÜSEL İŞLEMLERİN ETNOLOJİK TETKİKİ, Ankara, 1966. * ÖZ, Baki : OSMANLI’DA ALEVİ AYAKLANMALARI, İstanbul, Ant Yayınları, 1992. * ÖZ, Baki : ALEVİLİĞE İFTİRALARA CEVAPLAR, İstanbul, Can Yayınları, 1996. * ÖZ, Gülağ : ALEVİLİĞİN TARİHİ KÖKLERİ VE ANADOLU ERENLERİ, Ankara, Uyum Yayınları, 1996. * ÖZBAYRI, Kemal : TAHTACILAR VE YÖRÜKLER, Bibliotheque archeologue et historique de I’Institut Francais d’Archeologie d’Istanbul, XXIII, Paris, 1972. * ÖZBEY, Cemal : RAFIZİLİK NEDİR? , Ankara, Emek Basım-Yayınevi, * ÖZCAN, Pir Sultan : VARLIĞIN DOĞUŞU, (BEYAN EDEN : BAŞKÖYLÜ HASAN EFENDİ), İstanbul, Anadolu Matbaası, 1992. * ÖZKÖK, Burhan : OSMANLILAR DEVRİNDE DERSİM İSYANLARI, (106 Sayılı Askeri Mecmua Lâhikası), İstanbul, Askeri Matbaa, 1937. *

ÖZTELLİ, Cahit : BEKTAŞİ GÜLLERİ, ALEVİ-BEKTAŞİ ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ, İstanbul, Milliyet Yayınları, 1973. * ÖZTELLİ, Cahit : PİR SULTAN’IN DOSTLARI, İstanbul, Özgür Yayınları, 1984. * ÖZTOPRAK, Halil -ERDOĞAN, Hüseyin: KUR’ANDA İBADET MÜSLÜMAN’A SAADET, 3.Kitap, Isparta, Sinan Matbaası, 1963. * ÖZTOPRAK, Halil: KUR’ANDA HİKMET TARİHTE HAKİKAT (ALEVİLERDE NAMAZ), 4.b., Ankara, Emek Basım-Yayımevi, 1956. * ÖZTÜRK, Hıdır : TARİHİMİZDE TUNCELİ VE ERMENİ MEZALİMİ, Ankara, TKAE Yayınları, 1984. * ÖZYİĞİT, Seydi : İKİBİN YILLIK TARİHİ İLE LOLAN AŞİRETİ, F.Ü., Fen-Edebiyat Fakültesi, Yayınlanmamış Lisans Tezi, 1988. * PAMUKÇU, Ebubekir : DERSİM ZAZA AYAKLANMASININ TARİHSEL KÖKENLERİ, İstanbul, Yön Yayınları, 1992. * PİROĞLU, Hüseyin : EVLİYALAR YATAĞI ANADOLU (İNSANA HİZMET ALLAHIN YOLU) (3 SÜNNET, 7 FARZ, 4 KAPI, 40 MAKAM), Ankara, Fon Matbaası, 1992. * RAMAZANOĞLU, Mustafa : HAKİKİ ALEVİLER MÜSLÜMANDIR, 2.b., İstanbul, 1984. * RİŞVANOĞLU, Mahmut : SAKLANAN GERÇEK : KURMANCILAR VE ZAZALARIN KİMLİĞİ, 2 cilt, Ankara, Tanmak, 1994. * ROUX, Jean Paul : TÜRKLERİN VE MOĞOLLARIN ESKİ DİNİ, Türkçesi : Aykut Kazancıgil, İstanbul, İşaret Yayınları, 1994. * SAKAOĞLU, Saim : ANADOLU TÜRK EFSANELERİNDE TAŞ KESİLME MOTİFİ VE BU EFSANELERİN TİP KATALOĞU, Ankara, Milli Folklor Araştırma Dairesi Yayınları, 1980. * SALCI, Vahit Lütfi : GİZLİ TÜRK MUSİKİSİ VE TÜRK MUSİKİSİNDE (ARMONİ) MESELELERİ, İstanbul, 1940. * SALCI, Vahit Lütfi : GİZLİ TÜRK DİNİ OYUNLARI, İstanbul, Numune Matbaası, 1941. * SAMANCIGİL, Kemal : ALEVİ ŞİİRLERİ ANTOLOJİSİ, İstanbul, Emniyet Kitabevi, 1946. * SAMANCIGİL, Kemal – ERİŞEN, İhsan Mesut : HACI BEKTAŞ VELİ, BEKTAŞİLİK VE ALEVİLİK TARİHİ, Ankara, Ay Yayınevi, 1966. * SAYGI, Hakkı : OTMAN BABA VE VELAYETNAMESİ, İstanbul, Saygı Yayınları, 1996. * SAYGI, Hakkı : ŞEYH SAFİ BUYRUĞU VE RUMELİ BABAĞAN (BEKTAŞİ) ERKÂNLARI, İstanbul, Saygı Yayınları, 1996. * SENIH : MERSİYE-İ ŞERİF, İstanbul, Ceridei Askeriye Matbaası, 10 Muharrem 1288/1 Nisan 1871.

SENIH : VAKIAİ KERBELÂ MUKADDEMESİ, İstanbul, Ceridei Askeriye Matbaası, 10 Muharrem 1289/ 21 Mart 1872. * SERTOĞLU, Murat : BEKTAŞİLİK NEDİR? İstanbul, Başak Yayınları, 1969. * SEVGEN, Nazmi : ZAZALAR, Haz.Turan Bingöl, Ankara, Zaza Kültürü Yayınları, 1994. * SEYİRCİ, Musa : ABDAL MUSA SULTAN, İstanbul, Der Yayınları,1992. * SEYYİD ALİSULTAN (KIZILDELİ SULTAN) VİLAYETNAMESİ, Haz.Bedri Noyan, Ankara, Ayyıldız Yayınları, ty. * SÜFLI DERVIŞ : FİRDEVSİ-İ RÛMİ MANZUM HACI BEKTAŞ VELİ VİLAYETNAMESİ, Der. Bedri Noyan, Aydın, 1986. * SÜLEYMAN VE HAKKI : BEKTAŞİ HİKAYELERİ, İstanbul, 1338. * SÜMER, Faruk : ÇEPNİLER, İstanbul, TDAV Vakfı Yayınları, 1992. * ŞAHHÜSEYİNOĞLU, Hasan Nedim : MALATYA BALIYAN AŞİRETİ, Malatya, ABC Kitabevi, 1991. * ŞAHİN, Teoman : ALEVİLERE SÖYLENEN YALANLAR, BEKTAŞİLİK SORUŞTURMASI, I, Ankara, Armağan Yayınları, 1995. * ŞAKİR, Ziya : MEZHEPLER TARİHİ, ŞİİLİK, SÜNNİLİK, BEKTAŞİLİK, ALEVİLİK, İstanbul, İstanbul Maarif Kitaphanesi, 1967. * ŞAKİR, Ziya : BEKTAŞİ FIKRALARI, İstanbul, Tasvir Neşriyat, 1943. * ŞAKİR, Ziya : BEKTAŞİ NEFESLERİ, İstanbul, Ebuzziya Basımevi, 1943. * ŞAPOLYO, Enver Behnan : MEZHEPLER VE TARİKATLER TARİHİ, İstanbul, Türkiye Yayınevi, 1964. * ŞARDAĞ, Rüştü : HER YÖNÜYLE HACI BEKTAŞ VELİ VE EN YENİ ESERİ ŞERH-İ BESMELE, İzmir, Karınca Matbaacılık, 1985. * ŞEHBENDERZADE HİLMİ EFENDİ : HZ. ALİ DİVANI , İstanbul, Der Yayınları. * ŞEKER, Seyyid Veysel Semih : SEYYİDNAME, İstanbul, 1994. * ŞEKER, Veysel Semih : ALEVÎ İSLAM İLMİHALİ CAFERİ MEZHEBİ FIKHI, İstanbul, Mert Matbaacılık, 1994. * ŞİMŞEK, Mehmet : HIDIR ABDAL SULTAN OCAĞI, İstanbul, Anadolu Matbaacılık, 1991. * TAM HAKİKİ HÜSNİYE, Haz.Hasan Ayyıldız, İstanbul, Ayyıldız Yayınları, 1970. * TAM HAKİKİ İMAM CAFER-İ SADIK BUYRUĞU, İstanbul, Mizah Yayınları, 1989. * TARIM, Cevat Hakkı : TARİHTE KIRŞEHRİ-GÜLŞEHRİ VE BABAİLER, AHİLER, BEKTAŞİLER, 3.b., İstanbul, Yeniçağ Matbaası, 1948. * TAŞ, Songül : TARİH VE KÜLTÜRÜYLE YUSUFHANLI AŞİRETİ, F.Ü. Tarih Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1991. * TİMUROĞLU, Vecihi : DERSİM TARİHİ, İstanbul, Yurt Kitap Yayın, 1991. * TOROS, Taha : TOROSLARDA TAHTACI OYMAKLARI, Mersin, Mersin Halkevi Basımevi, 1938. * TUĞRUL, Nazmi : ALEVİ İNANÇLARI VE HÜSNİYE’NİN ÖYKÜSÜ, İstanbul, Er-Tu Matbaası, 1979. * TUNCALI, Ali İhsan : EMLEK ALEVİ ŞAİRLERİ, İzmit, Türkyolu Bizimşehir Matbaası, 1967. * TÜRKMANİ, Kudbettin : ALEVİLİK, DOĞUŞU, YAYILIŞI VE HUSUSİYETLERİ, Ankara, Sakarya Basımevi, 1948. * TÜRKMEN, Ahmed Faik : MUFASSAL HATAY COĞRAFYASI VE EDEBİYATI, İstanbul, Cumhuriyet Matbaası, 1937. * UĞURLU, Ahmet : ALEVİLİKTE CEM VE MUSAHİBLİK, İstanbul, Ufuk Matbaası, 1991. * ULUÇAY, Ömer : GÜLBANG, ALEVİLİKTE DUA, Adana, Ajans 1 Yayıncılık, 1992. * ULUĞ, Naşit : TUNCELİ MEDENİYETE AÇILIYOR, İstanbul, Cumhuriyet Matbaası, 1939. * ULUSOY, A.Celalettin: HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ VE ALEVİ-BEKTAŞİ YOLU, 2.b., Ankara, Akademi Matbaası, 1986. * ULUSOY, A. Celalettin : HACI BEKTAŞ VELİ KÜLLİYESİ VE DİĞER ZİYARET YERLERİ, Ankara, Ajans Türk Matbaası, ty. * ULUSOY, A. Celalettin : YEDİ ULULAR, Ankara, Ajans Türk Matbaası, 1989. Sanatta Yeterlilik Tezi, 1994 * VİCDANİ, Sadık : MELAMİLİK (TOMAR-I TURUK-U ALİYYEDEN MELAMİLİK, İstanbul, 1338-1340. * VİLAYETNÂME-İ HACI BEKTAŞ-I VELİ EL-HORASANİ, İstanbul, Tatyos Matbaası, 1288 (1871). * XEMGİN, E. : ALEVİLİĞİN KÖKENİNDEKİ MAZDA İNANCI VE ZERDÜŞT ÖĞRETİSİ, İstanbul, Berfin Yayınları, 1995. * YAKIŞTIRAN, Bekir : MÜSLÜMAN HALK HAREKETLERİ, İstanbul, Kevser Yayınları, 1995. * YAMAN, Mehmet (Çev.) : SEYYİD NİZAMOĞLU HAYATI-ESERLERİ, DİVANI, İstanbul, Can Yayınları, 1976. * YAMAN, Mehmet : ALEVİLİK, İNANÇ-EDEB-ERKAN, 4.b., İstanbul, Ufuk Matbaası, 1995. * YAMAN, Mehmet : BÜYÜK TÜRK AKINCISI, EVLİYASI, HEKİMİ KARACA AHMET SULTAN HAZRETLERİ, 3.b., İstanbul, Karaca Ahmet Sultan Derneği Yayınları, 1989. * YAMAN, Mehmet : ERDEBİLLİ ŞEYH SAFİ VE BUYRUĞU, İstanbul, Ufuk Matbaası, 1994. * YAMAN, Mehmet : HACI BEKTAŞ-I VELİ, MAKALAT VE MÜSLÜMANLIK, İstanbul, Gülbay Yayınları, 1989. * YAMAN, Mehmet : HIDIR ABDAL SULTAN, İstanbul, Ufuk Matbaası, 1989. * YAZICI, Orhan : TARİH İÇERİSİNDE KİĞI, F.Ü. Tarih Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1991. * YEMINÎ (HAFIZOĞLU) : FAZİLET-NAME, İstanbul, 1327. * YEMINI : HZ.ALİ’NİN FAZİLETNAMESİ, Çev. Abbas Altunkaş, İstanbul, Can Yayınları, 1991. * YENİSEY, Fazıl : BEKTAŞİ KADIN ŞAİRLERİMİZ , İzmir, Pazar Neşriyat Yurdu, 1946. * YILDIRIM, Aslıhan : KÜLTÜR VE FOLKLOR BÜTÜNLÜĞÜ İÇERİSİNDE İZOLLU AŞİRETİ, Elazığ, F.Ü. Ed. Fak. Tarih Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1991. * YILDIRIM, Hıdır : MÜSLÜMANLIK ALEVİLİK, İNSAN HAKLARI VE GELENEKLER, İstanbul, 1996. * YILDIZ, Bekir : VE ZALİM VE İNANMIŞ VE KERBELA, İstanbul, Cem Yayıncılık, 1989. * YILMAZ, Sevgi : PERTEK’TE (TUNCELİ’DE) TÜRBE, ZİYARET YERLERİ VE KURBAN ADETLERİ, F.Ü. Türk Dili ve Edebiyatı Bl., Yayımlanmamış Lisans Tezi, 1994. * YİĞİTBAŞ, M. Sadık : KIĞI, İstanbul, Cemal Azmi Matbaası, 1950. * YOLGA, Mehmet Zülfü : DERSİM (TUNCELİ) TARİHİ, Ankara, 1990. * YURDATAP, Selami Münir : BEKTAŞİ FIKRALARI VE NEFESLERİ , İstanbul, 1973. * YUSUF FAHİR BABA : KERBELE’YA DAİR BİR İKİ SÖZ VE MERSİYEİ ŞERİFE, İstanbul, Ekicigil Basımevi, 1952. * YÜRÜKOĞLU, R. : OKUNACAK EN BÜYÜK KİTAP İNSANDIR, TARİHTE VE GÜNÜMÜZDE ALEVİLİK, İstanbul, Alev Yayınları, 1990. * YÜZ SORUDA ALEVİLİK, ALEVİLİĞİN TEMELLERİ, Hamburg Anadolu Alevileri Kültür Birliği Yayınları, ty. * ZELYUT, Rıza : ÖZ KAYNAKLARINA GÖRE ALEVİLİK, İstanbul, Anadolu Kültürü Yayınları, 1990.

21 “Kızılbaş/Alevi-Bektaşi Kültürünü Araştırma Anketi” çalışmanın sonunda ekler bölümünde verilmiştir.

22 “Bektaşiliğin Babagan Kolu Öğreticileri: Halifebaba / Baba Görüşme Formu” ve “Dedelik Kurumu Görüşme Formu” çalışmanın sonunda ekler bölümünde verilmiştir.

23 Dedegan/Çelebiler Kolu’ndan Doğan Ulusoyve Yusuf Ulusoy’a ve Babagan Kolu’ndan Halifebaba (Dedebaba oldu) Mustafa Eke’ye araştırma sırasında sağladıkları kolaylıklar ve misafir perverliklerinden dolayı teşekkür ederiz.

24 Çeşitli kaynaklarda şu adlar da kullanılmaktadır: Üstad hakkı, pir hakkı, erkân hakkı, lokma hakkı, çırak hakkı, döşek hakkı.

25 Cem töreni konusunda ayrıntılı bilgi için bk. Mehmet Yaman, Alevilik İnanç-Edeb-Erkân, 4.b, İst. 1995, ss.156-203.

26 Daha geniş bilgi için bakınız :YAMAN, Ali : KIZILBAŞ ALEVİ DEDELERİ, İstanbul, Şahkulu Sultan Küllyesi Vakfı Yayınları, 1998

DEDELİK VE ALEVİ OCAKLARI

Araştırmayı yapan: Doç. Dr. Ali YAMAN

DEDELİK KURUMU
Alevi Ocaklarında Dedelik Kurumu üçlü bir hiyerarşiye dayanır: 1-Mürşid, 2-Pir, 3-Rehber. Kimi yörelerde bu hiyerarşi Pir ve Mürşid’in yer değiştirmesi şeklinde uygulanmaktadır.(9) Yani şu şekildedir: 1-Pir, 2-Mürşid, 3-Rehber Şüphesiz bu üçü de dedesoylu olan kişi için varolan bu sıralama işlevseldir. Birbirlerini tamamlarlar, biri olmaksızın diğeri anlamsızlaşır. Tümü de ocakzade olan yani dedesoylu olan dede aileleri bu görevleri paylaşmışlardır. Görev paylaşımı daha çok aynı ocak ve yakın akraba Dede aileleri arasında gerçekleşmektedir. Bazı yerlerde bu hiyerarşik görevlendirmeyi çeşitli Ocaklardan Dedeler toplanarak bir seçim şeklinde yapıyorlarmış. Ancak genel uygulama seçim şeklinde olmamaktadır. Kızılbaş Alevi dedelerini genel olarak üç kategoriye ayırabiliriz:

1-Bağımsız ocakzade dedeler: Daha çok Erzincan, Malatya, Elazığ, Tunceli, Erzurum yörelerinde bulunan bağımsız ocakzade dedeler Hacı Bektaş Veli’yi pir ve serçeşme kabul etmekle birlikte, Hacı Bektaş’ın postunda oturan ve onu temsil ettiğine inanılan Çelebilerden icazetname (hüccet veya izin) almaksızın taliplerinin hizmetlerini görürlerdi. Bu durum hem ulaşım ve iletişim olanaklarına dayandırılabileceği gibi, hem de Osmanlıların Safevilerle olan siyasal mücadelesinin bir sonucu olarak görülebilir. Çünkü Kızılbaş-Alevi Ocaklarının Şah İsmail Hatayi’ye ve hareketine olan sevgisi tartışılmazdır. Bunun nişaneleri deyişlere adeta işlenmiştir. Osmanlı bu kitlelere karşı düşmanca bir tavır takındı ve bu tavrını psikolojik araçlarla desteklemesi sonucunda da ortaya “mum söndü iftiraları” çıktı. Osmanlı’nın Bektaşi Dergâhları ile Kızılbaş Alevi Ocakları’na yönelik farklı bakış bu durumdan kaynaklanmaktadır düşüncesindeyiz. Böylece Kızılbaş Alevi Ocakları ve onlara bağlı kitleler, Bektaşi Dergâhlarından farklı olarak, içlerine kapanmışlar, sosyo-ekonomik gereksinimlerini karşılayabilecek bir düzeni bu yüzyılın başına kadar sürdürmüşlerdir. Bu düzende Ocak sistemi ve Dedelik Kurumu büyük rollere sahiptir. Kırda varolan sosyal yapılanma Ocak sistemi ile oldukça uyumlu çalışmış ve zaten bu yapılanma gereği Ocaklar ve onu temsil eden Dedeler oldukça inisiyatif sahibi, güçlü konumda olmuşlardır. Orta Anadolu’da bulunan bazı Ocakların aksine sözünü ettiğimiz yörelerdeki Ocaklar, Hacı Bektaş Çelebisinden izin almaksızın talipleri görmeyi sürdürmüştür. Bu nedenle biz bu Ocakzade dedeleri “bağımsız” olarak nitelendiriyoruz. Osmanlı-Safevi mücadelesini Safevilerin kaybetmesi sonucunda zaman içerisinde Safevilerin Ocaklar üzerindeki nüfuzunu da azalması ve Hacı Bektaş Dergâhı’nın Anadolu’daki Kızılbaş Ocakları ile ilişkilerinde ilerlemeye neden olduğu ve Hacı Bektaş Dergâhı’nın merkezi bir konum kazandığı da ileri sürülebilir. Şöyle ki bu süreç sonucunda kimi ocaklar Cemlerdeki uygulamalarda dahi değişikliklere gittiler. Bazı Ocaklar tarîk, erkân, evliya olarak adlandırılan ağaç asa ile cem yapmayı bırakıp, Çelebiler gibi pençe ile cem görmeye başladılar. (Yaman 1996: 60-61) Bu ayrılık bazı dedeler arasında büyük mücadelelere hatta aşiretler arası çatışmalara yol açtı. (Dersimi: 1997: 121) Alan çalışmalarım sırasında bugün bile bu iki farklı ekole mensup Dedeler arasında sert tartışmalar yaşandığını gördüm. Bu konunun Dedeler bakımından ne kadar önemli olduğunu göstermektedir.

2-Hacı Bektaş Çelebilerine bağlı dedeler/babalar: İkinci grup dedeler ise belli aralıklarla -genellikle yılda bir- Hacı Bektaş Veli postunda oturan Çelebilerden onay almak (10) ve dergâha parasal veya ayni bir ödemede (11) bulunmak suretiyle dedelik/babalık hizmetlerini yerine getirebilirlerdi. Bu hizmet de genellikle babadan oğula geçmekle birlikte, Ocakzade dedelerde olduğu gibi Evladı Resul olmak koşulu aranmıyordu. Özellikle Orta Anadolu bölgesi’nde Amasya, Tokat, Yozgat, Çorum gibi illerde bu tip dede aileleri bulunmaktadır.

3-Ocakzade dedelerce görevlendirilen dikme dedeler/babalar: Dikme dedeler/babalar ise Ocakzade dedelerce görevlendirilirler ve tanınmış bir ocağa mensup değillerdir, ancak ocakzade dedenin yokluğunda taliplerin hizmetlerini görürler. Bazı bölgelerde dikme dedelere mürebbi de denir. Dikme dede, taliplerin şikayeti ve onu atayan dedenin isteği üzerine görevden alınabilirdi. Ancak bu uygulamada o kadar da kolay değildi. Dikme dedelik uygulaması da koşulların doğal bir sonucu olarak görülebilir. Uzakta bulunan taliplerini sık sık ziyaret edemeyen dedeler taliplerin dedelik hizmetleri yokluğunda da sürsün diye bu çözümü bulmuşlardır. Büyük ölçüde Ocakzade dedelerle taliplerin arasındaki coğrafi uzaklıktan kaynaklanan bu uygulama, uzun vadede ocakzade dede-dikme dede ve ocakzade dede-talip ilişkilerinde zayıflamaya ve kopmaya yol açmış ve sonuçta yeni ocakların ortaya çıkmasına yol açmıştır. Bazı bölgelerde, bu dikme dede aileleri zamanla oldukça etkili bir hale gelmişlerdir. (12)

Genel olarak ifade edersek Aleviler-Bektaşiler Ocaklar ve Dergâhlar olarak ikili bir yapılanmaya bağlıdırlar. Ocakları Dede aileleri oluşturur. Alevi köylerinde cemaatin lideri dedelerdir. Böylece Dedeler sosyal hiyerarşinin en üst noktasında bulunurlar. Yüzyıllar boyunca Dedelerin sahip oldukları yetkiler ve yaptırım güçleri cemaatin sosyal düzenini sağlayan çok etkili bir güç olmuştur. Bu şekilde farklı bölgelerde yaşayan Alevi topluluklar, aynı gücün yani dedelerin sıkı kontrolü altında yaşamışlardır. Yüzyıllarca işlemiş bu sistem çerçevesinde “…Cemaat sıkı bir disiplin bulunmakta, kaideler ve müeyyidelere göre hareket etmektedir..” (Eröz 1977: 106) Alevi Dedeleri, Türkiye’nin çeşitli yerlerinde bulunan “Ocak”lara bağlıdırlar. Bundan dolayı kendilerine Ocakzade de denilir. Ocakzade dedelerin Peygamber soyundan geldikleri yani evlad-ı resul oldukları kabul edilir ve bu nedenle “seyyid” adı ile de anılırlar. Dede ailelerinde bu durumu kanıtlamak üzere belli dergâhların (Örneğin Kerbela’daki Dergâh) ve Nakibül Eşrafların onaylarını taşıyan belgeler yani şecereler (13) bulunur. Dedelerin Peygamber soyundan gelip gelmedikleri konusu ve yine aynı bağlamda şecerelerin doğruluk meselesi konuları çok tartışmalı konulardır ancak biz burada bu konuya değinmeyeceğiz. Dedelerin çoğu “gezici”dirler, bir başka deyişle belli zamanlarda kendilerine bağlı yerlerdeki taliplerini ziyaret ederek, dinsel törenler düzenler, topluluğu bilgilendirir ve anlaşmazlıkları giderirler. Dedeler bazı yörelerde yanlarına yöreyi iyi bilen ve kendilerine yardımcı olan bir kişiyi de yanlarına alabilirler ki bu kişi ye “kamber” adı verilir. Dede kamberi ile veya yalnız ziyaretleri daha çok hasat mevsiminin dışında gerçekleştirir. Bu şekilde ibadetler sosyal koşullara uyumlu hale getirilmiş olmaktadır.(14) Eğer dede Cem yapılacak köye Cuma akşamı yani Perşembeyi Cuma’ya bağlayan günden önce varmışsa, o güne kadar büyük bir ilgi ve ikramla karşılanır. Köylüler onun kaldığı eve gelerek hal ve hatırını sorarlar. Onu konuk etmekte adeta yarışırlar.(15) G. E. White gibi yabancı araştırmacılar da gösterilen bu büyük ihtimama dikkat çekmişlerdir. (White 1913: 696) Bu arada o köyden olan ve cemde genellikle rehber olarak hizmet eden bir kişi Dede’yi köydeki gelişmelerle ilgili bilgilendirir. Varsa talipler arasındaki anlaşmazlıklara, düşkünlere, musahip olacaklara, evleneceklere veya Hakk’a yürüyenlere ilişkin konularda dedeyi bilgilendirir. Düşkünlerle ilgili konu cemden önce çözülmezse bu kişiler Cem ibadetine kesinlikle giremezler ve kurban lokması yiyemezler. Düşkünlere ilişkin konular çözülebilecek gibiyse cemden önce veya cem sırasında çözülebilir. Bir Alevi talip için hayatta en büyük ceza ve küçümsenme bu en önemli ibadetten dışlanmaktır. Dede kendisi cezalandırmayıp düşkünü mürşidine yollayabilir veya bu konuda mürşidine danışabilir. Hatta düşkünün Hacı Bektaş’a veya Düşkün Ocağı’na gitmesine karar verebilir. Çözülmesi olanaksızsa o kişi kesinlikle ceme giremez, kurban lokması yiyemez. Varsa davarı, malı köylünün davarı ve malından ayrılır. Adeta topluluk dışına itilir. Bu durum cezası sona erene kadar sürer. Bu şekilde 7 yıl ceme alınmayanlar, hatta köylerini aileleriyle terk ederek başka yerlere yerleşenler çoktur. Ocakzade dedeler arasında “El ele, el Hakk’a” şeklinde de ifade edilebilen, “Mürşid-Pir-Rehber” şeklinde bir görev bölümüne gidildiği de bilinmektedir. Taliplerin hizmetlerini görmek üzere ocak mensubu dedeler böyle bir iç hiyerarşik düzen oluşturmuşlardır. Burada Mürşid en üst başvuru makamıdır. Rehber Pir’e, Pir Mürşid’e bağlıdır. Mürşid de davranış ve kararlarında bağımlıdır. Bu hem manevi anlamda “Yol”a bağlılık, hem de Buyruklar gibi yazılı kutsal metinlere bağlılık şeklinde ortaya çıkar. Talipler Dedeler tarafından denetlenirken, dedelerde bağlı oldukları dedelerce kontrol altındadırlar. Bunu “El ele, el Hakk’a” şeklinde ifade edilen bir sistem çözmektedir. Örneğin görüştüğüm bir İmam Rıza Ocağı’ndan bir Dede bunu şu şekilde ifade etmiştir: “…Birbirimize kelle kesip, El ele, el Hakk’a olmuşuz…”(16) Bu sistem çerçevesinde ifade edilen “Yol cümleden Uludur.”, “Gönül kalsın Yol kalmasın.”, “Eri erden seçen kördür.” deyimleri Aleviler arasında sık sık anılan temel düsturlardandır. Özetle her Ocağın ve Dedenin aslında Yol içinde bir olduğunu, önemli olanın “Muhammed Ali’nin Yolu”nun devam etmesi olduğu ifade etmektedir. Ocaklar ve dolayısıyla dedeler bu sistem çerçevesinde birbirlerine bağlıdırlar.

Aleviler arasında Dedesoylu’ların oranı konusunda somut bir veriye sahip değiliz. Şunu da belirtmek gerekir ki dedesoylu olmakla Dedelik hizmetlerini yerine getirebilmek, yani posta oturabilmek, cem cemaat görebilmek birbirinden farklıdır. Dedesoylu aileler arasında Dedelik hizmeti görmeyenler de bulunurdu. Görüştüğüm Dedesoylu kişilerin bir bölümü bu tür Dede ailelerine mensup Dedelerdi. Dede olarak biliniyorlar, taliplerden gerekli saygıyı görüyorlar, ancak Cem yürütmüyorlar, talip görmüyorlardı. Ayrıca Dede’nin çocuklarının tümü dedelik yapamaz genellikle çocuklarından biri Dedelerin deyimiyle “hakkından gelen”, babasından sonra onun yerine geçerek Dede olur talipleri ziyaret ederdi. Bazı dedesoylular zaten bunu dile getirerek “Bizim yolumuz kıldan ince kılıçtan keskindir. Hele Dedelik ateşten bir gömlek. Biz buna layık vasıflara sahip değiliz. O nedenle atamız, dedemiz yaptı ama biz yapamayız.” şeklinde görüş belirtiyorlar. Alan çalışmalarım sırasında dedelerin köylerindeki dedesoylu oranına ilişkin veriler de edinmeme karşın henüz bunları değerlendirmediğim için bu konuda bir şey söylemek için henüz erken diye düşünüyorum.

OCAK SİSTEMİ

Ocak, Anadolu halk inançlarında büyük yer tutar. Bunun eski geleneklerle bağlantılı olduğuna dair birçok araştırmacı görüş belirtmiştir. (Örn. Bk.: İnan 1995: 66-71) Ocak kültü, ateş kültü ile birlikte değerlendirilir. (Er 1998: 83-91) Ocak, sözcüğü eski metinlerde (İnan 1987: 638) ve daha sonraları “soy ve sülale” anlamında da kullanılagelmiştir. Bizim burada ele aldığımız ve “Ocak” olarak nitelendirilen terimle anlatılmak istenen Alevilerde dinsel hizmetleri gören Dedelerin aileleridir. Her Dede ailesi bir Ocağa dahildir. Onun temsil ettiği değerlere büyük kutsallık ve manevi güç atfedilir. Aleviler arasında da ocaklara karşı büyük bir saygı vardır. Ocaklarla ilgili olağanüstü birçok kerametlerin söz konusu olduğu olay (menkıbe) dilden dile aktarılır. (A. Yaman 1998b: 91-100) Ocaklar yani dede ailelerine mensup olmak bazı özel ayrıcalıkları da beraberinde getirmiştir. Öyle ki Dedeler arasında yaptığım araştırmalarda Dersim yöresinde aşiretler arası ve devlet/aşiretler arasındaki çatışmalar sırasında bile sadece ocakzade olanların silahsız dolaşabildikleri ifade edilmiştir. (17) Yine bazı ocaklara mensup dede aileleri hastaların başvuru merkezleri konumundaydılar. Mesela Tunceli Hozat Karaca Köyü’ndeki Sarı Saltıklı Dedeler böyle ailelerdendir. Çeşitli hastalıklar için bazı Ocaklara başvurulur. Ayrıca Clarke araştırmaları sırasında Ocakzade Dedelere ait mezarların da yeşil renkli bezler konulduğunu ve bunun da karizmatik soyu sembolize ettiğini ifade etmektedir. (Clarke 1999: 121) Birçok dedesoylu’nun mezarı da zaman içerisinde büyük ziyaretgâhlara dönüşmektedir. Mesela Malatya, Arguvan, Ballıkaya (Mezirme) Köyü’ndeki Vaylo Dede, Muş Varto İçmeler (Rakkasan) Köyü’ndeki Seyyid Nesemi Dede yakın zamanda yaşamış dedesoylulardır. Bu kişilerin soyları ve toplum üzerindeki nüfuzlarına binaen mezarları birer ziyarete dönüşmüş, türbe haline getirilmiş. Bu şekilde bu yerler sürekli ziyaret edilen, adak adanan, dilek dilenen mekânlar haline dönüşmüşler. Bu örnekleri Anadolu’nun birçok yerinde görmek olanaklıdır.

Genel olarak Alevi-Bektaşi topluluklar cemaat yapılanması bakımından dergâhlar ve ocaklara bağlıdırlar. Toplumsal planda dergâh ve ocak disiplini esastır. Bu organizasyon kutsal temellere dayanmaktadır çünkü bu ocakları oluşturmuş aileler keramet sahibi ululardan gelmektedir. Bu ulu kişiler aynı zamanda İslam Peygamberi’nin ve Ehlibeyt’inin soyuna dayanmaktadır. “Hak-Muhammed-Ali Yolu” olarak adlandırılan ve kutsanan bu yol, Ehlibeyt’e dayanan dede aileleri yani “Ocaklar” aracılığıyla yüzyıllardır süregelmektedir. Şapolyo’nun da ifade ettiği gibi “Kızılbaşlar’da ocak disiplini bir kutluluk arz etmektedir. Bu disiplinde bir Kızılbaş cemaatinin tesanüdünü vazifeli görmektedir. Kızılbaşlar bir sekt olarak mevcudiyetlerini devam ettirmektedirler…”(Şapolyo 1964: 267) Alevi Ocakları, Dede Garkın, Sarı Saltuk ve Hıdır Abdal gibi Alevi geleneğinin evlad-ı resul (seyyid) saydığı ve kutsal kabul ettiği din ulularının adlarını taşımaktadır. Ocaklar zaman içerisinde, bu kutsal dervişlerin soylarından gelenlerce kurumsal hale getirilmiş, bu soylardan gelenlere ocakzade (ocakoğlu) denmiş, dedelik görevinin ocakzade dedeler (seyyidler) tarafından yerine getirilmesi bir gelenek halini almıştır.(18) Ocaklar konusunda Prof. Boratav da şu bilgileri sunuyor: “…Hasan Dede Ocağı , Narlıdere Ocağı deyimlerinde görüldüğü gibi, Anadolu’daki Alevi-Kızılbaş topluluklarının, bölge bölge bağlı bulundukları kutlu merkezler; ocak bu deyimlerde, aynı zamanda, o yerlerde oturan tarikat ulularının soyu anlamına gelir; genel olarak bu ocakların önderlik görevi babadan oğula geçer; nitekim ocak ulusunun soyundan olan kimselere “ocakzade” derler “ (Boratav 1984: 113) Dedelik konusunda olduğu gibi, ocaklar konusunda da bilimsel araştırmalar yapılmadığından,(19) Türkiye’deki toplumsal ve dinsel ortamı anlamak bakımından çok büyük önem taşıyan bu konuların birçok yönleri karanlıkta kalmıştır. Ben burada ocaklar konusunda giriş niteliğinde de olsa bilgiler sunmaya çalışacağım. Çünkü bu konunun büyük ölçüde aydınlığa kavuşabilmesi için, Anadolu’da değişik yörelerde bulunan ocakları kapsayan alan araştırmalarının ve özellikle Dede ailelerinde varolan her türlü yazılı ve sözlü verilerin toplanması gerekmektedir. Bu bağlamda Dedelerde bulunan şecerelerin (20) ve diğer elyazma belgelerin günışığına çıkması da büyük önem taşımaktadır. Biz edinilecek yeni bilgiler doğrultusunda bu zamana kadar elde edilmiş bilgiler doğrultusunda sunduğumuz verilerde de düzeltmelere ve değişikliklere gidileceğine bunun da olağan olduğuna inanıyoruz.

İncelediğim kadarıyla hem kaynaklar ve hem de sözlü geleneğe göre Dede ocaklarına adlarını veren şahsiyetlerin bu konumlarını belirleyen üç önemli unsur vardır:

· Soy: Ocak Ulularının bazıları gerçekten soy yoluyla Hz. Ali’ye bağlanmaktadır. Şecerelere her ne kadar ihtiyatla yaklaşmak gerekse de bunların tümünün düzmece olduğunu iddia etmek de doğru değildir. Demek ki bazı ocak uluları gerçekten Hz. Ali soyundan gelen ocakzade bir soya mensupturlar.

· Keramet: Yine sözlü geleneğe ve şecerelerde yazılanlara göre bazı ocak uluları da olağanüstü güçlere sahip olmaları ve keramet göstermeleri nedeniyle ocak kurucusu olmuşlardır ki bazı Dedeler de onların soylarından gelmektedirler. Bu kerametler arasında ateşe hükmetme, zehir içme, duvarı yürütmek gibi kerametler sayılabilir.

· Hizmet: Bazı ocak uluları da Hacı Bektaş Veli dergâhında yaptıkları hizmetleri karşılığında Alevileri özellikle inanç ve ibadet konularında eğitmek üzere görevlendirmişlerdir. Menkıbelere göre Hacı Bektaş Veli, Sarı Saltuk, Seyit Cemal, Güvenç Abdal gibi bazı ocak ulularını Anadolu’ya Alevi taliplere dedelik yapmak üzere göndermiştir.

Burada ocakların özellikleri ve işlevleri konusuna geçmeden önce ocakların ne zaman ortaya çıkmış olabileceklerine ilişkin bilgiler de sunmak istiyorum. Bu konuda farklı Alevi-Bektaşi grupların mensup oldukları gelenek doğrultusunda tezleri savuna geldikleri bilinmektedir. Dedebabalar, Çelebiler, Ocakzade Dedeler, Babalar ve Dikme Dedeler farklı görüşler ileri sürmektedirler. Bu tezleri genel olarak şu şekilde özetlemek olanaklıdır:

Alevi Ocakları Hacı Bektaş Veli zamanında ortaya çıktı.

Alevi Ocakları Hacı Bektaş Veli’den önce vardı. Hz. Ali’nin soyundan gelen ailelerce oluşturuldu.

Alevi Ocakları Şah İsmail’den sonra ortaya çıktı.

Anadolu’ya gelen kabilelerin dinsel/siyasal lideri türkmen babaları Ocakzade Dede ailelerini oluşturdular.

Kızılbaş Alevi Ocaklarını daha önceki çalışmalarımızda işlevlerine göre şu şekilde sınıflandırmıştık: A-Mürşid Ocakları, B-Pir Ocakları, C-Rehber Ocakları, D-Düşkün Ocakları. Ancak bu sınıflandırma Ocakların yapılanması bakımından yanlış anlamalara yol açabilir gözüküyor. Burada buna kısaca değinmek istiyorum. Bu burada “El ele, el Hakk’a Sistemi” açıklanırken örneklerle sunulacaktır. Bir kez sistemin doğası gereği herhangi bir ocağa bu mürşid ocağıdır diyebilmek olanaklı gözükmüyor. Çünkü o ocağın da bir mürşidi yani bağlı olduğu ocak bulunuyor. Bu aynı şekilde rehber ve pir ocakları derken de geçerli. Düşkünlük meselesine gelince bu da tartışmalı bir konu. Düşkünlerle ilgili uygulama şu şekilde. Her ocak kendi içerisinde düşkün meselesini zaten halledebiliyor. Ancak herkesin bildiği üzere düşkün ocağı olarak adlandırılan bir tek ocak Hıdır Abdal Ocağı. Eskiden Dersim olarak adlandırılan bu büyük Alevi yerleşim alanlarının da yegane makamdır. Bazı kaynakların(21) ve Hıdır Abdal Sultan’ın ziyaretgâhının bulunduğu Ocak Köyü’ndeki yaşlı dedelerin açıkladığına göre Hıdır Abdal Ocağı Dedeleri bu görevi Hacı Bektaş Dergahı’nı temsil eden Çelebilere vekaleten yapmaktadırlar. Yani asıl düşkünlük makamı bütün ocakları Serçeşmesi olan Hacı Bektaş Dergahı olmakta ancak bu sanırım ulaşım ve iletişim sorununu ortadan kaldırmak amacıyla Hıdır Abdal Ocağı’na vekaleten verilmiş görülmektedir.

Ocakları örgütlenme bakımından şu şekilde sınıflandırabiliriz: A-Bağımsız Ocaklar B-Hacı Bektaş Çelebilerine Bağlı Ocaklar. Yine ocakları uygulamadan kaynaklanan farklılıklara göre şu şekilde sınıflandırabiliriz: A-Erkânlı Ocaklar B-Pençeli Ocaklar

Bazı araştırmacılara göre Şah İsmail’in Yavuz karşısında yenilgiye uğraması ve bunun sonucunda Safeviler’in Anadolu’daki nüfuzunun zayıflaması Hacı Bektaş Dergâhı’nın Alevi Ocakları karşısındaki durumunu güçlendirmiştir. Çelebiler’in, Anadolu’daki ocakzade Aleviler üzerindeki nüfuzlarını artırmaları Çelebi Ahmed Cemaleddin Efendi (1862-1921) zamanında gerçekleşmiş, ocaklara bağlı Aleviler üzerinde Hacı Bektaş Dergahı çelebilerinin nüfuzlarını arttırmak isteyen A. Cemaleddin Efendi: “…Anadolu’nun en uzak yerlerine kadar adamlar göndererek Hacı Bektaş ocağının ser-çeşme olduğunu, o ocağa görülmeden talip gören dedelerin yolsuz bulunduklarını, erkân, tarîk, evliya, zülfikar ve serdeste gibi adlar ile anılan sopanın yezitlik alameti bulunduğu…” propagandasını (22) yaptırmıştı ve I. Dünya Savaşı için asker toplamak amacıyla Tunceli’ye kadar giden Cemaleddin Efendi kimi ocakları ve Alevi topluluklarını çelebilere bağlamayı başarmıştır. Çelebilere bağlananlara dönük, ocaklara bağlı kalmayı sürdürenlere purut da denilmektedir. (Gölpınarlı 1993: 790, 794-795) Ayrıca Çelebilere bağlı ocakların dedeleri ve Çelebilerin Alevi köylerine gönderdikleri vekilleri cem törenlerinde tarîk (erkân) yerine ellerini kullandıklarından pençeli olarak da adlandırılmaktadır. Bu pençe-tarîk ikiliği o günlerin bir bakiyesi olarak bugün bile sürmektedir ve dedeler arasında tartışma konusudur.

Değişik bölgelerde bulunan ocakların dinsel törenlerdeki uygulamalarında ve izledikleri esaslarda da farklılıklar bulunmaktadır. Örneğin Alevi tahtacıların bağlı bulundukları İzmir Narlıdere ve Aydın Reşadiye’de Emirbeyliler ve Yanyatırlılar olmak üzere iki dede ocakları vardır. Bu dede ocaklarının üstünde veya altında başka ocaklar yoktur.(A. Yılmaz 1948: 17; Yetişen 1987) Ocaklar şeklindeki bu örgütlenme Anadolu’nun birbirinden çok uzak bölgelerinde yaşayan Aleviler arasında iletişimi de sağlayan yegâne araçtır ve bu işlevini ocakzade dedeler aracılığıyla yerine getirmiştir. Alevi ocaklarının değişik bölgelerde yaşayan topluluklar üzerinde farklı nüfuz alanları bulunmaktadır. Ocakzade dedeler kendilerine bağlı bölgeler ve köyler dışındaki yerlerde faaliyette bulunmazlar. Taliplerde de böyledir yani, babası hangi ocağın talibiyse, ya da hangi ocaktan ise, o da mutlaka o ocağın talibi olurdu. Her ocak belli nüfuz alanlarına sahiptir. Ancak çeşitli nedenlerle bağlı bulundukları ocak ve dedeleri bulunmayan Alevilerin başka ocakzade dedelere bağlandıklarına da rastlanmaktadır.

Shankland’ın Dede aileleri ile talipleri aynı köyden gelmektedir şeklindeki düşüncesi doğru değildir. (Shankland 1999: 322) Ocakları oluşturan Dede aileleri ve onların talipleri aynı köy içerisinde bulunabilecekleri gibi uzak yerlerde de bulunabilmektedir. Dedeler bu bakımdan hizmetlerini taliplerine gitmek suretiyle yerine getirirler ve bundan dolayı Grothe gibi araştırmacılarca gezici (peripatetic) olarak nitelenmişlerdir. (Bk.: Hasluck 1929: 148) Bence bu deyim Dedelerin geleneksel işlevlerine oldukça uygun gelmektedir.

ALEVİ OCAKLARINDA HİYERARŞİK YAPI VE KÖKENLERİ

Aslına bakılırsa Alevi Ocakları arasında ayrım gözetilmez ve bu da Aleviler arasında “Eri erden seçen kördür.” denilerek ifade edilir. Ancak buna karşın “El ele el Hakk’a Sistemi” çerçevesinde Ocakların arasında mürşitlik, pirlik ve rehberlik bağı vardır. Her Dede ailesi bu şekilde kendini bağlı saydığı Dede ailesinin talibi, müridi sayılır. Bu da doğal olarak hiyerarşik bir durum ortaya çıkarmaktadır. Bu hiyerarşik yapılanmanın kökeni hala tam olarak açıklığa kavuşmamıştır. Ocakların bir bölümü, başka ocaklara bağlıdır. Bağlı olunan ocak mürşid ocağı, bağlı olan ocak ise pir ocağı olarak, yine rehberlik de bir başka ocağın hizmeti olarak paylaşılır. Bu görev paylaşımı “El ele El Hakk’a Sistemi”’nin doğal bir sonucudur. Bu görevler farklı ocaklar arasında olabildiği gibi, aynı ocak içerisinde farklı dede ailelerince de üstlenilebilmektedir. Örnek vermek gerekirse İmam Musa-i Kazım Ocağı’ndan Ahmet Karanfil Dede “Pîrimiz Baba Mansur, mürşidimiz Ağuiçen Ocağıdır.” diyor. Buna karşın Mürşitlik, pirlik ve rehberliği aynı ocak içinde paylaşanlara da rastlıyoruz alan araştırmalarımız sırasında. Talip sayısı, sahip olunan yetkiler ve nüfuzları da hiyerarşik bir görünüme yol açıyor. Ocakzadeler arasında bu konuda tartışmalar yaşanıyor. Sahip olunan talip sayısı, şecereler, Yol bilgileri gibi unsurlar üstünlük gerekçeleri olarak sıralanıyor. Biz bu hiyerarşik yapılanmanın kökenine dair şu varsayımları ileri sürebiliriz:

1- Bu durum bazı ocakların eski oluşlarıyla ilgilidir.

2- Bazı ocakların nüfuzlu oluşuyla, nüfuz bölgeleri ve taliplerinin fazla oluşuyla ilgilidir.

3- Özellikle XVI. yüzyıldan itibaren heterodoks Alevi zümrelerin zaman zaman merkezi idare ile yaşadıkları sürtüşmeler sonucunda gerçekleşen göçler ve sürgünlerle ilgilidir. (Barkan 1953: 228) Bu göçler ve sürgünler sonucunda kimi ocaklara mensup dede ailelerinin göçmeleri ve gittikleri yerde başka adlar altında ocakların ortaya çıkması, ancak bazılarının önceki ocaklarına kendilerini bağlı saymaları kuvvetle muhtemeldir. Bazı yerlerdeki Mürşid ocağı, pir ocağı, rehber ocağı gibi kavramların da bu şekilde ortaya çıktığı söylenebilir. (Yaman 1996: 59-60)

Her ocağın kendi içinde ve ocaklar arasında varolan hiyerarşik yapı “El ele, el Hakk’a” anlayışının bir sonucudur. Her ocak kendi içinde mürşid, pir ve rehber ocakları şeklinde dede aileleri arasında bir görev bölümüne gitmiş, ocaklar ise yine kendi aralarında mürşid, pir ve rehber ocakları olmak üzere görev bölüşümüne Bu yapılanmayı birer örnekle açıklamaya çalışalım: Baba Mansur Ocağı dedeleri taliplerinin hizmetlerini görmek üzere kendi aralarında mürşitlik, pirlik ve rehberlik görevleri paylaşmışlardır. Dedelik kurumunun bu üçlü görev dağılımı birbirinin olmazsa olmaz koşuludur. Bu görev dağılımı birbirini tamamlayan işlevler yerine getirir. Herhangi birindeki aksama mekanizmanın bozulmasına ve birtakım sosyal olumsuzluklara yol açar. Kaldı ki dede-talip hiyerarşisi de birbiriyle sıkı ilişki içerisindedir. Bir Şeyh Hasan Ocağı dedesi (23) bunu şu şekilde anlatmıştır: “…Esas yol uludur. Dede ile talibin arasındaki fark et ile tırnak gibidir. Biri ikrardır, biri imandır. Gözcü talip pirini ateşten geri alır. O onu var eder, o onu var eder. Şimdi ikrar nerede iman oradadır. İman nerede ikrar oradadır… ”Aynı dede ocakların birbirlerine olan bağlılığı konusunda ise şu açıklamayı yaptı: “Sarı Saltık’ın mürşidi Ağuiçen’dir. Sarı Saltık da Derviş Cemal’in mürşididir. Yani birbirine bağlıdırlar. Hacı Kureyş’in mürşidi Baba Mansur’dur. Baba Mansurluların mürşidi de Ulu Şeyh Ahmed Dede evladıdır. Yani “El ele, el Hakka” birbirine bağlıdırlar.” Elazığ Sün Köyü’nde görüştüğümüz (24) Ağuiçenli Ahmet Mutluay Dede Ocakların birbirlerine bağlı olması konusunu “Derviş Cemaller Kureyşan’a, Kureyşanlılar Baba Mansurlara, Baba Mansurlular Seyyit Sabun’a; Seyit Sabunlular Şıh Ahmet Dede’ye; Şıh Ahmet Dedeler de Ağuiçene bağlıdırlar. Koca Seyyidin elinde olan ocaklar, Kara Donlu Can Baba bizim müridimizdir. Koca Keşker de bizim müridimiz…” şeklinde açıklamıştır. Yine Ankara’da görüştüğüm bir Garip Musalı dede, pirlerinin Hıdır Abdal Ocağı olduğunu ifade etmiştir. Ancak değişik yörelerde Alevilerin diğer uygulamalarında olduğu gibi bu “El ele, el Hakk’a” sisteminin uygulanışı konusunda da bir homojenlikten söz etmek olanaklı değildir. Ancak zaman içerisinde elde edilecek yeni kaynaklar üzerinde yapılacak çalışmalar ve alan çalışmaları ile Anadolu’daki Ocak Sistemi’ne ilişkin daha kapsamlı veriler sunulabileceğine inanıyoruz.(25)

Bir kısım ocaklar ise Hacı Bektaş Çelebilerine (Dedegan kolu=Ulusoy ailesi) bağlıdır. Örneğin Güvenç Abdal Ocağı gibi. Hacı Bektaş Çelebisinden her yıl icazet almak suretiyle dede görevlendirilirdi. İcazet almayan dedelik yapamaz, Çelebi gerektiğinde atadığı bu dedeyi değiştirebilirdi. İcazetname adlı belgede dedenin talipleri dedenin talipleri irşadla görevlendirildiği, Hacı Bektaş Çelebisinin mühürüyle birlikte yeralırdı. Bu konuda EK 2 bölümünde iki örnek sunuyorum. (Ulusoy 1986: 194, 255-256; Ayrıca bk Gürses 1964: 13 )

Alevi ocaklarına ilişkin genel bilgileri sunduktan sonra, bu ocakların bazılarına ilişkin genel bilgiler sunabiliriz. Bunların bir bölümünü geçtiğimiz yıllarda bizzat ziyaret ettim. Ocakların bazılarına ilişkin elde ettiğim yazılı kaynaklardaki ve alanda elde ettiğim verileri henüz tam anlamıyla değerlendiremediğimden bütün ocaklara ilişkin kapsamlı açıklamaları ileride yayınlanacak olan çalışmamda bilim dünyasına sunacağım. Bu bildirimin ekler bölümünde Alevi Ocaklarına ilişkin karma bir liste sunacağız. Bu liste Gloria Clarke, Cem Vakfı Dedeler Toplantıları ve benim alan çalışmalarıma dayanmaktadır. Bu listede yer alan ocakların bazıları değişik adlarla anılmaktadır ki, bunlar bildirimin boyutlarını aşması nedeniyle verilmemiştir.

OCAKLAR VE SÖZLÜ GELENEK (ORAL TRADİTİON)/ YAZILI KAYNAKLAR

Sosyal Organizasyonunun doğal bir sonucu olarak kapalı bir cemaat yapısı gösteren Alevi topluluklarda sözlü gelenek önemli rol oynamıştır. Ayrıca günümüze ulaşan yazılı kaynaklarda mevcuttur. Bu dışa kapalılık bilginin kutsallaşması ve belli ellerde toplanmasını beraberinde getirmiştir. Bilginin Ocaklardan gelen Dede ailelerinin elinde bulunması onlara önemli bir ayrıcalık vermektedir. Kişinin o topluluk içinde doğmasıyla başlayan ve Dedeye ve içinde yaşanılan çevreye dayalı bu toplumsallaşma titizlikle korunmuştur. Öyle ki o toplumun dışına çıkıp yabancı bir muhitte kalan bir Alevi geriye döndüğünde Cem’de Dedenin ve cemaatin huzurunda sorgudan geçirilir. Bir anlamda temizlenir. (26) Ancak bu şekilde o topluluğa yeniden dahil olabilir.

Alevilerde varolan sınırlı sayıda kaynak bugün hala en çok Alevi Ocaklarında bulunmaktadır. Bunlar arasında Buyruklar, Cönkler, Cenk Kitapları, Vilayetname, Makalat, Faziletname ve şecereler sayılabilir. Şecerelerde önemli veriler bulunuyor bunlar hem halkbilim hem de tarih alanında gerekli kritiği yapılarak kullanılabilir. Bunu Köprülü daha önce “Vilayetname” için yaptığını ifade etmişti. (Köprülü 1995: 9) Şecerelerde kim hangi Ocağa, hangi aşiret bağlı, o Ocağın önderleri kimlerdir gibi birçok bilgiler yer alıyor ve bunların toplanıp değerlendirilmesi ile birçok konu aydınlatılabilir kanısındayım.

Bir diğer önemli nokta da Ocakların başka bir deyişle ocak mensubu Dede ailelerinin sözlü geleneği en iyi yaşatan ve aktaran roller üstlenmeleridir. Alevi tarih, inanç ve kültürü yüzyıllar boyunca bu Ocaklar içinde yaşatılmışlardır. Dedeler saz eşliğinde söyledikleri deyişlerle de olsa birçok geleneksel veriyi bugüne taşımışlardır. Müzik de bu aktarım işinde çok önemli işlevler üstlenmiştir. (Bu konuda bk: Clarke 1998)

GÜNÜMÜZDEKİ DURUMA GENEL BİR BAKIŞ

Hem benim yaptığım alan araştırmalarında hem de diğer alan çalışmalarında görülmektedir ki Ocak sistemi ve Dedelik Kurumu artık eskiden olduğu gibi kırsal yapıdaki gibi işlememektedir. Kentlere yerleşme süreci hem yurtiçinde hem de yurtdışına doğru yoğun nüfus hareketlerine yol açmış. Ocak sisteminin çökmesine yol açmış, Dede-talip ilişkileri parçalanmıştır.(27) Özellikle 1980’lerle başlayan yeniden canlanma süreci Dedelik Kurumu’nu yeniden gündeme getirmiş ve yapılmaya başlanan Cemevlerinde Dedeler görevledirilmeye onlardan yardım istenmeye başlanmıştır. Ancak Dedelerin bu yeniden dönüşü hiç şüphesiz çok daha farklı bir statüyle olmaktadır. Kırsal yapının çok yetkili, işlevli Ocak Sistemi artık yoktur ve Dedeler sadece dinsel hizmetlerin görülmesinde yararlanılan, maaşlı ve çalışıp çalışamayacağı, bulunduğu Cemevinin yöneticilerine bağlı görevliler durumuna gelmişlerdir. Bu süreç çok karmaşıktır ve kentlere göçlerle birlikte yaşanan bu sürecin çok iyi analiz edilmesi gerekmektedir.(28)

BAZI OCAKLAR HAKKINDA GENEL BİLGİLER (29)

AĞU İÇEN OCAĞI (KARA DONLU CAN BABA)

Tunceli ili Pertek ilçesinde bulunan Karabakır (Bargini)(30) Köyü’ndedir. Ağuiçen Ocağı’na gelenler arasında daha çok çocuğu olmayanlar yer alır, türbede kalarak kurban keserler. Kendilerini Ağuiçenli olarak nitelendiren dede ocakları Mir Seyyit, Köse Seyyit, Seyyit Mençek, Koca Seyyit olmak üzere dört koldur. (Ali Kemali 1932: 192) Ağuiçen’in menkıbelerine ilişkin hem Ali Kemali, hem Nazmi Sevgen ve hem de Nuri Dersimi de bazı bilgiler bulunmaktadır. (Uluğ 1939a: 89; 1939b 33; Ali Kemali 1932: 184; Dersimi 1997: 117-118) Tunceli’de bulunan ve Ağuiçen olarak adlandırılan evliya Seyyid Mençek olarak da bilinir.(31) Elazığ’ın Sün Köyü’ndeki eren ise Koca Seyyid’dir. Ağuiçen’in bir diğer yaygın adı da Kara Donlu Can Baba’dır. Hem Elazığ, Sün Köyü ve hem de Tunceli Hozat Karabakır köyü’nde bu konuda yaşlılarla görüştüm. Anlatılanlar kapsamlı olduğundan burada en genel bilgilere değinmekle yetiniyorum. Ağuiçen Ocağı’ndan dedeler ağırlıkla Elazığ, Erzincan ve Tunceli’de bulunurlar. Sivas Karakeban yakınlarında bulunan Alevi Ocak Ulularından Kara Pirbad’da Kara Donlu Can Baba olarak adlandırıldığından bazı araştırmacılar bu iki evliyayı karıştırmaktadırlar. (Birdoğan 1992: 149)

ALİ ABBAS OCAĞI

Sözlü geleneğe göre Hazreti Abbas neslindendir. Ali Abbas Ocağı dedeleri Özellikle Erzincan ve Tunceli yörelerine dağılmışlardır. (Ali Kemali 1932: 193) Bazı dedeler Ali Abbas ve Celal Abbas Ocaklarının aynı ocağı nitelediğini ifade ederler.

ALİ BABA OCAĞI

Bu ocağa adını veren evliyanın türbesi Sivas Ali Baba mahallesinde bulunmaktadır.(Clarke 203-208) Bu ocağın Sivas yöresinde talipleri bulunmaktadır.

ALİYYÜL ŞAZELİ/MOLLA YAKUP OCAĞI

Molla Yakup evlatları, dedelerinin soyunu Hz. Şazeli’ye dayandırdıklarından bu ocak soyu hem Aliyyül Şazeli ve hem de Molla Yakup Ocağı olarak adlandırılmaktadır. (Özen 1997: 107) Ayrıca halk arasında Şeyh Şazeli Sultan (Kahveci) Ocağı olarak da bilinir. Bu ocağın merkezi ve Molla Yakup’un türbesi Sivas Kangal ilçesi, Yellice Köyü’nde bulunmaktadır. Molla Yakup’a ilişkin birçok menkıbe yüzyıllardır anlatılmaktadır. Bu Ocağa bağlı talipler daha çok Divriği ve Kangal yörelerinde toplanmıştır. Gökçeoğulları ailesi bu ocaktandır ve kendilerinde bu ocağa ait birçok belge bulunmaktadır. Bildiğim kadarıyla bu aileden Yesari Bey bunların yeni Türkçe’ye kazandırılması için oldukça duyarlı şekilde çalışmaktadır.(32)

BABA MANSUR OCAĞI

Tunceli ili Mazgirt ilçesinin doğusunda Darıkent (Muhundi) Bucağı’nda ünlü Alevi evliyalarından Baba Mansur’un yürüttüğüne inanılan bir duvar bulunur.(33) Muhundi orada bulunan bu ziyaretin anısı nedeniyle Dersim ve çevresinin en ünlü ziyaretgâhlarındandır. Ali Kemali’ye göre Baba Mansur Dedeleri seyyidlerdendir, kolları yoktur, üç büyük kabiledir. Bir kabilesi Mazgirt kazasının Darıkent (Muhundi) bucağında, İkincisi Pülümür’ün Tahti ve üçüncüsü yine Pülümür’ün Gersinot köylerinde bulunur. Gersinot’ta oturanlara Şahverdi Evladı derler ki, Sivas ve Koçgiri aşiretinin seyyitleridir. (Ali Kemali 1932: 193) Bu seyyitler ayrıca Erzincan’ın Kısmikör ve Erdene, Pülümür’ün Seyyitler Kapiri ve Tahsini köylerinde bulunurlar. Mazgirt kazasında da vardır. (Ali Kemali 1932: 184) Bir araştırmada Tunceli Pülümür Yeldeğen Bucağı’nda Şah Mansur’un evlatlarının türbesinin ve Sivas Zara Kızılkale Köyü’nde de Baba Mansurluların bulunduğu ifade edilmiştir. (Clarke 1998: 205)(34) Baba Mansur’un Horasan’dan geldiğine inanılır. Halk Cuma akşamları buraya toplanır, kurbanlar keser, cem yaparlardı. Baba Mansur’un yüzyıllardır dilden dile dolaşan menkıbelerinin en bilineni şu şekildedir: Bir de Baba Kureyş (Hacı Kureyş) varmış. Bir gün vahşi bir ayıya binmiş ve bileğine de bir yılan dolamış, onunla ayıyı kamçılayarak yürütmüş. O sırada duvar yapmakta olan Baba Mansur ise bu duvara binerek Baba Kureyş’e doğru yürümüş. Kureyş Baba bu mucize karşısında hayran olarak “Sen taş duvara can verdin.” diyerek, Baba Mansur’un eline sarılıp öpmüş. Baba Kureyş Ocağı’nın talipleri, Kureyş Baba’nın Baba Mansur’a bağlılığı üzere, Baba Mansur Ocağı’nın da müritleridir. Yüzyıllardır Kureyşan Ocağı Dedeleri’nin mürşidleri de Baba Mansurlu Dedeler olmuştur. Pir ve seyitleriyle birlikte Koçgiri ve Hiran aşiretleri de Baba Mansur Ocağı’na bağlıdırlar. (Ayrıca bk: Uluğ 1939 1939a: 83; 1939b: 34; Dersimi 1997: 140-141.)

Ayrıca Baba Mansur Ocağı’ndan Ali Düzgün Dede’den edindiğim bilgilere göre Baba Mansur Dedeleri, Kureyşanlar, Şavalanlar, Arelliler, Gaboranlılar, Butkanlılar Aşiretlerine Dedelik ve Lolanlılar, Çarekanlılar ve diğer aşiretlere de mürşidlik yapmaktadırlar. Bu ocağın dedelerinin de bağlı olduğu Baba Mansurlu dede ailesi Baba Mansur’un duvarı yürüttüğü duvarın yanında bulunan evin sahibidirler ve ziyaretle bu aile ilgilenmektedir. Hem İstanbul’da hem Tunceli’de bu ocaktan dedesoylularla görüstüm. Darıkentteki ocağı da ziyaret ettim. Yine Darıkent yakınlarında bulunan Şöbek, Lödek, Küpük Köylerinde de Baba Mansurlu seyyid aileleri vardır. Bir bölümü çeşitli nedenlerle Tunceli dışındadırlar ve özellikle de Sivas’ta yoğunlaşmışlardır.

BATTAL GAZİ OCAĞI

Bilindiği üzere Seyyid Battal Gazi’nin Eskişehir’de türbesi ve büyük bir dergâhı bulunmaktadır. Battal Gazi Ocağı’ndan Dedeler hem Eskişehir’de hem de Amasya’da bulunmaktadırlar. Amasya Merzifon, Sarı Köyü, Oymaağaç Köyü, Balgöze (Emert) Köyü ve Merzifon’daki Tekke mahallesinde bu soydan dedeler bulunmaktadır.

BOSTANKOLU HASAN HALİFE OCAĞI

Bostankulu Ocağı Dedeleri genellikle Tokat’ta bulunurlar. Bostankulu Hasan Halife keramet göstermiş, Hacı Bektaş Veli Dergâhı’nda kazan kaynatmış, hizmet etmiş ve kendisine bu görev verilmiş. Bu ocağın talipleri Yozgat Çorum ve Tokat havalisinde bulunmaktadır.

CELAL ABBAS OCAĞI

Ali Abbas Ocağı ile aynı ocak olduğu söylenir.(35) Bu ocak ulusu hem Ali Abbas hem Celal Abbas olarak aynı kişi olabilir veya iki farklı kişi olup aynı aileden gelebilirler. Celal Abbas Ocağı Dedeleri Tunceli Ovacık’ta da bulunurlar. (Kaya 1995: 99) Ancak Erzincan ve Elazığ yörelerinde de bu soydan ocakzadelere rastlamak olanaklıdır.

CEMAL ABDAL OCAĞI

Cemal Abdal Ocağı Elazığ Karakoçan’da Madran ile Delikan Köylerinin arasında bulunmaktadır. İki türbe vardır. Büyük Cemal Abdal ve Küçük Cemal Abdal türbeleri. Şadılı Aşireti’nin bir bölümü bu ocağın talipleridir. Cemal Abdal Ocağı Dedelerinin mürşidleri ise Ağuiçen Ocağı Dedeleridir. Tunceli ili Mazgirt ilçesi’nde bulunan Kızılkale Köyü’nde de bu ocağa mensup Dede aileleri bulunur. Cemal Abdal, Derviş Cemal ve Seyyid Nuri Cemaleddin’in aynı kişi olduğu ifade edilmektedir. Bu konu tam açıklığa kavuşuncaya kadar ben bunları ayrı Ocaklar şeklinde değerlendirme yanlısıyım.

DERVİŞ CEMAL/SEYİT CEMAL OCAĞI

Tunceli ili Hozat ilçesine iki saat uzaklıkta Seyit Cemaller (Derviş Cemal) Köyü’ne adını veren ziyaretgâhtır. Erzincan’ın Tercan ilçesinin otuz kilometre güneybatısındaki Bulmuş Köyü’nde ve yine Erzincan Tercan’a bağlı Zorum Köyü’nde de Derviş Cemal Ocağı Dedeleri ve ziyaretler bulunurdu. İnanışa göre Derviş Cemal’in oturduğu köy kuru bir meşelik iken yemyeşil bir yere dönüşmüştür. Bir başka rivayete göre de Derviş Cemal Hacı Bektaş Dergâhı’nda hizmet görmüş erenlerdendi. Hatta bu konuyu Derviş Cemalli dedeler sürekli anlatırlar. Ali Kemali’nin verdiği bilgilere göre Şeyh Hasan koluna mensup aşiretler Derviş Cemal Ocağı talipleridir. (Bak Ali Kemali 1932: 185)

EMİROĞULLARI/EMİRBEYLİ/HACI EMİRLİ OCAĞI

Alevi Tahtacıların iki ocağından biridir. Dedeleri Aydın Reşadiye’de bulunurlar. (Yılmaz 1948:17; Şapolyo 1964: 257, 289) Yörükan’a göre Hacı Emirli Ocağı’na bağlı Tahtacı Oymakları, Şehepli, Kabakçı ve Aydınlı Oymakları’dır. Bu oymak Tahtacıları Aydın, İzmir, Adana, Denizli yörelerinde bulunmaktadırlar. (Yörükan 1998: 202-203)

GARİP MUSA OCAĞI

Sivas Divriği Güneş Köyü yakınında türbe ve tekkesi vardır.(Clarke 1998 ; Özen 1997: 58) Türbenin yakınında kutsal bir ziyaret haline gelmiş olan ardıç ağacı vardır.(36) Garip Musalı dedesoyluların bir bölümü de Kars’ta bulunmaktadır. Bu ocaktan Musa Karakaş ve Kutluay Erdoğan’ın Ocaklarına ilişkin bilgi ve belgelerin günışığına yönelik çalışmaları oldukça yararlı olmaktadır.

GÖZÜ KIZIL OCAĞI

Gaziantep’te varolan Gözü Kızıl Camisi’ne (Clarke 1998: 203-208) adını veren evliyanın, Gözü Kızıl Ocağı’nın dayandığı ve Vilayetnamede adı geçen evliya ile aynı olup olmadığını bilemiyoruz. Ayrıca Şarkışla Karpınar Köyü’nde de(Kum 1957:1518n) bu ocak mensupları varmış.

HACIM SULTAN OCAĞI

Hacım Sultan’ın Uşak’ta Hacım bucağının Susuz mevkiinde türbesi bulunuyor. (Clarke 203-208) Hacım Sultan Ocağı Dedelerinin varolduğunu çeşitli sözlü verilerden duydum ancak nerede bulunduklarına ilişkin bilgiyi derlediğim bilgilerin çözümünden sonra sunacağım.

HIDIR ABDAL OCAĞI

Hıdır Abdal Sultan, Gözcü Karaca Ahmet Sultan’ın oğludur. Türbesi Erzincan, Kemaliye Ocak Köyü’nde bulunmaktadır. Hem sözlü hem yazılı kaynaklara göre (Sevgen 1946; Dersimi 1997: 144) Hıdır Abdal Ocağı Dedeleri yüzyıllardır Hacı Bektaş Dergahı’na vekaleten Düşkün Ocağı olarak işlev görmüşlerdir. Özellikle Malatya, Erzincan ve Tunceli yörelerinden talipler Hıdır Abdal Sultan’ın türbesinin bulunduğu bu yere akın akın gelirler. Eskiden düşkünlük konularında başvuru makamı olan Hıdır Abdal Ocağı dedelerinin bu işlevi bugün artık geçmişte yaşanmış bir konu olmaktan öteye geçmiyecektir. Şimdi Hıdır Abdal’ın anısına her Ağustos’un ilk Pazar günü onbinlerce kişinin katıldığı büyük bir etkinlik düzenlenmektedir. Hıdır Abdal Ocağı’na mensup dedeler Ocak Köyü’nde 12 ailedir. Bunların dışındaki Ocaklılar talip soylu ailelere mensupturlar. Hıdır Abdal Ocağı’ndan dedesoylular Erzincan ve Sivas Divriği’nin (Mesela Höbek Köyü) çeşitli köylerinde de bulunmaktadırlar. Hıdır Abdal Ocağı’na bağlı talipler de Malatya, Erzincan ve Sivas yörelerinde bulunmaktadır. Bazı Garip Musalı dedesoylulardan dinlediğime göre de Hıdır Abdallı dedeler, Garip Musalı dedelere pirlik yapıyorlarmış.

HUBYAR OCAĞI

Hubyar Sultan’ın türbesi, Tokat’ın Almus İlçesi, Hubyar Tekke Köyü’nde bulunmaktadır. Hubyarlı Dedelerin kimisi onun İmam Rıza soyundan (37) kimi de İmam Musa Kazım soyundan olduğunu ve mürşidinin de Üryan Hızır olduğunu ifade ediyorlar. Yine Hubyar Sultan’ı, Hoca Ahmet Yesevi’nin okuttuğuna inanılıyor. Hubyar’ın dört oğlu varmış Mustafa Abdal, Himmet Abdal, Behzad Abdal, Hasan Abdal. Özellikle Tokat yöresinde Hubyarlı talipler yoğundur. Hubyar Sultan’a ilişkin bilgilerin yazılı olmaktan çok sözlü geleneğe dayanması ve varolan kısıtlı kaynakların da bazı kişilerce bilim dünyasından gizlenmesi ne yazık ki bazı bilgilerde karmaşaya yol açmaktadır. Üzülerek ifade etmek istiyorum ki bazı kişilerin bencilliği çok köklü bir Alevi Ocağı’na ilişkin bilgilerin ortaya çıkmasını ne yazık ki engellemektedir.(38)

HÜSEYİN ABDAL OCAĞI

Hüseyin Abdal’ın türbesi Sivas Divriği İlçesindeki Aşudu Tekke (Güvenkaya) köyünde bulunmaktadır. (Özen 1997: 121) Karakesici Hüseyin Abdal olarak da adlandırılır. Bu Ocaktan dedesoylulara göre Karakesici Hüseyin Abdal Horasan’dan gelerek Hacı Bektaş Dergahı’nda hizmet etmiş. Sonra Aşudu Tekke (Güvenkaya) köyüne yerleşmiş burada halkı irşat etmiş ve burada Hakka yürümüştür.

İMAM MUSA-İ KAZIM OCAĞI

Dedelerden elde ettiğim bilgilere göre Elazığ, Baskil, Kumlutarla (Adaf) Köyü’nde, Erzurum, Tekman, Mir Seyid ve Erduran Köyleri’nde bu soydan dedeler var. Yine İmam Musa-i Kazım Ocağı talipleri de Tunceli ve Erzurum’da bulunuyorlar.

İMAM ZEYNEL ABİDİN OCAĞI

İmam Zeynel Abidin veya dedelerinin bulunduğu yer olan Kuyudere (Mineyik) Köyü’nün eski adı nedeniyle Mineyik Ocağı olarak da bilinir. İmam Zeynel Abidin Ocağı’ndan bazı dedeler bütün ocaklara mürşid olduklarını ileri sürerler. Diğer ocaklar gibi onların da mürşid olduğu ocaklar vardır. Ancak bütün ocakların mürşidi olduklarına dair bir uygulama olmamıştır. Bu ocaktan hala otantik dedeler bulunmaktadır.

KARA PİRBAD OCAĞI

Daha önce de belirttiğimiz üzere Kara Pirbad’da Karadonlu Can Baba diye adlandırılmaktadır. Kara Pirbat ziyareti Sivas’ın Divriği ilçesi, Karakeban Bucağı, Ömerli Köyü’ndedir. 22 Ekim 1999’da burayı ziyaret ederek bilgi topladık. Köyde bulunan yaşlıların anlattığına göre Kara Pirbad, Hacı Bektaş Veli tarafından Anadolu’da İslamiyet’i yaymakla görevlendirilmiş bir erendir. Son on onbeş yıldır da eski dedeler olmadığından köyde cem de yapılmamış.

KAYGUSUZ ABDAL OCAĞI

Kaygusuz Abdal’ın Dergâhı Mısır Kahire Makattam tepesinde bulunuyor. Bu soydan hala ocakzadeler var. Bunların bazılarıyla Gaziantep’te görüştüm, ancak onlar Dedelik yapmıyorlardı.

KEÇECİ BABA OCAĞI

Keçeci Baba’nın türbesi Tokat Erbaa’ya yaklaşık30 km. uzaklıkta bulunan Keçeci Köyü’ndedir. Keçeci Ahi Baba olarak da bilinir. Keçeci Köyü’nde herkes ocakzadedir. Talipleri de Tokat ve Amasya yörelerindedir.

KOCA LEŞKER OCAĞI

Koca Leşker’in ziyaretgâhı Erzincan’ın Bağıştaş İstasyonu yakınlarında ve Fırat’ın yakınındadır. Türbenin yakınında oldukça eski mezarların bulunduğu bir mezarlık bulunmaktadır. Ayrıca buraya kurban ve lokma hizmetlerini görmek üzere bir yer yaptırılmıştır. Koca Leşker ile Koca Seyyid’in aynı evliya olduğunu ifade eden dedesoylular vardır. Ancak bu iki yerde yani hem Sün Köyü’nde Koca Seyyid’in türbesinin ve hem de Bağıştaş yakınında Koca Leşker’in türbesinin olması bu durumu karmaşık hale getirmektedir.

KOCA SAÇLI SEYYİD MUHAMMED OCAĞI

Sivas Divriği İlçesi Erikli Köyü’ndedir. Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin dervişlerinden olduğu söylenir. (Özen 1997: 100) Böyle bir ocağın varlığını duymama karşın bu ocaktan dedelerle görüşme olanağım olmadı.

KÖSE SÜLEYMAN OCAĞI

Alevi Çepnilerin Ocağı’dır.(39) Görüştüğüm bir Çepni Dedesinden (40) elde ettiğim bilgilere göre Batı Anadolu’daki Çepnilerin piri, rehberi ve mürşidi bu ocaktır. Bu konuda başka alan çalışmaları yapıldıktan sonra daha sağlıklı bilgiler verilebilir düşüncesindeyim. Bu ocak dedeleri de kendilerine pir olarak Hacıbektaş Çelebilerini kabul ederler. Sözlü geleneğe göre, Köse Süleyman, İmam Rıza soyundan Yunus Mukri’nin oğludur ve Kösedağ Savaşı’nda şehit olmuştur. Onun soyundan gelenler boyları olan Çepnilerle Anadolu’da inançlarını ve geleneklerini sürdürmüşlerdir. Ocağın en önemli merkezi, Balıkesir, Merkeze bağlı Kavakbaşı Köyü’dür. Ayrıca Bergama’nın Narlıca Köyü’nde de Köse Süleyman Ocağı Dedeleri bulunmaktadır.(41) Kavakbaşı Köyü’nden Enver Oğuz Dede ile görüştük ve kendisi Balıkesir yöresinde 30 civarında Çepni Köyü olduğunu ifade etti. Ayrıca çeşitli icazetnameleri de verdi.

KUL HİMMET OCAĞI

Kul Himmet Ocağı’nın merkezi Tokat’ın Almus ilçesi Görümlü (Varzıl) Köyü’ndedir. Kul Himmet Ocağı dedeleri bu köydedir. Yedi Ulu Ozandan biri olan Kul Himmet’e ilişkin birçok menkıbe ve deyişleri yüzyıllardır dilden dile dolaşmaktadır. Bu ocağın Tokat ve çevresinde birçok talibi bulunmaktadır.

KUREYŞAN/HACI KUREYŞ OCAĞI

Bu soydan dedelerin anlattığına göre Hacı Kureyş, Seyyid Mahmut Hayrani’nin soyundan gelmektedir. Düzgün Baba da Hacı Kureyş’in tek oğludur. Tunceli’deki ocak Mazgirt kazasının Düzgün Baba Dağı civarındaki Büyük Köyü’ndedir. Rivayete göre Moğol istilasıyla başlayan göç sırasında Hacı Kureyş, Horasan’dan çıkarak Nizip’in Milelis Köyü’ne gelmiş, burada Hakka yürümüş ve köy civarındaki Zarar mevkiine defnedilmiştir. Tunceli, Nazımiye ve Mazgirt’te, Adıyaman’ın Yukarı Şeyhler Köyü’nde de bu ocağa mensup Dede aileleri bulunmaktadır. Halk tarafından Kureyşan Ocağı Dedeleri ruh hastalıklarına şifa bulmak amacıyla ziyaret edilmektedirler. Bu ocağın bir merkezi’nin de Malatya’nın eski Adıyaman mıntıkasında olduğu ileri sürülmektedir. Tunceli’de başta Kureyşan aşireti olmak üzere Bahtiyarlar, Sisanlar, Erzincan’ın Cibice Boğazı’ndaki Balabanlar, Kuziçan’daki Çarekanlılar, Haydaran, Demenan, Yusufan, Karsan, Alan, Lolan, Şeyhmehmetli aşiretleri ve Koç ve Kalan aşiretlerinin bir bölümü Kureyşan Ocağı’nın talipleridir. Yine bir araştırmada belirtildiği üzere Adıyaman’ın Kayabaşı Köyü’nün 2 km güneyinde Hacı Kureyş ve oğlunun bulunduğu ziyaret vardır.(Clarke 1998: 204). Bir rivayete göre bir keramet olayı sonrasında Baba Mansur mürşid, Kureyş Baba pir, Derviş Beyaz da rehberlik görevlerini paylaşmışlardır. (Aynı yönde bk.: Yazıcı 1996: 53-55)

MUNZUR BABA/SULTAN MUNZUR OCAĞI

Munzur Ocağı’nın talipleri Erzincan, Kemah ve Tunceli’nin çeşitli yerlerindedirler. Ali Kemali’nin verdiği bilgilere göre Sultan Munzur (42) evlâdı; Tunceli Ovacık kazasının Ziyaret, Erzincan’ın Kiştim Köyü ve Başköy nahiyesinde bulunurlar.(Ali Kemali 1932: 193)

PİR SULTAN OCAĞI

Hem Sivas, Yıldızeli, Banaz Köyü ve hem de Tunceli, Pülümür ilçesi Hacılı Köyü’ndedir. Bu köyün adı eskiden Bahçecik idi. Bir rivayete göre burada bulunan Ocakzadeler, Sivas’ta bulunan Pir Sultan Abdal’ın soyundandırlar. Bu köyün bütünüyle ocakzade olan halkı Kerbela’ya gidip geleli köyün adı Bahçecik’ten Hacılı’ya dönüşmüştür. Bu köydeki cemevinin içinde onun ilk inşaatı sırasında Pir Sultan’ın Horasan’dan getirdiğine inanılan ve ziyaret haline gelmiş olan bir ağaç sütun vardır. Bu direği inanışa göre Pir Sultan Abdal Horasan’dan getirmiştir. Halk arasında bu direğin büyük bir ağırlık üzerinde olmasına karşın havada durduğu inanışı yaygındır. Bu direk yüzyıllardır cem ibadetlerinin yürütüldüğü bir cem odasının içinde bulunmaktadır. Bu cem odasına ilişkin de bir çok kerametler anlatılmaktadır. Ruslar buraları işgal ettiğinde burayı yakmak istemişler ama başaramamışlardır. Bu cemevini 1 Kasım 1999’da ziyaret ettim. Burada 1996’da kendisiyle Şahkulu Dergahı’nda görüştüğüm Pir Sultan Ocağı dedelerinden Mehmet Çelebi ile görüştüm.

PİRİ BABA OCAĞI

Piri Baba’nın türbesi Amasya’nın Merzifon ilçesi Tekke mahallesinde bulunmaktadır. Piri Baba Ocağı’ndan gelen dede aileleri yine Merzifon’un Oymak Köyü’nde bulunurlar.(43)

SARI SALTIK OCAĞI

Tunceli’de Hozat-Ovacık yolu üzerinde 2000 metreyükseklikte bir tepede oldukça bakımlı bir türbe içinde Sarı İsmail ve Sarı Sultan da denilen (Aynı yönde bk. Ali Kemali 1932: 192) Sarı Saltık yatmaktadır. Sarı Saltık Hakk’a yürüdüğünde yedi tabutta baş göstermiş. Sarı saltık’ın Anadolu dışında da makamları bulunmaktadır. Eskiden Sarı Saltık ziyareti Dersim aşiretlerinin vicdanı durumundaydı. En büyük antlar onun başında içilir, aşiretler antlaşmalarını bu ziyaretin başında yaparlardı. Bu ziyaretin yakınında bulunan Karaca Köyü’nde bulunan seyitler Sarı Saltuk Ocağı dedeleridir.(44) Ancak eskiden göç etmiş ve Sivas, Erzincan gibi başka yerlere yerleşmiş bulunan Sarı Saltık Ocağı’na mensup dede aileleri bulunmaktadır. Gölpınarlı’ya göre Divrik Gürenlerli Köyü’nde de Sarı Saltuklu Dede aileleri vardır. (Gölpınarlı 1961: 45); Eskiden halk ağız ve göz hastalıkları için Sarı Saltık Dedelerine gelirlerdi. Bu soydan dedelerden birinden dinlediğim şu kısa bilgi dedelerin nasıl çeşitli yerlere dağıldığını gösteriyor: “…Sivas İmranlı İlçesinin Tokluca Köyü’nden Emir Hüseyin’in torunu Seyit Kasım’ım ben. Dedem Tunceli Hozat’ın Ağviran Köyü’nden gelmiş. Erzincan’ın Kabullar Köyü’ne oradan da bu İmranlı’ya gelmişler burada 200-300 senelik mazimiz var. Bizim ocak Sarı Saltık, Musayı Kazım’a bağlı. Tapduk Emre’den el alma Sarı Saltuk Sultan. Hünkara hizmet eden Tapduk Emre’den el almış. Soy şeceresinde böyle yazılıdır. Bir şecere var heder olmuş Tunceli Hozat’ta. Bir de Sivas’ın Ezeltere Köyü’nde…” (45) Sarı Saltık’ın menkıbevi yaşamına göre yedi tabutta baş gösterdiğine inanılır ve buna dayanarak da bir çok yerde makam ve türbelerinin olduğu söylenir. Bunların en tanınmışları yukarıda belirttiğim Tunceli’deki ziyaret ve Romanya Kaligra’da Babadağ’da bulunan Sarı Saltuk türbeleridir. Ayrıca son olarak Sivas Koyulhisar Bahçe Köyü Delmece yaylasında da bir Sarı Saltuk ziyareti bulunduğunu öğrendim.

SARIBAL OCAĞI

Sarıbal Ocağı’nın Sarı Saltık Ocağı’ndan ayrılma olduğu söylenir. Sarıbal Ocağı Dedeleri Gümüşhane’de bulunurlar. Çelebilerden icazet almak suretiyle bu hizmetlerini sürdürürler. Bu ocağın talipleri Giresun’un Kayacık Köyü’nde, Şebinkarahisar, Karaköy, Armutlu, Toklal, Leylek, Aziz ve Suboyu köyleri, Gümüşhane Şiran’a bağlı Kırıntı, Yeniköy ve Çal köylerinde bulunmaktadır.(46)

SEYYİD BABA OCAĞI

Seyyid Baba Türbesi, Divriği Akmeşe (Ziniski) Köyü’ndedir. Bu köyde ve yakın köylerde Seyyid Baba Ocağı dedeleri bulunur. Talipleri de yine Divriği yöresindedir.(47)

SEYİT SEYFİ OCAĞI

Bu ocak evladı Musa Küçük Dede’nin verdiği bilgilere göre Seyit Seyfi, Oniki İmamlar’ın yedincisi olan İmam Musa Kazım evlatlarındandır. Elazığ ili, Palu ilçesinde Seydili Köyü’nde ocağı vardır. Ocak ve Vakfiye şu anda kullanılmamaktadır. Tunceli, Elazığ yöresinde Seyit Sabun olarak bilinir. Vesikalarda ise Seyit Sabır olarak geçmektedir. Doğum ve ölüm tarihleri tam olarak bilinmemekle birlikte, Yavuz Selim döneminde yaşadığı biliniyor. Bu soydan gelenler Tunceli’ye yerleşmişlerdir. Mazgirt ilçesinde Seyitli ve Balan köylerini yurt edinmişlerdir.

SULTAN SİNEMİL OCAĞI

Kahramanmaraş Elbistan ilçesinin Kantarma Köyü, Sinemil Ocağı’nın dedelerinin mekanı olarak bilinir. 6 Kasım 1999’da Kantarma Köyü’nü ziyaret ettiğimde bu Alevi Ocağı’nda eski dedelerin artık hiç kalmadığını bizzat gördüm. Kantarma’nın ünlü dedelerinden Hakk’a yürümüş olan Tacim Dede’nin oğlu Ali Ekber Dede’nin evinde Kantarma’nın eski günlerindeki canlılığı ve sosyal yaşamı dinledik. Erzincan Kemah’ın Nekkâr oğlu ve Vaver, (Ali Kemali 1932: 193) Ayrıca Kemah’ın Dere köyü ve Malatya Akçadağ’da Sinemil Ocağı’ndan dedeler bulunurlar.

ŞAH İBRAHİM VELİ OCAĞI

Şah İbrahim Veli Ocağı’nın merkezi, Malatya’nın Arguvan İlçesi’nde bulunan Ballıkaya (Mezirme) Köyü’dür. Şah İbrahimli Dedeler bu köyde bulunurlar. 30 Ekim 1999’da burayı ziyaretim sırasında Hasan Yıldırım Dede’den(48) edindiğim bilgilere göre: “Şah Veli, yani Şah İbrahim İran’ın Erdebil kentinden Elazığ’ın Sün Köyü’ne geliyor. Oradan Arguvan Eymir Köyü’ne geliyor orada kalıyor. Sonra da bir müddet Kozdere Köyü’nde kalıyor. Burada Mezirme’de kendisine bağlı 3-5 talip evi varmış onlarla kalıyor. Burada onlarla kalıyor. Bir müddet geçenden sonra Kerbela’ya Hz. Hüseyin’e ziyarete gidiyor. 7 sefer gidiyor Kerbela’ya, En son gitmesinde oğlu Şah Hüseyin’le ve talipleriyle vedalaşıyor. Ben bir daha gelmeyeceğim diyor ve burada iki emanet bırakıyor. Birisi ayağının pabucu, şimdi hali hazırda burada mevcut, ikincisi de elinin asası dediğimiz Karadirek. Bu emanetleri burada bırakıyor. Ondan sonra da dua ediyor. Beni gören bunları bu emanetleri görsün, diyor. Ondan sonra da nerede başı ağrıyan, bir derdi olan olsa çevrilip buraya geliyor, en son çareyi burada buluyor. Pabuç yıllardır hep aynı ailede bulunuyor. Her yerden buraya ziyaretçiler geliyor. Şah İbrahim Veli ile, Hacı Bektaş Veli ikisi amca çocuklarıymış. 7. İmam İmam Musa-i Kazım’ın soyundan geliyorlar.” Malatya çevresinde bu ocağın talipleri bulunmaktadır. Yakın zamanda hakka yürüyen Gürgür Dede bu ocağın aktif dedelerindendi.(49)

ŞEYH AHMET DEDE OCAĞI

Ali Kemali’nin verdiği bilgilere göre Ocaktır ama yeri belli değildir. Ancak ve Şeyh Hasan onun soyundandır. Malatya, Erzincan, Tercan ve Tunceli Mazgirt’te dedeleri bulunur. Şeyh Ahmed Yesevî evlâdındandır, bütün seyyit ve ocakların serçeşmesidir. Biri Şeyh Hasan, diğeri Seyyit namında iki oğlu vardır, bazı aşiretler, bu iki babadan türemişlerdir; fakat o aşiretler beyninde seyyit namı zikredilmez, her ikisinin soyuna birden (Şeyh Hasanlı) adı verilir. (Ali Kemali 1932: 192) Cemal Abdallı bir dedenin anlattığına göre Şeyh Ahmet Dede Ocağı, Cemal Abdallıların piri olurmuş.

ŞEYH ÇOBAN OCAĞI

Şeyh Çoban Ocağı’nın merkezi Tunceli, Mazgirttir. Türbesi oradadır. Şeyh Çoban soyundan dedelerin bir bölümü Elazığ’ın içinde Fevzi Çakmak mahallesinde diğer bir bölümü ise Çorum, Alaca ilçesi Büyükkeşlik köyünde bulunmaktadırlar. Şeyh Çoban Ocağı talipleri Çorum, Sivas, Tunceli ve Elazığ bölgelerinde bulunmaktadır.Pilvenk ve Kavli aşiretinin bir bölümü de bu ocağın talibidir. (Onarlı 1999a: 26-27)

ŞEYH DELİL BERHİCAN OCAĞI

Bu ocağın merkezi Tunceli yakınında Kırmızıdağ’ın güneybatısındaki Dedeağaç (Pilvenk) Köyü’ndedir. Bu ocağın kurucusu bu köyde türbesi olan Şeyh Delil Berhican’dır. Menkıbeye göre bu zat bir gün müritleriyle birlikte bir kuzu yemişler; sonra kuzunun kemiklerini bir araya getirip dua etmiş, kuzu dirilmiş, bundan dolayı da “kuzuyu dirilten şeyh” manasına kendisine Şeyh Delil Berhican denilmiştir. (Ali Kemali 1932: 12) Gazi Üniversitesi’nin hazırladığı belgesel çerçevesinde Tunceli’de bulunduğumuz sırada buraya da gitmek istemiştik ancak hem programın yoğunluğu ve hem de güvenlik güçlerince bu köyde kimsenin yaşamadığının ve harap olduğunun ifade edilmesi sonucu gidilemedi.(50)

ŞEYH HASAN OCAĞI

Şeyh Hasan Ocağı denildiği zaman onunla ilintili dört ocağı daha açıklamak gerekir. Bunlar Sultan Onar Ocağı, Şeyh Ahmet Dede Ocağı, Şeyh Bahşiş Ocağı ve Seyyidan Ocağı’dır. Sultan Onar Ocağı olarak bilinen, Şeyh Hasan’ın Piri Baba’nın kızıyla evliliklerinden olma çocuklarının Malatya Arapgir ilçesine bağlı Onar Köyü’nde kurdukları ocaktır. Şeyh Ahmet Dede Ocağı olarak bilinen, Şeyh Hasan’ın kardeşi ve Şeyh Hasan oymağının ikinci reisi olan Şeyh Ahmet’in çocuklarının Elazığ, Baskil’e bağlı Tabanbükü (Şeyh Hasan) Köyü’nde kurdukları ocaktır. Şeyh Bahşiş Ocağı, yine Şeyh Hasan’ın evlatlarının Elazığ, Baskil’e bağlı Kumlutarla (Adaf) Köyü’nde kurdukları ocaktır. Seyyidan Ocağı olarak bilinen, yine Şeyh Hasan’ın oğlunun torunlarından Seyyid adlı bir zatın Tunceli’nin Bodik Köyü’nde (Ali Kemali 1932: 188) kurduğu ocaktır. Şeyh Hasan’ın oğlunun diğer torunlarından Şeyh Hasan ise, Tunceli Ağdat Köyü’nde Şeyh Hasan Ocağı’nı kurmuşlardır. Ataları Şeyh Hasan’ın ocağına “Büyük Şeyh Hasan Ocağı” ya da sadece “Büyük Ocak” denir ki bu Malatya Arapgir’e bağlı Onar Köyü’ndedir. Torun Şeyh Hasan’ın Ağdat’taki ocağına ise Küçük Şeyh Hasan Ocağı denilmektedir. (Onarlı 1999b)

ÜRYAN HIZIR/SULTAN HIDIR OCAĞI

Üryan Hızır Ocağı Tunceli ilinde Pertek-Hozat yolu kenarında bir sırtın üzerinde bulunan Dorutay (Zeve) Köyü’ndedir. Bu köyde Üryan Hızır’ın kutsal ziyaretgâhı bulunur. Bu ocak çocuğu olmayanlar, sara ve akıl hastalarının akınına uğramakla ünlüdür. (Ayrıca bak: Dersimi 1997: 128) Bu ocağın Kahramanmaraş ve Erzurum’da da talipleri bulunur. Hubyar Dedeleri mürşit ocaklarının Üryan Hızır olduğunu söylerler. 3-4 Kasım 1999 tarihinde bu köye yaptığım ziyarette Ocağı gördüm. Bu köyün tamamı taliplerden oluşuyor. Dört aileye dayanıyormuş Dorutay köylüleri. Üryan Hızırlı ve Ağuiçenli Dedeler zaman zaman bu köye gelerek cem yapıyor ve sorunları çözmeye çalışıyorlarmış.

YALINCAK ABDAL/YALINCAK SULTAN OCAĞI

Yalıncak Sultan’ın türbesi Sivas Yalıncak Köyü’ndedir. Sivas’ın Hafik ilçesi’ne bağlı Karayaprak Köyü’nde bu ocaksoylu dedeler bulunur. Köyün tümü ocakzadedir. Yalıncak Abdal Ocağı’nın Sivas, Yozgat, Çorum, Malatya ve Amasya yörelerinde talipleri bulunmaktadır.

YANYATIR/YANINYATIR/YANYATIROĞULLARI OCAĞI

İki Tahtacı ocağından bir diğeri olan Yanyatır Ocağı dedeleri İzmir Narlıdere’de bulunurlar. Bu ocağın talipleri Hacı Emirli Ocağı’na oranla daha fazladır. Bazı yazarlara göre Çepnilerle, Tahtacılar Narlıdere’ye bağlıdır. (Erk 1954: 93,96; Şapolyo 1964: 257, 289) Yanyatır Ocağı’na bağlı oniki tahtacı ocağı bulunmaktadır. Bunlar Çobanlı, Çaylak, Sivrikülahlı, Cingöz, Üsküdarlı, Enseli, Ala Abalı, Çiçili, Mazıcı, Kahyalı, Gökçeli ve Nacarlı Oymakları’dır. Tahtacı talipleri olan bu oymaklar Kıbrıs, İzmir, Bergama, Menemen, Adana, Manisa Akhisar, Balıkesir, Çanakkale yörelerinde yaşamaktadırlar. (Yörükan 1998: 178-209)

EKLER:

Ek 1: Alevi Ocakları(Karma Liste)

Ek 2: Çelebilerden Alınan Belge Örneği

EK 2: ÇELEBİLERDEN ALINAN BELGE ÖRNEKLERİ:

Burada Çelebilerden her yıl izin almak suretiyle taliplerini görebilen Dedelerin elde ettikleri belgelerden iki örnek sunmak istiyorum:

BELGE 1: Niksar’ın Geyran Köyü’nden Seyit Bilal Evlatlarından Mekanoğlu Evlatlarından Ali oğlu Mustafa Erdoğan buraya gelip Dergah-ı Hazret-i Pir’i ziyaret etmiş görüşmüş. Evvelce babası Ali Erdoğan da gelmiş gitmiş ellerindeki vesikalarda evvelce tetkik edilmiş olduğundan Mekanoğlu Ocağı’na bağlı talibanın kendisine lazım gelen itaat ve inkıyatta bulunmaları iş’ar bilvesile cümleye selam ve beyanı muhabbet olunur. 12 Ekim 1981

BELGE 2: Nacarlı’dan Şükür Abdal evlatlarından Abdullah Şükür Abdal bu defa gene Hacıbektaşa gelip Dergahı Hazreti Piri ziyaret etmiş olduğundan kendisinin bu ziyaretini mübeyyin iş bu ziyaretname kendisine verildi. 16/8/969

DİPNOTLAR:

(1) Biz burada Nusayriler (Arap Alevileri) den ve onlarda Dede’nin işlevlerini yerine getiren “Şeyh”lerden söz etmeyeceğiz. Onlarda dinsel ibadetlerde ve uygulamada Kızılbaş Alevilere göre önemli farklılıklar dikkat çekiyor. Hatay (İskenderun) bölgesinde yaşayan Nusayri Aleviler, Anadolu’nun değişik yörelerinde yaşayan Tahtacı, Çepni, Amucalı gibi adlarla da bilinen ve genel olarak Kızılbaş Aleviler diye adlandırdığımız topluluklardan bazı farklılıklara sahip bir inanç yapısına sahiptirler. Onları da ayrı olarak incelemek gerekir. Burada konumuz Kızılbaş Aleviler olduğundan Nusayrilerden ve Dedebabalara bağlı Bektaşilerden söz etmeyeceğiz.

(2) Bu köyün adı Söğütlütepe olarak da biliniyor.

(3) Hem Banaz, hem Hacılı köyleri de yüzyıllardır Pir Sultan Ocağı dedelerinin mekânları olarak biliniyor. Ancak Pülümür’deki ocak, Tunceli yöresi dışında pek bilinmemektedir.

(4) Anzahar’ın yeni adı bazı kaynaklarda Kevendüzü olarak geçmektedir. (Özen 1997:134) Bana Eğrisu olarak ifade edildi.

(5) Bu konuda bazı örnekler verilebilir ki bunlar da alan çalışmalarına dayanmamaktadır. 33. Geleneksel Hacı Bektaş Veli’yi Anma Törenleri çerçevesinde 17 Ağustos 1996’da Nejat Birdoğan, Hüseyin Gazi Metin, Hıdır Temel, Aziz Yalçın ve Şahin Ulusoy’un katıldıkları “Alevi-Bektaşi Düşüncesinde Dedelik Kurumu’nun Konumu” adlı bir panel düzenlenmiştir. Ayrıca İslami İlimler Araştırmalar Vakfı’nın 23 Kasım 1997’de düzenlediği “Alevilik” Sempozyumunda İngiliz Antropolog David Shankland çok genel veriler içeren “Alevilik’te Dede ve Talip Arasındaki Değişen İlişkiler Hakkında Bir İnceleme” adlı bir tebliğ sunmuştur. (Shankland 1999)

(6) Şahkulu Dergahı’nda 1623 kişi üzerinde uygulanan ankette “Alevilikle ilgili bilgileri kimden öğrendiniz?” sorusuna sadece % 27’si Dedelerden öğrenildiğini ifade etmişlerdir. Yine “Sizce Dedeler topluma faydalı mıdır?” şeklindeki soruya ancak % 47’si evet şeklinde yanıtlamışlardır. Bu yanıtlar şüpheye yer vermeyecek biçimde Dedelerin talipler üzerindeki etkilerindeki zayıflamayı açıkça göstermektedir. Bu evet diyenlerin de Cemevlerine gelen kişilerden oluştuğuna dikkat edilmelidir. Gelmeyen kişiler arasında bu oran çok daha yükselecektir. (Ayrıntılı bilgi için bk.: Aktaş 1999)

(7) Bu katkılardan hem toplantıda hem toplantı sonrası yayınlanan kitapta sözedilmemesi büyük bir vefasızlık örneğidir. Bunu belirtmek bile beni üzüyor ancak bazı gerçeklerin bilinmesi bakımından bunu bilim dünyasının bilgisine sunmak istedim.

(8) Bizim çalışmalarımızda dikkat edilmesi gereken en önemli nokta Dedelik Kurumu ve Ocak sistemine ilişkin bizim çalışmalarımızın Anadolu’daki bütün Alevi gruplara ilişkin olmadığıdır. Batı Anadolu bizim alan çalışmalarımızın kapsamı dışındadır. Her ne kadar bu bölgelerde de zaman zaman araştırma ziyaretleri gerçekleştirsem de, bu tanımaya yönelikti, yoksa ben çalışmalarımı bu bölge üzerinde yoğunlaştırmadım.

(9) Öztürk bu ilişkiyi şu şekilde açıklıyor: “…Talip- Rehber-Pir Mürşid dörtlüsünü ele alalım. Talibin, Pir’in ve Rehberin ayrı ayrı olarak hem piri, hem de mürşidi olur. Ve bunlar birbirine bağlantılıdır. Yukarıdaki dörtlü üzerinden açıklıyalım. Rehberin rehberi, talibe pir olur. Pirin rehberi ise talibe mürşit olur…” (Öztürk 1972: 49-50)

(10) Bu konuda Ekler bölümünde verdiğim iki örnek için bk. Ek 2.

(11) Karakazan Hakkı olarak da ifade edilir.

(12) Böyle bir dedesoylu kitap da yayınlamıştır: Pir Ahmet Dikme, Haykırıp Duyuramadıklarım Bir Alevi Dedesinin Düşünceleri, İstanbul, Ant Yayınları, 1999.

(13) Şecereler konusunda S. Öztürk şu bilgileri veriyor: “İncelediğimiz birkaç soy kütüğü, bunların köken olarak Horasan’dan geldiklerini yazmaktadır. En önemlileri Pilvenk, Kureyşan ve Derviş Beyazlılara ait olan soy kütükleridir. Hepsi de Selçuklu hükümdarı Alaattin Keykubattan zamanımıza değin bir çok hükümdarın onayını taşımaktadır. Anadolu’ya ilk geldikleri zaman Alaattin Keykubat tarafından babalıkları tescil edilmiş ve bir çok aşiretlerin bunlara çıralık vermesi mecbur edilmiştir…”

(14) Cemler bu nedenle özellikle kış aylarında yoğunlaşmaktadır. Bu dönemde hasat mevsimi ve tarımsal faaliyet sona ermiştir ve böylece Anadolu’nun sosyo-ekonomik koşulları gereği ibadetler daha olanaklı hale gelmektedir.

(15) Erzincanlı bir talip Dedelerin köylerine her gelişinde kendisinden daha varlıklı olan amcasıgilde kaldıklarını ve Dedeleri hep evinde konuk etmeyi çok istediğini özlemle anlattı. (24 Ekim 1999 Erzincan Bağıştaş’ta bulunan Koca Leşker Türbesi’ni ziyaretim sırasında Alevi taliplerle yaptığım görüşmeler.)

(16) İmam Rıza Ocağı’nda Bahri Er Dede ile Görüşme Ekim 1999.

(17) Aynı yönde bk: Yavuz 1968: 10 ; Sevgen 1946: 21.

(18) Alevilerdeki ocakların, eski Türklerdeki ocak kültü ile ilgisi olması kuvvetle muhtemeldir. Ancak bu konuda bilimsel veriler doğrultusunda araştırılmalar yapılması gerekmektedir.

(19) Bu konuyla ciddi olarak ilk ilgilenen kişilerden biri olmakla birlikte sağlıklı bir alan bilgisine dayanmayan iddialı verilerin yeraldığı bir çalışma için bk. (Birdoğan 1992a).

(20) Ocakzade Dedelerde bulunan “Şecereler”in konunun uzmanlarınca ve çok dikkatli olarak değerlendirilmesi gerekmektedir. Anadolu’da değişik ocakzade Dede ailelerine ait bu belgelerin büyük bir bölümünün toplanmasının birçok, baba, abdal gibi lakaplar taşıyan heterodoks dervişin yaşamlarının üzerini örten giz perdesini aydınlatabileceğine de inanıyorum. Bugün olmuş, Baba Mansur, Hıdır Abdal, Karaca Ahmed, Hubyar Sultan, Hacı Kureyş, Şeyh Hasan, Ağu İçen, Sarı Saltuk, Güvenç Abdal, Koca Leşker, Seyit Cemal ve daha birçok Alevi Ocaklarına adlarını vermiş (ki Alevi Ocakları onların soylarından gelenlerce oluşturulmuştur) kolonizatör dervişlerin yaşamları bir giz perdesi altında kalmayı, ancak menkıbevi yönleri yüzyıllardır sözlü halk geleneğince aktarılmayı sürdürmektedir. Söz ettiğimiz elyazması eserlerin, şecerelerin toplanması ile biz bu şu anda yarı menkıbevi şahsiyetlerle ilgili çok daha fazla tarihsel bilgi elde edilebileceğine inanıyoruz.

(21) Bu konuda Sevgen şöyle diyor: “…Hıdır Abdal Ocağı, Anadolu Aleviliği ve Kızılbaşlığın payeli bir ocağıdır. Yukarıda bir tesadüfle kaydedildiği gibi bu ocak postnişini, Çelebiye vekaleten ağır cezaları affetmek selahiyetini haizdir…” (Sevgen 1946: 255), Ayrıca aynı yönde bak. (Dersimi 1997: 144)

(22) Tarîk-Pençe sorunu bugün bile dedeler arasında hararetle tartışılan konulardandır. Dergahlar ve Cemevlerinde dedelerle yaptığımız görüşmeler sırasında bu konuda bir çok tartışmya tanık oldum. (A. Yaman)

(23) Şeyh Hasan Ocağı’ndan Yusuf Dede ile 24 Ağustos 1996’da Şahkulu Sultan Dergahı’nda görüştüm.

(24) Bu görüşme 31 Ekim 1999 tarihinde gerçekleştirilmiştir.

(25) Ben 1994’ten bu yana topladığım yazılı notlar, teyp ve kamera kayıtlarının tümünü çözebilmiş değilim. Bunların tümünü çözmeden yapacağım değerlendirmelerin de yetersiz olduğunun bilincindeyim. Ancak sürekli ve yoğun çaba harcayarak hem her geçen gün azalan dedelerle görüşmeye çalışmak, hem de bunların değerlendirmesini başarmak mümkün olamadı. Şu aşamada bununla yetinmek zorundayız. Önümüzdeki yıllarda çok daha ayrıntılı bilgiler verebileceğimizi sanıyorum.

(26) Aynı konuyu bir yabancı araştırmacı da Anadolu’daki araştırmalarında gözlemlemiştir. (Chater 1928: 496)

(27) Alan çalışmalarında sorduğum kadarıyla bugün yaşlı kuşak dışındaki insanların çoğunluğu özellikle de gençler bağlı oldukları ocakların adlarını bilmemektedirler. (Aynı yönde bk.: Yazıcı 1996: 59)

(28) Bu konuda kurumlara yönelik genel bir denemeyi şurada yapmaya çalışmıştım: (Yaman 2000: 191-225.)

(29) Ocaklar hakkında öncü bilgiler veren iki kaynağa değinmek istiyorum : Ali Kemali’ye göre Seyyitler: Şeyh Ahmet Dede, Ağı İçenler, Kızıl Veli evlâdı, Sarı Saltık, Nuri dede evlâdı, Gözcü kara Ahmet dede evlâdı, Kara Pirvat evlâdı, Şeyh Aziz Mahmut evlâdı, Şeyh Hasan evlâdı, Şeyh Samut evlâdı, Şeyh Çoban evlâdı, Şeyh Delil Bercan, Nusayri Musai Tusî evlâdı, Baba Mansurlar, Üryan Hizir ocağı, Hizir Aptal ocağı, Cemal Aptal ocağı, Munzur Aptal ocağı, Yalıncık Aptal ocağı, Sultan Onar ocağı, Seyyit Sabun evladı, Şeyh Safi evlâdı, Pir Sultan evlâdı, Sultan Munzur evlâdı, Aptal Musa evlâdı, Ali Abbas, Keçeci baba ocağı, Sinemilli ocağı. (Ali Kemali 1932: 192-193) Ali Kemali’ye göre Seyitlerin hakim oldukları aşiretlere göre tasnifi: Kureyşanlılar, Baba Mansurlar, Pir Sultanlar, Ağu içenler, Sarı Saltıklar, Üryan Hızırlar, Seyyit Sabunlar, Sinemenliler(Sinemilliler), Derviş Cemalliler, Şeyh Ahmet Dedeler. (Ali Kemali 1932: 184) S. Öztürk’e göre Tunceli’de bulunan dedesoylu aşiretler şunlardır: Kureşanlılar, Baba mansurlular, Seyitkemallılar, Şıhhasananlılar, Pilvenkliler, Pirsultanlılar, Dervişbeyazlılar, Ağuçanlılar, Aliabbaslılar, Dervişabdallılar, Kızıldelililer, Üryanhızırlılar, Sultanmunzurlular, Dervişcemallılar, Seyitsabunlular ve Sarısaltıklılar. (Öztürk 1972: 46)

(30) Bu köyün bir adı da Söğütlütepe’dir.

(31) Bazı Ağuiçenli Dedesoylular, Ağuiçen ile Seyyit Mençek’in aynı kişi olduğunu söylerken bir bölümü de farklı kişiler olduğunu savunmaktadırlar.

(32) Bu konuda sayın Yesari Gökçe’den edindiğim bilgiler.

(33) 1938’de bu duvar devlet tarafından yıktırıldığı (Uluğ 1939b: 83) gibi özellikle son onyıllarda terör nedeniyle de zarar görmüştür. 2 Kasım 1999’da Tunceli’nin Mazgirt ilçesine bağlı Darıkent (Muhundi) bucağında bu duvarın bulunduğu yeri ziyaret ettim. Duvar bir oda şeklinde Cemevi içine alınmış, yeniden yapılan bu cem odasının içinde bulunan bazı ağaç sütunlar ve ziyaret niteliğinde bazı eşyalar var.

(34) Sivas, Zara, Kızılkale Köyü’nden Baba Mansurlu Dedelerle ben de görüştüm. Mesela aslen buralı Veli Gülsoy Dede şu anda Gazi Cemevi’nde Dedelik yapmaktadır. Eskiden Kızılkale’de önemli Baba Mansurlu Dedeler varmış.

(35) Rahmetli Medet Şahin Dede 1995’te kendisiyle yaptığım görüşmede bunu ifade etti. Ayrıca 1997’de görüştüğüm Celal Abbas Ocağı’ndan Fethi Erdoğan Dede de kendilerini Celal Abbas Ocağı’ndan bildiklerini ancak kendilerinde bulunan şecerede Ali Abbas olarak ifade edilmesi ile böyle bir kanıya vardığını ifade etti.

(36) 21 Ekim 1999’da Garip Musa Ocağı’nı ziyaret ettim.

(37) 4 Mayıs 1997’de Hubyar Ocağı’ndan Mustafa Karaya Dede ile görüşme.

(38) Burada Hubyar Ocağı ile ilgili görüştüğüm saygıdeğer Eraslan Doğanay, İlyas Demirtaş, Ahmet Coşkun ve Aşık Cumuk (Cuma Karataş) Dedelere teşekkür etmeyi bir borç biliyorum.

(39) Yine Balıkesir’in Bahçedere Köyü’nde de Çepni Dedeleri bulunduğu gibi (Gelir 1999: 102) Gaziantep’in Milelis köyünde de Çepni Dedeleri bulunurmuş. (Bayatlı 1957: 10) Ancak bu kaynaklarda Ocakları belirtilmediğinden Köse Süleyman Ocağı’ndan olup olmadıklarını bilmiyorum. Çepniler üzerine araştırma yapmış olan Altan Gökalp’e göre Çepni babaları seçimle geliyor ve bu seçim baba ailesi soylar arasında yoğun rekabete sahne oluyor. (Gökalp 1977: 101-103)

(40) Köse Süleyman Ocağı’ndan Seyfi Oğuz Dede’den aldığım bilgiler.

(41) Bergama, Pınarköy’de de Çepni Dedeleri olduğunu öğrendim ancak Ocaklarına ilişkin bilgi edinemedim.

(42) Munzur Baba ile ilgili efsane için bk: (Yaman 1998: 94)

(43) Merzifon’da bulunan Piri Baba’yı 27 Ekim 1999’da ziyaret ettim

(44) Bu konularda Sarı Saltuk Ocağı’ndan Ahmet Yurt Dede ile hem 1996’da İstanbul’da hem 1999’da Tunceli’de görüştüm. Ayrıca bak: Dersimi 1997: 138-139.

(45) Sarı Saltuk Ocağı’ndan Kasım Yılmaz Dede ile 19 Aralık 1996’da Şahkulu Dergahı’nda yaptığım Görüşme.

(46) A. Aydın’ın Sarıbal Ocağı Dedeleriyle yaptığı görüşme notlarından alınmıştır.

(47) Bu ocağı 22 Ekim 1999’da ziyaret ettik ve dedelerle konuştuk.

(48) Ballıkaya (Mezirme) Köyü’nde 30 Ekim 1999’da Şah İbrahim Ocağı’ndan Hasan Yıldırım Dede ile görüşme.

(49) Şah İbrahim Ocağı’ndan Gürgür Dede ile 9 Mart 1997’de İstanbul Şahkulu Sultan Dergahı’nda görüştüm.

(50) Bizde varolan bu ocağa ait bir şecereyi ve diğer benzeri yazılı ve görsel malzemeyi, Ocaklar ve Dedelik Kurumu hakkındaki yayınlanacak kitabımda yayınlamayı düsünüyorum.

(51) Bu listenin hazırlanmasında Gloria Clarke’in Doktora tezinde verdiği veriler ve CEM Vakfı’nca düzenlenen Anadolu İnanç Önderleri Toplantıları çercevesinde elde edilen veriler ve benim yüksek lisans ve doktora çalışmaları ve esas alınmıştır. Bu listenin içinde farklı çalışmalarda geçen bazı yinelemeler vardır ve bunlara bilinçli olarak müdahale edilmemiştir. Bilim dünyasına bu şekilde sunularak tartışılması amaçlanmıştır. Elimdeki bütün alan verilerini değerlendirdikten sonra daha sağlıklı bir listeyi yayınlayacağım. (Ali YAMAN)

KAYNAKÇA

Aktaş, Ali (1999): “Kent Ortamında Alevilerin Kendilerini Tanımlama Biçimleri ve İnanç Ritüellerini Uygulama Sıklıklarının Sosyolojik Açıdan Değerlendirilmesi”, I. TÜRK KÜLTÜRÜ VE HACI BEKTAŞ VELİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ (22-24 Ekim 1998), Ankara, Gazi Üniversitesi Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Veli Merkezi, s. 449-482.

Ali Kemali (1932): ERZİNCAN TARİHİ: TARİHİ, COĞRAFİ, İÇTİMAİ ETNOGRAFİ, İDARİ İHSAİ TETKİKAT TECRÜBESİ, İstanbul, Resimli Ay Matbaası.

Andrews, Peter Alford (Ed. By) (1989): ETHNIC GROUPS IN THE REPUBLIC OF TURKEY, Wiesbaden, Dr. Ludwig Reichert Verlag.

Asan, Veli (2000): “Adana’da Yanyatır Ocağı”, CEM, sayı: 97, Ocak 2000, s. 38-40.

Aytekin, Sefer(Der.) (1958): BUYRUK, Ankara, Emek Basım-Yayımevi.

Barkan, Ömer Lütfi (1942): “İstila Devirlerinin Kolonizatör Türk Dervişleri ve Zaviyeler”, VAKIFLAR DERGİSİ, sayı: II, s. 279-365.

Barkan, Ömer Lütfi (1953): “Osmanlı İmparatorluğunda Bir İskan ve Kolonizasyon Metodu Olarak Sürgünler”, İSTANBUL ÜNİVERSİTESİ İKTİSAT FAKÜLTESİ MECMUASI, C. XV, No: 1-4, s. 228.

Bayatlı, Osman (1957): BERGAMA’DA ALEVİ GELİNİ VE İNANÇLARI, İzmir, Teknik Kitap ve Mecmua Basımevi.

Birdoğan, Nejat (1992): ANADOLU VE BALKANLARDA ALEVİ YERLEŞMESİ OCAKLAR-DEDELER-SOYAĞAÇLARI, İstanbul, Alev Yayınları.

Birdoğan, Nejat (1992a): “Anadolu Alevi Ocaklarının Kuruluşu, İşlevleri, Yayılmaları”, IV. MİLLETLERARASI TÜRK HALK KÜLTÜRÜ KONGRESİ BİLDİRİLERİ, I. CİLT, Ankara, 1992, s. 5-16.

Boratav, Pertev Naili (1984): TÜRK HALKBİLİMİ II, 100 SORUDA TÜRK FOLKLORU, 2.B., Gerçek Yayınevi.

Cem Vakfı (2000): ANADOLU İNANÇ ÖNDERLERİ BİRİNCİ TOPLANTISI (16-19 Ekim 1998, Dedelerin, Babaların, Ozanların Görüş ve Düşünceleri, İstanbul.

Chater, Melville (1984): “The Kızılbash clans of Kurdistan”, NATIONAL GEOGRAPHIC MAGAZINE, 54, 1928, s. 485-504.

Clarke, Gloria Lucille (1998): “BİR DEDENİN KİMLİĞİNDE MÜZİĞİN YERİ NE KADARDIR?” SEÇKİNLERİN MÜZİK EĞİTİMİ: TÜRKİYE ALEVİLERİNİN MANEVİ LİDERLERİNİN YETİŞMESİNDE MÜZİĞİN ROLÜ, İstanbul, MSÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, Müzikoloji ABD., Yayınlanmamış Doktora Tezi.

Clarke, Gloria L. (1999): THE WORLD OF THE ALEVIS, ISSUES OF CULTURE AND IDENTITY, Including a comparison of the Anatolian Alevi Ocak with the North İndian Gharana, İstanbul&New York, AVC Publications .

Çıblak, Nilgün (2000): “Şükür Abdal Evladına Bektaşî Tarikatından Verilen İcâzetnâme ve Ziyâretnâme Örnekleri”, 1. ULUSLARARASI HACI BEKTAŞ VELİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ 27-28-29 Nisan 2000, Ankara, s. 286-300.

Danık, Ertuğrul (2000): “Dersim Mitolojisinde Ocak Kültürü”, MUNZUR, 2000/1, s. 52-56.

Dersimi, Nuri (1997): HATIRATIM, İstanbul, Doz Yayınları.

Doğanay, Eraslan (2000): ANADOLU’DA YAŞAYAN DERGAHLAR, İstanbul.

Er, Piri (1998): GELENEKSEL ANADOLU ALEVİLİĞİ, Ankara, Ervak Yayınları.

Erdentuğ, Nermin (1971): SÜN KÖYÜ’NÜN ETNOLOJİK TETKİKİ, 2. b., Ankara, Ankara Üniversitesi Eğitim Fakültesi Yayınları.

Erk, Hasan Basri (1954): TARİH BOYUNCA ALEVİLİK, İstanbul, Varol Matbaası.

Eröz, Mehmet (1977): TÜRKİYE’DE ALEVİLİK BEKTAŞİLİK, İstanbul.

Faroqhi, Suraiya (1976): “The Tekke of Hacı Bektaş: Social Position and Economic Activities” INTERNATIONAL JOURNAL OF MIDDLE EAST STUDİES, 7 , s.183-208.

Gelir, Gülten (1999): “Çepniler”, YOL, sayı: 1, Ağustos 1999, s. 93-102.

Gökalp, Altan (1977): TETES ROUGES ET BOUCHES NOIRES LES ÇEPNI, PAYSANS SANS TERRE DU MEANDRE, (Thése, presentee en vue du grade de docteur en ethnologie), Universite de Paris X. (Fransızca bilmediğim için ve bu kaynaktan da yararlanmak istediğim için bu tezin ilgili bölümlerini Prof. Dr. Altan Gökalp’in asistanı değerli araştırmacı Elise Massicard türkçeleştirdi. Kendisine teşekkür ediyorum.)

Gölpınarlı, Abdülbaki (1961): YUNUS EMRE VE TASAVVUF, İstanbul, Remzi Kitabevi.

Gölpınarlı, Abdülbaki (1993): “Kızıl-baş” md., İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, cilt: VI, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, s.789-795.

Gürses, Remzi (1964): HACIBEKTAŞ REHBERİ, Ankara, Sanat Matbaası.

Hasluck, F.W. (1929): CHRISTIANİTY AND ISLAM UNDER THE SULTANS, Ed.by Margaret M. Hasluck, 2 vols, Oxford.

Kaygusuz, İsmail (1983): ONAR DEDE MEZARLIĞI VE ADI BİLİNMEYEN BİR TÜRK KOLONİZATÖRÜ ŞEYH HASAN ONER, İstanbul, Arkeoloji ve Sanat Yayınları.

Kehl-Bodrogi, Krisztina (1996): “Tarih Mitosu ve Kollektif Kimlik”, BİRİKİM, sayı: 88, Ağustos 1996, s. 52-63.

Kehl-Bodrogi, Krisztina (1997): “Introduction”, SYNCRETISTIC RELIGIOUS COMMUNITIES IN THE NEAR EAST, Collected Papers of the International Symposium “Alevism in Turkey and Comparable Syncretistic Religious Communities in the Near East in the Past and Present”, Berlin, 14-17 April 1995 , Ed. By : Krisztina Kehl -Bodrogi, Barbara Kellner-Heinkele, Anke Otter-Beaujean, Brill, 1997, s. XI-XVII.

Kılıç, Rüya (1994) : HİLAFET MÜCADELELERİNİN İSLAM TARİHİNDE VE OSMANLI İMPARATORLUĞU’NDA TOPLUMSAL YAPIDAKİ İZDÜŞÜMÜ: SEYYİD VE ŞERİFLER, Ankara, Hacettepe Üniversitesi, Tarih Bölümü, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.

Köprülü, M. Fuad (1972): “İslam Sufî Tarikatlerine Türk-Moğol Şamanlığının Tesiri”, Çev.Y. Altan, ANKARA ÜNİVERSİTESİ İLAHİYAT FAKÜLTESİ DERGİSİ, cilt: XVIII, s.141-152.

Köprülü, M. Fuad (1993): “Bektaş Hacı Bektaş Veli” md., İSLAM ANSİKLOPEDİSİ, c.2, İstanbul, Milli Eğitim Basımevi, 1993, s. 711-718.

Köprülü, M. Fuad (1995): “Bektaşiliğin Menşe’leri (III)”, CEM, sayı: 54, Kasım “1995, s. 7-9 .

Kum, Naci (1957): “Karaca Ahmed’ler Hakkında İncelemeler, Düşünceler II”, TÜRK FOLKLOR ARAŞTIRMALARI, yıl:8, c.4, no: 95, Haziran 1957, s. 1515-1519.

Mandel, Ruth (1990) : “Shifting Centres and Emergent Identities: Turkey and Germany in the lives of Turkish Gastarbeiter”, MUSLIM TRAVELLERS: PILGRIMAGE, MIGRATION, AND THE RELIGIOUS IMAGINATION, Ed. By Dale Eickelman-James Piscatori, UCLA Press, s. 153-171.

Mc Elwain, Thomas (1993) : “Ritual Change in A Turkish Alevi Village”, THE PROBLEM OF RITUEL, Ed. By. Tore Ahlback, Finland, s. 131.

Mélikoff, İrène (1993): UYUR İDİK UYARDILAR, Alevilik-Bektaşilik Araştırmaları, Türkçesi: Turan Alptekin, İstanbul, Cem Yayınevi.

Mélikoff, İrène (1998): HACI BEKTAŞ EFSANEDEN GERÇEĞE, İstanbul, Cumhuriyet Kitapları.

Moosa, Matti (1987): EXTREMIST SHIITES, THE GHULAT SECTS, Syracuse N.Y., Syracuse University Press.

Ocak, A. Yaşar (1991): “Alevilik ve Bektaşilik Hakkındaki Son Yayınlar Üzerinde (1990) Genel Bir Bakış ve Bazı Gerçekler” I, TARİH VE TOPLUM, sayı:91, (Temmuz 1991), s.20-25. Makalenin devamı, TARİH VE TOPLUM, sayı:91, (Ağustos 1991), s.51-56.

Ocak, A. Yaşar (1996): BABAİLER İSYANI, ALEVİLİĞİN TARİHSEL ALTYAPISI YAHUT ANADOLU’DA İSLAM TÜRK HETERODOKSİSİNİN TEŞEKKÜLÜ, İstanbul, Dergah Yayınları, 1996.

Ocak, A.Yaşar (1999): “Aleviliğin Tarihsel, Sosyal Tabanı İle Teolojisi Arasındaki İlişki Problemine Dair”, TARİHÎ VE KÜLTÜREL BOYUTLARIYLA TÜRKİYE’DE ALEVÎLER BEKTAŞÎLER VE NUSAYRÎLER, İstanbul, Ensar Neşriyat, s. 385-398.

Olsson, Tord, Elisabeth Özdalga, Catharina Raudvere(Ed. By) (1998) : ALEVİ IDENTITY CULTURAL, RELIGIOUS AND SOCİAL PERSPECTIVES, Istanbul, Swedish Research Instıtute.

Onarlı, İsmail (1999a) : “Mazgirt’te Şeyh Çoban Ocağı”, CEM, sayı: 92, Ağustos 1999, s. 26-27.

Onarlı, İsmail (1999b) : “Şeyh Hasan Ocağı ve Aşireti”, HACI BEKTAŞ VELİ ARAŞTIRMA DERGİSİ, Gazi Üniversitesi, Kış 1999, sayı: 12.

Özen, Kutlu (1997) : DİVRİĞİ EVLİYALARI, Sivas, Dilek Ofset Matbaacılık.

Öztürk, Sezai (1972): TUNCELİ’DE ALEVİLİK ÜZERİNE SOSYOLOJİK BİR DENEME, İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Sosyoloji Bl., Yayınlanmamış Mezuniyet Tezi.

Sevgen, Nazmi (1946): ZAZALAR VE KIZILBAŞLAR Coğrafya, Tarih, Hukuk, Folklor, Teogoni, İstanbul, Daktilo Halinde Notlar, 292 sayfa.

Shankland, David (1993): “Alevi and Sunni in Rural Anatolia”, CULTURE END ECONOMY, Changes in Turkish Villages, Edited By Paul Stirling, The Eothen Press, Cambridgeshire, England, s. 46-64.

Shankland, David (1999): “Günümüz Türkiye’si Alevîlerinde “Dede” ve “Talip” Arasındaki Değişen Bağ”, TARİHÎ VE KÜLTÜREL BOYUTLARIYLA TÜRKİYE’DE ALEVÎLER BEKTAŞÎLER VE NUSAYRÎLER, İstanbul, Ensar Neşriyat, s. 319-334.

Sümer, Faruk (1976): SAFEVİ DEVLETİ VE KURULUŞUNDA ANADOLU TÜRKLERİNİN ROLÜ, Ankara.

Şapolyo, Enver Behnan (1964): MEZHEPLER VE TARİKATLAR TARİHİ, Türkiye Yayınevi.

Uluğ, Naşit (1939a): TUNCELİ MEDENİYETE AÇILIYOR, İstanbul, Cumhuriyet Matbaası.

Uluğ, Naşit (1939b): DEREBEYİ VE DERSİM, İstanbul.

Ulusoy, A. Celalettin (1986) : HÜNKAR HACI BEKTAŞ VELİ VE ALEVİ-BEKTAŞİ YOLU, 2.b, Ankara, Akademi Matbaası.

Vorhoff, Karin (1999a): “Söylemde ve Hayatta Alevî Kadınına Kısa Bir Bakış”, TARİHÎ VE KÜLTÜREL BOYUTLARIYLA TÜRKİYE’DE ALEVÎLER BEKTAŞÎLER VE NUSAYRÎLER, İstanbul, Ensar Neşriyat, s. 251-263.

Vorhoff, Karin (1999b): “Türkiye’de Alevilik ve Bektaşilikle İlgili Akademik ve Gazetecilik Nitelikli Yayınlar”, ALEVİ KİMLİĞİ, Ed. T. Olsson, E. Özdalga, C. Raudvere, İstanbul, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s. 32-66.

White, G. E.: “The Alevi Turks of Asia Minor”, CONTEMPORARY REVIEW, vol. CIV, 104, Nov. 1913, p. 690-698.

Y. Ziya (1932): “Onuncu Asır Başlarında Yazılmış Olan Ebudülef Seyahatnamesine nazaran Orta Asya’da Türk Boyları ve Bunların Dini ve Coğrafi Varlıkları”, DARÜLFÜNUN İLAHİYAT FAKÜLTESİ MECMUASI, 1. Kânun 1932, sayı: 24, ss. 46-64. (Y. Ziya olarak bu dergide birçok makale yayınlayan kişi Prof. Dr. Yusuf Ziya Yörükan’dır.)

Yalman, Nur: “Islamic Reform and the Mystic Tradition in Eastern Turkey”, ARCHIVES EUREPEENNES DE SOCIOLOGIE, Tome: X, 1969, no: I, pp. 41-60.

Yaman, Ali (1996): ALEVİLİKTE DEDELİK KURUMU VE İŞLEVLERİ, İstanbul, İ.Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü, Siyasi Tarih Bölümü, Yayınlanmamış Yüksek Lisans Tezi.

Yaman, Ali (1998a): ALEVİLİK-BEKTAŞİLİK BİBLİYOGRAFYASI, Mannheim, Alevi-Bektaşi Kültür Enstitüsü.

Yaman, Ali (1998b) : ALEVİLİKTE DEDELER VE OCAKLAR, İstanbul, Ufuk Matbaası.

Yaman, Ali (2000) : “Günümüzde Alevilik-Bektaşilik Alanındaki Aktörlere İlişkin Genel Bir Analiz Denemesi”, I. ULUSLARARASI HACI BEKTAŞ VELİ SEMPOZYUMU BİLDİRİLERİ, 27-28-29 Nisan 2000 Ankara, Hacı Bektaş Anadolu Kültür Vakfı Yayınları, s. 191-225.

Yaman, Mehmet (1995): ALEVİLİK İNANÇ EDEB ERKÂN , 4.b., Ufuk Matbaası, İstanbul.

Yaman, Mehmet (1998): ALEVİLİKTE CEM , Ufuk Matbaası, İstanbul.

Yazıcı, Mehmet (1996): OSMANLI-TÜRK TOPLUMUNUN SOSYAL YAPISINDAKİ ALT DİNAMİKLER: ANADOLU ALEVİLİĞİ, İstanbul, Mimar Sinan Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Genel Sosyoloji ve Metodoloji Programı, Basılmamış Yüksek Lisans Tezi.

Yılmaz, A. (1948) : TAHTACILARDA GELENEKLER, Ankara, CHP Halkevi Neşriyatı.

Yetişen, Rıza (1986) : TAHTACI AŞİRETLERİ (ADET, GELENEK, GÖRENEKLERİ, İzmir, Memleket Gazetecilik ve Matbaacılık.

Yörükan, Yusuf Ziya (1998) : ANADOLU’DA ALEVİLER VE TAHTACILAR, Haz. T. Yörükan, Ankara, Kültür Bakanlığı Yayınları.

Cem Nedir? Nasıl Yapılır?

Alevi İbadeti: Ayin-i Cem

Alevi dinsel törenlerine “Ayin-i Cem” (Ayn-ül Cem) veya sadece “Cem” denir. Ayin-i Cem’in dini, sosyal ve kültürel boyutları vardır. Öncelikle Cem bir ibadettir, ibadetin kaynağı ise Kuran’dır. Kılınan halka namazı, okunan dualar Kuran’a dayanır. Cemde okunan bazı ayetler şöyledir; (Sözü edilen ayetler Alevi kaynaklarında da yer almaktadır. Ancak burada açıklaması verilen ayetler “Kuran’ı Kerim ve Açıklamalı Meali”, Diyanet Vakfı Yayınları /86’dan alınmıştır.)

Çerağ uyandırılırken: Nur Suresi 35. ayet: “Allah, göklerin ve yerin nûrudur. O’nun nûrunun temsili içinde lamba bulunan bir kandillik gibidir. O lamba kristal bir fanus içindedir; o fanus da sanki inciye benzer bir yıldız gibidir ki, doğuya da, batıya da nispet edilemeyen mübarek bir ağaçtan, yani zeytinden (çıkan yağdan) tutuşturulur. Onun yağı, neredeyse, kendisine bir ateş değmese dahi ışık verir. (Bu) nûr üstüne nûrdur. Allah dilediği kimseyi nûruna eriştirir. Allah insanlara (işte böyle temsiller getirir. Allah her şeyi bilir.”

Dar’a duran talipler için rehberin okuduğu: A’raf Suresi 23. ayet: “(Adem ile eşi) dediler ki: Ey Rabbimiz, biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan mutlaka ziyan edenlerden oluruz.”

Dedenin tövbe duasından önce okuduğu Tevbe Suresi 119. ayet: “Ey iman edenler! Allah’tan korkun, doğrularla beraber olun.”

Görgüsü yapılanlar için dedenin okuduğu Fetih Suresi 10. ayet: “Muhakkak ki sana biat edenler ancak Allah’a biat etmektedirler. Allah’ın eli onların ellerinin üzerindedir. Kim ahdini bozarsa, ancak kendi aleyhine bozmuş olur. Kim de Allah ile olan ahdine vefa gösterirse Allah ona büyük mükafat verilecektir.”

Kurban’ın tekbirlenmesinden önce okunan Saffat Suresi 103. -106. ve 107. -111. ayetler: “Her ikisi de teslim olup, onu alnı üzerine yatırınca: Ey İbrahim, rüyayı gerçekleştirdin. Biz, iyileri böyle mükafatlandırırız. Bu, gerçekten çok açık bir imtihandır, diye seslendik.

Biz, oğluna bedel ona büyük bir kurban verdik. Geriden gelecekler arasında ona (iyi bir nam) bıraktık: İbrahim’e selam! dedik. Biz, iyileri böyle mükafatlandırırız. Çünkü o bizim mümin kullarımızdandır.”

Sofra kurulduktan sonra dedenin okuduğu İnsan Suresi 8. ve 9. ayetler: “Onlar kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esirlere yedirdiler. ‘Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz’ dediler.”

Cem’in aynı zamanda sosyal ve kültürel boyutları vardır. Alevi yaşama tazındaki kadın-erkek eşitliği ve birlikteliği Cem’e de yansır. Aslında orada “kadın” ve erkek” yoktur, cinsiyet yoktur. Herkes bir candır, herkes “ayini cem erenleri”dir.

Cem erenleri birbirinden razı olmak, küs-dargın olmamak durumundadır. Bu anlamda “meydan” uzlaşmanın, dayanışmanın yaşandığı bir hizmet alanıdır. Her talip yılda bir defa kendisini dar’a çeker, incinmiş, gücenmiş kimse varsa hatasını tamir eder. Hatasının ağırlığına göre düşkünlük sistemine uygun olarak cezası kesilir. Talibin cezasını cem erenleri ve Dede /Baba ittifakla verirler. Meydan tövbe yeridir; Allah’a sığınma ve günahlardan dolayı tövbe etme yeridir. Meydan kul hakkının teslim edildiği yerdir. Kul hakkının bu dünyada verilmesi, öbür dünyaya bırakılmaması Alevi ahlakının, inancının, kültürünün temel prensiplerinden biridir.

Alevi geleneğine göre Cem ayini (erkanı) Kırklar Cemine dayanır. Muhammed Miraç dönüşü Kırkların arasına katılır. Ancak bu katılma kolay olmaz. Peygamber sıfatıyla içeri giremez fakat “hadimül fukara” olarak aralarına girer. Bu sembolik anlatımın anlamı şudur ki, Kırklara katılmak, ceme girmek için insanın tüm üstünlüklerinden, mevki-makam göstergelerinden arınmış olması gerekir.

Kırklar arasında Şah-ı Merdan Ali, Selmanı Pak ve diğer erenler bulunmaktadır. Cem erenlerinin 17’si kadındır. Bunun anlamı şudur ki, cemde kadın ve erkek, kendi cinsiyet özelliklerinden uzaklaşarak, bacı-kardeş varolurlar.

Muhammed ulunuz kimdir diye sorunca, Kırklar “Bizim küçüğümüz, büyüğümüz yoktur. Küçüğümüz de uludur, büyüğümüz de uludur. Birimiz kırkımız, kırkımız birimizdir” derler. Buna nişan istetince Ali kolunu uzatır, içlerinden biri “destur” diyerek bıçakla kolunu çizer. Kolundan bir damla kan gelir, o sırada Kırkların kollarından da birer damla kan gelir. Burada eşitlik, özde aynılık anlatılmaktadır. Cemde büyük-küçük, zengin-fakir, alim-cahil, kadın-erkek yoktur, herkes eşittir. Muhammed bir üzüm tanesini ezer ve suyunu Kırklara pay eder. Cem erenleri paylaşmayı eşit olarak gerçekleştirirler. Üzüm (engür) suyunu içen Kırklar “Ya Allah” deyip semaha dururlar, Muhammed de onlara katılır. Semah ruhun yedi kat gökte yükselmesini, Hakk’a yönelmesini simgeler. Semah bu anlamda dinsel içeriklidir ve yöreden yöreye, gruptan gruba değişiklikleri ifade eden kültürel motiflere sahiptir.

Oniki Hizmet Sahipleri

Her Ayin-i Cemde on iki hizmet sahibi hizmetlerini yerine getirirler. Bunlar sırasıyla;

1. Dede / Baba
Bektaşilerin bir kolunda cem’i Baba yönetir. Bu grubun dışında kalan Alevilerde (Ocaklı, musahipli, Hacı Bektaş Dergahına bağlı Alevilerde) Dede yönetir. Dede veya Baba aynı zamanda topluluğun önderidir, müşküllerin çözümünde yol göstericidir.

2. Rehber
Dedenin /Baba’nın yardımcısıdır, olmadığı yerde vekilidir. Rehberi Dede seçer. Rehber Talibi Yol’a hazırlar, Talibe erkanın kurallarını, nasıl davranılacağını, hangi sözlerin söyleneceğini öğretir.

3. Gözcü
Cem ayininin genel düzeninden sorumludur. Törene uygun davranmayanları uyarır, gerekirse ceza keser.

4. Çerağcı
Çerağ (delil) uyaran kişidir. Çerağı uyandırdıktan sonra dar’a durur ve duasını okur.

5. Zakir (Aşık)
Sazla birlikte deyiş, duaz, miraçlama söyler. Bu hizmeti bir veya üç kişi yerine getirir.

6. Ferraş
Meydanın temizliğinden sorumludur. Cem sırasında ise car (süpürge) çalar, sembolik olarak meydanı temizler.

7. Sakka (İbriktar)
El yıkama, tarikat abdesti aldırma, sakka suyu dağıtma gibi hizmetleri yerine getirir.

8. Sofracı (Kurbancı, lokmacı)
Kurban kesme ve yemek işlerinden sorumlu kişi.

9. Peyik (Peyk, Haberci)
Cemin yapılacağını canlara ileten bildiren, haberleşmeyi sağlayan kişi.

10. Pervane
Semah dönenlere yol gösteren kişi.

11. Meydancı (İznikçi)
Cemde meydan görevlerini yapan, meydanın tertip ve düzeninden, araç-gereçlerin hazırlanmasından, ısıtılmasından vb. sorumlu kişi.

12. Bekçi (Kapıcı)
Cem’in dış güvenliğini sağlayan kişi. Bazı yerlerde iki kişidir. Biri kapıdan dışarı bakar, diğeri kapıdan içeriye bakar, dışardan gelenleri içeriye bildirir.

Bazı gruplarda Saki/Dolucu hizmet görür. Bazı gruplarda haberleşmeyi sağlayan kişiye Pervaneci (İznikçi) denir. Bazı gruplarda kurbanın bazı kısımlarını kuyu kazarak gömen hizmet sahibi vardır, buna Kuyucu denir. Bazı gruplarda Dedenin ve diğer cem erenlerinin kurbanı yemeden önce ve yedikten sonra ellerinin yıkanmasını sağlayan veya tarikat abdesti aldıran kişiye Selman veya İbriktar denir.

Her bir hizmet sahibinin bir adı vardır. Her hizmetin de bir piri vardır. Örneğin Sakiliğin piri İmam Hüseyin’dir. Gözcülüğün piri Karaca Ahmet Sultandır. Güvendenin (Aşık) piri İmam Bakır’dır. Hizmet sahiplerinin söylediği tercümanlara bir-kaç örnek;

İznikçi (Piri Gözcü Yardımcısı)

Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

Biz bu tarikat bağına niyaza gelmişiz

Feylen gördük anın için hem namaza gelmişiz

Biz Kuran’da ayetlere bu yolda ederiz herdem niyaz

Cürmümüze tövbekarız hem niyaza gelmişiz

Bercemal

Carcı (Piri Seyyid Ferraş)

Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

Kerbela’ da yatan Hüseyin

İki gözüm yaşı

Muhammed ile Ali Kırkların başı

Yezide lanet etmek erenlerin işi

Üstadımız pirimiz Seydi Ferraşı

Bercemal

Gözcü (Piri Karaca Ahmet Sultan)
Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

Ey Şahı bi Hakk’ın Ali abat Ali dergah

Erenlerden haklı hayırlı bir himmet

Üstadımız pirimiz Karaca Ahmet

Bercemal

Cem ayininde 12 Post (Makam) bulunmaktadır. Bunlar;

1. Horasan Postu: Hacı Bektaş Veli Makamı
2. Aşçı Postu: Seyyid Ali Sultan Makamı
3. Ekmekçi Postu: Balım Sultan Makamı
4. Nakip (Pervane) Postu: Kaygusuz Sultan Makamı
5. Atacı Postu (Sofracı): Kamber Ali Makamı
6. Meydancı Postu: Sarı İsmail Sultan Makamı
7. Türbedar Postu: Karadonlu Can Baba Makamı
8. Kilerci Postu: Hacım Sultan Makamı
9. Kahveci Postu: Şeyh Sazeli (Şah-ı Şazilî) Makamı
10. Kurbancı Postu: Halil İbrahim Makamı
11. Ayakçı Postu: Abdal Musa Sultan Makamı
12. Mihmandar Postu: Hızır Aleyhisselam Makamı

Mürşid/Dede/Baba Horasan Postuna oturur. Bu post aynı zamanda Şah-ı Merdan Ali Postudur. (Batıni anlamda Şah-ı Merdan Ali, Hacı Bektaş Veli’dir.)

Postlar için söylenen tercümanlara birkaç örnek;

Horasan Postu (Piri Hacı Bektaş Veli)

Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

İnnallahi vasim Aliyim

Bercemal

Kurbancı Postu (Piri Kasabı Cömert Halil İbrahim A. S.)

Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

Fermanı Celil

Delili Cebrail

Kurbanı Halil

Tekbiri İsmail

Sübhanallah sübhanallah elhamdülillah

Elhamdülillah la havle vela kuvvete illa billa hil

Aliyül azim

Allahu ekber Allahu ekber

La ilahe illallahu ekber

Allahu ekber vellilahil hamd

Bismillahu Allahu ekber

Bercemal

Ayakçı Postu (Piri Abdal Musa Sultan)

Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

Bugün yönümü döndüm remzi tosa

Erenler nazar eylesin kalbindeki pasa

Ayakçı idim himmet olursa

Pirim kerem kani şah Abdal Musa

Bercemal

Aşçı Postu (Piri Seyit Ali-Kızıl Deli Sultan)

Tercümanı:

Bismişah Allah Allah!

Kızıldeli Ocağından olduk uyandık

Al yeşil nurlara boyandık

İnip Hakk’ın eşiğine dayandık

Üstadımız pirimiz Kızıldeli Sultan

Bercemal

Cem Ayininin Uygulanışı

Bölgeden bölgeye, gruptan gruba bazı farklılıklar gösteren Ayin-i Cem genel olarak şu düzende gerçekleşir;

– Oniki hizmet sahipleri cemde hazırlıklarını tamamlar.

– Cem erenleri evlerinde abdestlerini almış, temiz ve pak giyinmiş olarak gelirler.

– Dede /Baba posta niyaz eder ve oturur. Cem erenleri dedeye, rehbere ve diğer canlara, Meydan-ı Ali’ye niyaz ederler ve yerlerine otururlar.

– Dede, “Edep erkan / sükutu lisan / mü’mine nişan” ister. Herkesin düzgün oturup konuşmaması ve niyazlaşması sağlanır. (Cem mühürlenmiştir)

– Ferraş üç defa süpürge çalar, tercümanını okur ve dededen duasını alır. (Ferraş bu işlemi cemin her aşamasında tekrarlar.)

– Selman (saka) tarikat abdesti aldırır, tercümanını okur, duasını alır.

– Dede Ayin-i Cem’in niçin yapıldığını, toplanma amaçlarını açıklar, kuralları hatırlatır, dargın-küskün varsa ortaya çıkmalarını ister ve herkesten razılık alır.

– Çerağcı tövbe duasını ve Nur Suresi’nin 35. ayetini okur ve çerağı uyandırılır. (Bazı yerlerde Kuran’dan A’raf Suresi 23. ayet, Tevbe Suresi 119. ayetler de okunur). Nad-ı Ali duası okunur, secde edilir. (Her duadan sonra niyaz /secde edilir). Dede çerağcının duasını okur (hayırlısını verir). (Bu işlem her hizmet gören için gerçekleştirilir.)

– Dede tarikat namazını (halka namazı) kıldırır, akşam duasını okur.

– Meydancı Postu dedenin önüne serer, duasını okur.

– Hizmet sahipleri (görgüye çıkacaklar, Yol kurbanı olanlar, ikrar verecekler, musahip olacaklar vb.) Postun üzerinde dara dururlar. Dede cem erenlerinden rızalık alır. Bir de kendilerini kendilerinden sorar. Dede hizmet sahiplerini Pençe-i Al-i Aba’dan (bazı yerlerde Tarık veya Erkandan) geçirir, duasını okur. Meydancı postu toplar, dededen duasını alır.

– Zakirler (Aşıklar) nefes söylerler. Dem/dolu alınan gruplarda dem üçlenir. Hizmet tamamlanınca sakiler dualarını alırlar. (Bu gelenek Batı Anadolu’da sürdürülmektedir, Doğu Anadolu’da cem sırasında dolu alınmaz.)

– Aşıklar nefeslerden sonra dara dururlar, tercümanların söyleyip dededen hayırlısını alırlar.

– Hizmet sahipleri ve diğer canlar semaha çıkar. – Miraçlama okunur. Dede Kırklar semahını döner. Sonra seyrana çıkılır (Ara verilir.)

– Sakka suyu dağıtılır. Saka suyu Kerbela şehitleri için dağıtılır. Saka suyunu dağıtanlar dara dururlar, tercümanlarını okuyup, Dededen dualarını alırlar.

– Sofracı sofraları serer, lokma dağıtır, lokmalar yendikten sonra sofralar toplanır, sofracılar dualarını alırlar.

– Dede oturan-duran okumasıyla cem sona erer. Cem erenleri dedeye ve diğer taliplerle görüşerek ayrılırlar.

Burada bazı ayrıntılar üzerinde durmak gerekir;

Bunlardan birincisi halka namazıdır. Halka namazı (tarikat namazı) iki rekat olarak kılınır. Namazın özü Hakk’a secde etmektir, niyaz etmektir. Halka namazı bölgelere göre bazı farklılıklar gösterse de özü aynıdır.

Mürşid şöyle der; “Ey cem erenleri, şimdi niyetlenin, Allah rızası için halka namazı kılmaya. Durun divana, uyun Oniki İmama, yönümüz kıble, kıblemiz Kabe, cemal cemale, Allahu Ekber!…” der ve arkasından Fatiha ve İhlas Surelerini okur. Bunlara bağlı olarak iki defa secdeye varır. Cem erenleri de onun yaptıklarını tekrarlar.

Mürşit “Tecelle” duasını okur: “Tecelleniz temiz, yüzünüz ak, kalbiniz pak, günahlarınız af ola, tecella, tevella ve teberranız kabul ola. Namazlarınız, niyazlarınız Hakk-Muhammed-Ali dergahında kabul ve makbul ola, gerçeğe hü…”

Namazı kılanlar secdeye niyaz ederler

İkincisi bazı bölgelerde çerağ uyandırılmadan önce kurban meydana getirilir, nişan vermesi beklenir, tekbirlenir, gülbenk okunur, aşıklar üç nefes bir düaz okurlar. Bazı bölgelerde çerağın uyandırılmasından sonra tarikat abdesti alınır, tevhid (Allah’ın birliği) zikredilir, taclama düvazı okunur, zakirler düvaz okur.

Tevhid üç defa toplu halde okunur;

La İlahe İllallah

Ali Mürşid Ali Şah

Ali Hayder Ali Şah

Ali Esed Ali Şah

Ali Şir’dir Ali Şah

Eyvallah Şahım Eyvallah

La İlahe İllallah

Secdeye varılır, dede gülbenk okur.

Miraçlama okunur, semaha durulur. Kırklar semahı yapılır.

Ayin-i Cem bölgeler veya gruplar bakımından bazı farklılıklar gösterse de ana bölümler, temel kurallar değişmez. Cem’in anlamı ve içeriği aynıdır.

Cem (Erkan) amaçlarına göre farklı adlar alırlar. Bunlar;

1. İkrar verme (Yola alınma) Erkanı

2. Görgü, Baş okutma Erkanı

3. Musahiplik Erkanı

4. Dar’dan İndirme Erkanı

5. Abdal Musa Erkanı

6. Nevruz Erkanı

1. İkrar Erkanı

Yol’a girecek olanlar için yapılan törendir. Bu tören Bektaşi Babagan kolunda tek bir kişinin ikrarının alınması şeklindedir, musahipliği esas alan Alevilerde musahip olacak iki aile (iki er-iki bacı) ikrarın alınması şeklindedir.

Bektaşi Babagan kolunda İkrar cemi Bektaşiliğe girişin ilk adımıdır. Dedebaba Bedri Noyan’ın aktardığına göre ikrar töreni 12 erkan üzerine yapılır. Bunlar, 1. Meydana giriş, 2. Buhur yakma ve gülsuyu serpme 3. Mürşidin talibe sorması 4. Çerağların uyarılması 5. Mürşidin namaz kılması 6. Rehberin talibi mürşide ulaştırmağa hazırlaması 7. Rehberin talibi mürşide teslimi 8. Mürşidin talibe tövbe ettirmesi ve telkıyn’i 9. Mürşidin talibi rehbere teslim ve iadesi 10. Rehberin talibe makamları (Menzilleri) göstermesi 11. Şerbet dağıtma 12. Meydanın süpürülmesi ve erkanın bitirilişi (Ayrıntılı bilgi için bknz. Noyan, 1995: 276-311).

Musahipli Alevilerde ikrar töreni Musahiplik Cemi olarak gerçekleştirilir. Musahipli olmayan ve Bektaşi Babagan kolunun dışında yer alan Alevilerde de bir er-bir bacı birlikte ikrar verir.

2. Görgü (Baş Okutma) Erkanı

Görgü kurbanı, Terceman kurbanı da denir. Her talibin yılda bir kez görgüden (sitemden) geçerek ikrarını tazelemesi gerekir. Böylece talibin hatalarını ortaya koyması, incittiği ve gücendirdiği canların gönlünü alması, birlik ve dirliğin sağlanması gerçekleşmiş olur.

3. Musahiplik Erkanı

Cemde On iki hizmet yürütülür. Usulünce koç kurban edilir. İki aile musahip (yol kardeşi) olarak ikrar vermiş olurlar.

Burada bir musahiplik erkanını baştan sonuna kadar vermek yerine, bazı noktalara dikkat çekmek ve bazı uygulamaların anlamını belirtmekle yetineceğiz.

Musahip olacaklar bu niyetlerini bir Ayin-i Cem’de Mürşid / Dede ve erenlerin huzurunda dile getirirler. Dede onlara musahip olmanın yükümlülüklerini ve koşullarını anlatır. Bu sorumluluğu yerine getirip getirmeyecekleri sorulur. Musahip olacaklar yerine getirebileceklerini söylerlerse (Eyvallah! derlerse) Dede gülbank okuyarak onlara bu kapıyı aralar. Bu duadan sonra musahip adayı canlar belli bir süre-hiç olmazsa bir yıl- kendilerini hazırlamaları gerekir. Bu süre içinde birbirlerini tanımaya çalışırlar, bu sorumluluğu yüklenip yüklenemeyeceklerini değerlendirirler. Bu önemlidir, bir hevesle ikrar verilmez, musahip olunmaz. Bir defa girildi mi Hakk yolundan dönülmez. Canlar bu değerlendirmeyi yapıp gönül rahatlığıyla ikrar vermeye hazır olunca Musahiplik erkanı gerçekleştirilir. Erkana tüm cem erenleri evlerinde abdestlerini alır, temiz kıyafetler giyer ve er-bacı olarak Ceme gelirler.

Musahip Kurbanı denilen bu erkanda kurban edilecek koçun meydana getirilmesi ve bir işaret vermesi gerekir. İşaret kurbanın Hakk tarafından kabul edildiğine dair bir inançtır. (Koçun işareti meleme, silkinme, geviş getirme ve tersleme biçiminde olabilir.) İşaret verinceye kadar kurban dolaştırılır, illaki bir işaret alınır. Kurbancı gelenek üzere görevlerini yerine getirir.

Dedenin kurbanla ilgili okuduğu duvazı çok anlamlıdır.

Kurbanlar tığlanıp gülbenk çekildi

Muhabbet uykusundan uyana geldim

Dört kapı sancağı andan açıldı.

Üryan büryan olup da meydana geldim

Evvel eşiğine koydum başımı

İçeri aldılar da döktüm yaşımı

Erenler yolunda gör savaşımı

Koç kurban dediler de meydana geldim

Musahip olacak, ikrar verecek talipler dört kapını gereğini yapmaya dünyevi işlerden uzaklaşarak, uykudan uyanarak gelmişlerdir. Şimdi yeniden doğmuş gibidirler. İkrar vermek bir bakıma dünyaya yeniden gelmek, başka bir deyişle ikinci hayata başlangıçtır. Önce eşiğe baş konur, niyaz edilir, meydana öyle girilir. İkrar veren can, erenler yolunda nefsiyle savaşa girmeyi göze alır ve kendini koç gibi kurban olmaya hazırlar.

Musahip erkanında musahip olacak canların (iki er-iki bacı) boyunlarına tığbend bağlanması da anlam yüklüdür. Dört can artık bacı-kardeştir. Hepsinin kaderi aynıdır, hepsi birbirine bağlıdır, birbirinden sorumludur. Buyruklarda musahip olurken Muhammed’in kendi belindeki tığbendi Ali’nin beline bağladığı, sonra bir gömlek giyerek bu gömlekten baş gösterdikleri anlatılır. Bu anlatım kardeşliğin ikiliği bırakıp bir olmak anlamına geldiğini yansıtan güzel bir örnek olaydır.

Boyunlarına tığbend geçirilmiş musahip olacak canlar yanlarında rehberleri olduğu halde şeriat-tarikat-marifet ve hakikat aşamalarından geçmek isterler. Rehber onlara bu gizemli yolculukta öncülük eder. Dede’den sırrı hakikat yolculuğunda destur vermesini beklerler. Dede “Gidemezsiniz, aşılmaz yüksek dağlar var, geçitsiz ırmaklar var. Bu belleri aşamazsınız, bu selleri geçemezsiniz. Bu demirden leblebidir yenilmez, ateşten gömlektir giyilmez. Gelme gelme, dönme dönme… Gelenin malı, gidenin canı. Öl ama ikrar verme, öl ikrarından dönme…” şeklinde bir konuşma yaparak Yol’un zorluğunu anlatır. Dede üç defa canları dışarı çıkarır. Mürebbi (rehber) musahip katarını çeker götürür, tekrar getirir. Mürebbi her seferinde “vazgeçecekseniz şimdi vazgeçin” diyerek musahip olacakları uyarır. Dede son bir kez şunları söyler; “Bu hakikatin yolundan asla dönülmez. Bir anadan doğan kardeşler ayrılır, musahip olanlar ayrılmaz. Musahip ölse bile ikrar ölmez, kadimdir. Şimdiden itibaren gönüllerinde en ufak bir şüphe varsa şimdi dönsünler, caysınlar. Onlar caydı diye lokma meydanda kalmaz. Buradaki cemaat koçun parasını öder, burada yenir, kalkılır. İyi düşünsünler, çek katarını. Sen de iyi düşün. Mürebbi dindir, mürşit imandır, meşrep ikrardır. Mürebbisini bilmeyen kişi Allah’ı bilemez. Musahibin biri yer biri gök. Gökten rahmet yağmayınca yerden hiç bir şey hasıl olmaz. Musahip toprak olacak. Musahibin biri bir şey söylediği zaman diğeri sukut edecek. Onun hırsı geçtiği zaman gidecek, diyecek ki, sen burada hatalısın. Toprak olmak budur. ” Buna karşılık musahip olmada kararlı olan canlar adına rehber bir açıklama yapar; “Pirim cemaatin varlığına, Tanrı’nın birliğine inanarak Muhammet-Ali’nin yoluna, Hünkar Hacı Bektaş Veli’nin katarına girerek, Muhammet’e ümmet, Allah’a kul, Hüseyin’e talip olmak için geldik…Özümüz darda, yüzümüz yerde, Pirden ne gelirse “Allah Allah eyvallah” dedik durduk darına. Boynumuz kıldan ince, yolumuz kılıçtan keskin. İnandık iman getirdik, huzurunda birliğe yettik.” Dede bu kararlı ve inançlı duruşu gördükten sonra gereğini yapar ve son olarak duasını söyler; “İkrarlarınız kadim ola, muratlarınız hasıl ola. Birbirinizden doyup usanmayasınız, dünyada karındaş, ahrette yoldaş olasınız. Durduğunuz dardan şefaat göresiniz. Darlarınız Hakk’a yazıla, efendimiz emek zaili vermeye. Dil bizden lütuf Hazreti İbrahim’den ola. Gerçeğe hü!… Mümine ya Ali!.. “

Görüldüğü gibi Yol’a girilmesi için teşvik yok tersine zorluklar vurgulanarak caydırma var. Buna rağmen talipler Yol’a girebiliyorsa ve musahipliğin gereğini yerine getirebiliyorlarsa o canlara “aşk olsun!”

4. Dar’dan İndirme Erkanı

Bu erkan ayini cem erenlerinden biri Hakk’a yürür ise, bir süre sonra yakınları tarafından onun adına helallık alınması için yapılır. Borcu varsa bunlar halledilir. Meydan açılınca mütevvefa adına onun veli veya varisleri Dar-ı Mansur’a dikilirler. Mürşid “ağrınmış, incinmiş, gücenmiş kimseler var ise, dile gelsin, bile gelsin, hakkını talep eylesin, Allah eyvallah” diyerek canlardan görüş ister. Borcu varsa yakınları ödemeyi taahhüt ederler. Dede, dar’a duranlardan bu sözü, meydanda bulunanların huzurunda üç defa alır. Dede cem erenlerine helal edip etmediklerini de üç defa sorar. Cem erenleri helal ediyorlarsa “eyvallah” derler ve buna nişan gösterirler, yani niyaz ederler. Erkan usulünce devam eder. Dar’dan indirilmeyen merhum canın kabirde rahat etmediğine inanılır. Böylece kendisinden sonra eğer varsa borcunun yakınları tarafından ödenmesi, yoksa da herkesin hakkını helal etmesi sağlanmış olur.

5. Abdal Musa Erkanı

Abdal Musa Kurbanı da denen bu cem amaçları bakımından ikrar ve görgü ceminden farklıdır. Toplumu birleştirme-kaynaştırma amaçlanır, gençler yol-erkan öğrenirler, imanlar tazelenir. Diğer cemlerde olduğu gibi on iki hizmet yürütülür. Bazı bölgelerde perşembenin cumaya bağlandığı akşam yapılır. Okunan dualarda Abdal Musa’nın adı geçer.

“Bism-i Şah! Allah, Allah… Çıraklarımız aydın ola, Meydanlarımız kürşad ola. Hizmetlerimiz kabul ola. Muratlarımız hasıl ola. Dilde dileklerimizi, gönülde muratlarımızı vere. Üçler, Beşler, Yediler, Kırklar katarından, Fatıma güzarından ayırmaya. Dil bizden, nefes Oniki İmam, Hünkar Hacı Bektaş Veli, Şah Abdal Musa’dan ola. Abdal Musa Sultan’ın demi devranı yürüye, Şah İsmail efendimiz hazır ve nazır ola. Gerçeğe hu…” (Bozkurt, 1990: 194; Tekke Köyü’nde Abdal Musa dergahında yapılan törende Çerağcıya okunan dua.)

Abdal Musa kurbanında genellikle kurban ve diğer masraflar ayinde bulunanlar tarafından karşılanır.

6. Nevruz Erkanı

Nevruz günü olan 21 Mart akşamında gerçekleştirilen törendir. Nevruz Alevilerce Hz. Ali’nin doğum günü olarak kabul edilir. Hz. Ali’nin annesi (Fatıma bin Esed) sancılanınca Hz. Muhammed ona Kabe’ye gidip tavaf etmesini söyler. Fatıma tavaf ederken sancıları artar ve Kabe’nin içinde Ali’yi (eski takvime göre 9 martta, yeni takvime göre 21 mart’ta) dünyaya getirir (Noyan, 1995: 191).

Nevruz Sultan erkanı geleneksel olarak dünden bugüne gerçekleştirilmektedir. Bu törende nevruziye denen şiirler okunur, dualar, nefesler söylenir. Gündüz yapılırsa kırlara çıkılır.

Nevruziye

Evvel bahar oldu açıldı güller

Nağmesaz olmuştur bütün bülbüller

Yüz göstermiş bize lale, sümbüller

Nevruz bayramımız mübarek olsun

Dünyaya gelmiştir bu günde Ali

Budur erenlerin kararı kavli

Bu demdir cemi’i müşkilin halli

Nevruz bayramımız mübarek olsun

Emevi gürûhu bilmez bu zevki

Ali’yi sevenler gösterir şevk’i

Mes’adet demirdir bu demler saki

Nevruz bayramımız mübarek olsun

Hüsni Baba hamdet erdik bu deme

Gönüller girmiştir bağ-ı İrem’e

Verilmiş zevk ile safa ademe

Nevruz bayramımız mübarek olsun

KAYNAK: PROF. DR. HÜSEYİN BAL

Cemde sıralama

1) Dede Ceme girer ayakta (darda) olan cemaata dar duası verir.
2) Sohbet eder. (Aydınlatıcı konuşmalar yapar.)
3) Dede cemaattan razılık ister. Sorunlar varsa çözer. (Küskünleri, dargınları barıştır.)
4) Edeb erkâna dâvet eder.
5) Sâlat ve selam verilir.
6) On iki hizmet görev deyişi okunur. (zakir)
7) On iki hizmet sahiplerine dede toplu Dua verir.
8) Post serilir ve dual arı verilir.
9) Tezâkkâr hizmetleri ve duaları verilir.
10) Çerağ uyandırılır ve duaları verilir.
11) Süpürgeci hizmeti ve duaları verilir
12) Gözcü hizmeti ve duası.
13) Tevbe duası ve Nad-ı Ali (Hadis) okunur.
14) Secde (gülbang) duası
15) Duvazimam okunur
16) Secde duası
17) Tevhid edilir
18) Secde duası
19) Tevhit edilir.
20) Secde duası
21) Mir’aclama okunur ve kırklar semahı yapılır.
22) İstek semahları yapılır.
23) Saki suyu dağıtılır ve duaları verilir.
24) Mersiyeler okunur.
25) Secde duası
26) Süpürge (Farraş) hizmeti ve duaları verilir.
27) Lokma hizmeti ve duaları yapılır.
28) Çerağ söndürülür.
29) Post kaldırılır.
30) On iki hizmet yapanların toplu duası verilir.
31) Dağılma (Gidene – Durana) duası verilir.

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

Alevi Kütüphanesi

Bismişâh Allâh Allâh Gerçeğe Hû