Blog Arşivleri

Kurban

KURBAN

kurban 2 türlüdür.
1.si zahiri kurban
. yani dini gerek icabı kurban bayramında kesilen kurbandır.durumu iyi olanların kurban kesmesi ile fakir fukara bol bol et yer,tabiki bu büyük bir iyilik olup sevabı vardır.ancak sadece kurban ibadeti günahkar bir insanın bütün günahlarını affettirmez.

2.si batini kurban.
işte her insanı salih kul yapacak olan batıni kurbandır.
bakara suresiayet 54:
nefsinizi öldürünüz,rabbinizin katında sizin için hayırlıdır.

demekki nefsimizi kurban edersek allah katında bizim için daha hayırlı olacaktır.çünkü nefis daima kötülüğe meyillidir.nefsimizi kurban etmekle onun kötülüklerine engel oluruz.hiçbir kötü hareketimiz olmaz doğru yolda bulunuruz.

zahiri kurbanda her sene yerine getirilerek,bize batıni kurbanı unutturmamak faydasını gösterir.
..Allah katında iyi kul olmak dünya malına tamah etmemek ve nefsani arzuları kurban etmekle olur.nefsini öldüren insanın kalp gözü açılır.
..insanın nefsi,insanın şeytanıdır onun için akıllı insan Allah için neyi kurban etmesi gerektiğini iyi bilir.

hal böyle iken kurban bayramında kesilen kurban ibadetinide durumu iyi olan herkesin yerine getirmesi gerekirşüphe yok Allah katında her iyiliğin karşılığı vardır.

Anadolu Aleviliginde Kurbanin ve Kurban Bayraminin önemli ve tarihsel bir yeri vardir.Biz Aleviler Kurbani ve kurban Bayramini diger birtakim ritüellerde oldugu gibi sünnilikten farkli yorumlariz,uygulariz.Kurban Bayramlarini Canlarin Cemevlerinde ,Alevi Kültür Merkezlerinde kendimize özgün sekilde ibadetimizi yaparak yerine getiririz.Sabah saatlerinde Canlar toplanarak Dedenin öncülügünde Kurban Bayrami ritüellerini uygulayip Kurbanla ilgili konulara deginir ve bu ibadetin sonunda ise insanlar birbirleriyle bayramlasirlar.

Tanri-insan-Doga sevgisine ve birligine dayanan Alevilikte asil kurban,nefsini tiglamaktir ; canim kurban,tenim tercüman ” diyerek Mansur darinda ikrar verip ikrarinda durmaktir.
Alevilikte Tanri ya yaklasmanin en güzel yolu .. Sevgiden,güzellikten,dogruluktan,iyilikten,yani Kamil-insan olmaktan gecer.
Ibranice ” Korban ” sözcügünden,Aramice yoluyla Arapcaya gecen ” Kurban ” sözcük anlamiyla ” yakin olma,yakinlasma ” demektir.Genel anlamiylada Tanriya manen yaklasmak,yakinlik göstermek icin sunulan ve vasita kilinan sey; yani Adak,Kurban.

Kurban olayi ,tek tanrili dinlerden önce cok Tanrili dinler dönemindede vardi.
Korunma,isteklerinin yerine getirilmesi gibi vs.. sunulan Kurbanlar ikiye ayrilir. Kanli Kurbanlar ve Kansiz Kurbanlar. Kanli Kurbanlar( sigir,koyun,keci,deve,tavuk,horoz..vs.) Kansiz Kurbanlar ise genellikle tahil ürünlerinden ,ayrica üzüm,zeytin,yag,sarap ürünlerinden yapilirdi.
Günümüzde yiyeceklerin asiri derecede israf edildigi ve hatta cöplere atildigi gelismis ülkelerde ,Alevilerin bir kismi,inanclari ve yasam felsefeleri geregince Kanli Kurbanlar ( Hayvan kesmek ) yerine daha cok kansiz Kurbanlar tercih etmektedirler.Günümüz Türkiyesinde Kurban Bayraminda yasanan olumsuzluklari ve Hayvanlara yapilan eziyetleri hepimiz biliyoruz.Bu artik Kurban Bayrami olmaktan cikmis Kavurma yada Et yemek Bayrami olarak yapilmaya baslanmistir.

Buna karsin bazi kimseler Kurban kesme yerine ,bu parayi ,fakir,hasta ve kimsesiz insanlara göndermektedirler.Bazilari okul,Cemevi ,alevi derneklerine bagis niteliginde destek vermektedir.
Tanri-Insan-Doga sevgisine dayanan Alevi ögretisine ve hümanist yasam Felsefesine uyan bu güzel uygulama da bu olsa gerektir….

Kurban edilecek hayvan inancın gerektirdiği şekilde hazırlanarak duası yapılarak hazırlanma işine kurban tığlaması denir. Bizim yörede diyeceğim belki diğer bölgelerdede yapılan yer vardır. Sabah ibadetinde ceminde kurbanın ayakları yıkanır anlına kına yakılır vede boynuzlara elma gecirilerek cem de dedenin önüne getirilir. Kurban sahipleri dara durar bu sırada kurbanın ön ayakalrından biri kırılarak kaldırılır. Dede gülbengi verir. Kurbana niyaz edilir. Kurban çıkartılır. Eğer toplu bir cem yoksa kişi iki diz üzerine gelir on iki imamların adını sayar duasını eder dileğini diler vede çıkar kurbanını keser.

Kurban keserken 3 defa

Allahu ekber Allahu ekber le ilahe illallah hü Allahu ekber
Allahu ekber velillah hamd der

Ardından

Kurbanı halil
fermanı celil
tekbiri şahı merdan
peyiki cebrail der

Allah muhammet ya ali diyerek kurbanı keser.

Kurban Alevi inancında kutsaldır. Kurban edilecek hayvdan kutsal hayvandır..

Kesilen kurbanlarız on iki imam dergahına kaydola…

saygılar

Saygilarimla…

Yaklaşan kurban bayramı nedeni ile kurbanın İslamiyet’teki yeri Aleviliğin bu inanca nasıl bir yorum getirdiğini, anlatmaya çalışacağız. Öncelikle dinimizi de genel anlamda kurbanı nasıl anlaşıldığını arz edelim. Kurban bilindiği gibi her sene bir defaya mahsus koyun, keçi, sığır, manda, deve gibi eti yenmesinde dinen yasak olmayan hayvanlardan seçilir. Kurban bayramı bayram namazından sonra maddi durumu kurban almaya müsait olan kişiler tarafından kesilmesi, etlerinin bir kısmının kurban sahibinin evinde geri kalanında et alma imkânı olmayan yoksul insanlara dağıtılması ile yapılır. Kurban kesilmesinin genel usulleri bildiğiniz gibi küçük baş hayvanlarda 1 yaşını büyük baş hayvanlarda da 2 yaşını deve için 5 yaşını doldurmuş olması gerekir. Ayet gereği tekbir getirilir kesilirken de “bismillah” veya “Bismillah Allahu Ekber” denilir. Er-rahman ve er-Rahim sıfatları okunmaz. Alevi ve Bektaşi inancında Kurbana da abdest verilir. Bu diğer inanışlarda yoktur. Bununla ilgili kurban kesim kuralları toplumun her kesiminde yaklaşık aynı yapılır. Dualar yaklaşık aynıdır. İnançlardan kaynaklanan yorum farkları ve ilâveler vardır. Kurban inancının hikayesi genellikle bilinir ama burada bu konudan da bahsetmeden geçemeyeceğiz.

Kurban Kuran ı Kerimde özellikle Saffat suresi 102. ile 108 ayetleri arasında anlatılır. İbrahim peygamber soy itibarı ile Hz. Muhammed’in atalarıdır. Yaklaşık peygamberimizden 2.500 sene önce yaşamıştır. İbrahim peygamberin bir oğlu olur, adını İsmail koyarlar. İsmail büyür bir gece babası rüyasında oğlunu Allah için kurban ettiğini görür. Ertesi sabah İsmail’e bunu anlatır. Oğlunun en sevdiği varlığın Allaha kurban edilmesi gerektiğini anlatınca o da “peki baba der” ve birlikte Mina dağına giderler. Menkıbeye göre Şeytan İbrahim peygamberin eşi olan Hacer’e gider ve der ki

-“Kocan İbrahim oğlun İsmail’i aldı Mina dağına götürdü, oğlunu orada kesecek”. Hacer der ki

-“Onlar bayrama gittiler. Hem niye İsmail’i kessin ?” Şeytan

-“Bayrama ip ve bıçakla mı gidilir ?” der. Hacer

-“Ne biliyorsun ip ve bıçakla gittiğini” Şeytan (aleyhi lâne)

-“Gördüm der bunları götürdü” Hacer’in içine ateş düşer ve

-“Gözün kör olsun ” der ve bir taş atar. Taş şeytanın gözüne gelir ve birini kör eder. Onun için kızılacak bir şey oldu mu “kör şeytan” sözü kullanılır. Bu nedenle de hacca gidenler şeytanı sembolik olarak taşlarlar. Bu hikayeye sebeb yapılan bir şeydir.

İsmail babasına der ki

-“Bu yapacağın işte benim de rızam olduğunu Cenab-ı Hakk’ın anlaması için bağladığın el ve ayaklarımdan birini serbest bırak” . Bunun üzerine İbrahim de İsmail’in sağ ayağını çözer. Bu gün kurban tığlanırken kurbanın sağ arka ayağı sebest bırakılır diğer ayaklar iple bağlanır. İsmail’in gözünü babası kapattığı için kurbanında gözü bezle günümüzde örtülür. İbrahim tekbir getirip bıçağını oğlu

İsmail’in boğazına sürter ama bıçak bir türlü kesmez iki sefer daha dener yine bıçak kesmeyince Cebrail’e hitaben

-“Bu bıçak kör mü ? ” der. O da

-“Taşa dene” der. Bunun üzerine İbrahim hemen oradaki siyah kayaya bıçağı vurunca, taş ikiye bölünür. Bu arada gökten bir koç kurban olarak iner, İbrahim peygamber oğlunun yerine koçu kurban eder. Etini de fakirlere dağıtır. Bu yarılan taşa da “Hacerü’l-Esved” yani kara taş denir.

Kur’ân ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 7. ayeti şu şekildedir;

-“Onun ayetlerinin bir kısmı muhkemdir ki onlar kitabın anasıdır, diğer ayetleri ise müteşabbihtir”. Muhkem demek başka türlü anlaşılması mümkün olmayan veya tek anlamı olan demektir. Müteşâbbih ise pek çok anlama gelen demektir, yani yorumla anlaşılabilen çok farklı anlamları olan demektir. Kur’ân ı Kerim her seviyeden insana hitab ettiği için insanlık var olduğu müddetçe her insana farklı zevk verecektir. Çünkü her kesin anlayış ve zevki seviyesi farklı farklıdır. Nasıl ki Dünya’da hiç bir insanın parmak izi diğerini tutmazsa, anlayışlar zevkler de tıpatıp aynı olmaz. Aynı olmadığı içinde her insan kendine göre bir şey bulur. Hacı Bektaş Veli’ye Fatiha suresinin tefsirini yaptığı zaman çevresindekiler “başlamışken Kur’ân’ın tamamını tefsir etseniz” demişler. O da “benim muhiblerim bana olan sevgisinden dolayı benim kitabımı okurlar oysa ki Kur’ân ı Kerim her zamanın kitabıdır” der. Yani o zamanın yorumunun o günü ilgilendireceği, ileriki neslin sorularına cevap vermeyeceğini anlatmak ister.

Yukarıda anlattığımız olaylar yüzlerce yıl anlatıla gelmiştir. Bu hikayeden her kes kendi anlayış seviyesine göre bir şeyler anlamıştır. Fakat Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye sormuşlar, nedir bu olayın anlamı? diye. Kendisi de şöyle buyurmuş “İbrahim’den maksat: ruhtur hakiki baba odur. İsmail Zebuhullah (Allahın kurbanı) kalbe benzetilmiştir ki; kalp ruh ile akıl arasındadır. Cebrail, akla nisbet ettiler. Kalp ile nefis arasında iyiyi ve kötüyü ayırıcıdır. Kurbanı nefis ile yorumladılar ki, dış ve iç iradelerinden geçmiş olsun. Yola giren anlayışla gerçek muradına ersin.[1] Bu sözleri biraz sadeleştirmek gerekirse insanda daima iki zıt düşünce vardır. İnsanın nefsi insana kötü ve yasak şeylere sevk eder vicdanı o kötü işleri yapmamızda daima bizi engeller. Nefsimizin kölesi olursak Allahtan bir manada uzaklaşırız, ruhumuzun vicdanımızın sesini dinleyerek yaşarsak Allaha yaklaşmış oluruz. Yine Kur’ân ı Kerimde ” Allah nankörleri sevmez” denilmektedir. “Kurb” kelimesinin kelime manası ise “yakınlık” demektir. “Kurban” kelimesi ise çifte yakınlık demektir. Yani kurban keserek hem insan Allah yakınlaşır hem de Allah’ın insana yakınlaşacağına inanılır. Yüz yıllarca bu böyle gelmiştir. Bütün dinlerde bu veya buna yakın şekillerde kurban adeti vardır. Tapınma en ilkel toplumlarda dahi şekilleri farklı olsa da mutlaka vardır.

Kur’ân ı Kerim’in Hac suresinin 37. ayetinde “Kurbanların kanları da, etleri de hiç bir zaman Tanrı katına erişmez. Ancak onları fakir ve muhtaç olanlara dağıttığınızdan dolayı kazandığınız sevaplar, Tanrının hoşnutluğunu gerektirir.” Kurban kesmekten maksatta budur. Kurban keserken sizi doğru yola erdiren ulu Tanrının adını yüceltiniz. Tekbir getiriniz”. ( Bu ayete istinaden Kurban kesilmeden evvel yere yatırıldıktan sonra “Allahu ekber Allahu ekber Lâ ilahe illallah hu vallahu ekber Allahu ekber velillahil hamd” üç sefer okunur ondan sonra “bismillah” diyerek kurban kesilir).

Bu ayette dikkat edilecek olursa kurbanın etininde kanınında Allah ulaşmayacağı ama onun etinin dağıtılmasından dolayı insanların ihtiyaçlarının görülmesi, kalplerinin kazanılması nedeni ile doğacak olan sevap Allah katında kıymeti olduğu söylenmektedir. Yaşar Nuri Öztürk “Kur’ân’ın Temel Kavramları” adlı kitabının 318. sayfasında kurbanla ilgili şöyle söylenmektedir. ” Kur’ân bize gösteriyor ki, Allah’a yaklaşmak için, Allah dışında “yakınlık aracı” (kurban) seçilen hiçbir şeyin insana faydası olmayacaktır. Yani kurbandaki esas amaç insanın özellikle insana yönelik topluma faydalı olabilecek yararlı işler yapmasıdır. Allah rızasını kazanmak için yapılan her iş bir çeşit kurbandır ve insanı Allaha yaklaştıran hoşnutluğunu sağlayan şeydir. Yine Rum suresinin 37. ayetinde “Görmediler mi Allah, dilediğine rızkı genişçe veriyor, dilediğine kısıyor. İnanan bir topluluk için bunda elbette ibretler vardır. 38. ayette de ” O halde akrabaya hakkını ver, yoksula, yolda kalmışa da. Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır”. Tiyn suresinin 4. ayetinde “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” denilmektedir. Kaf suresinin 16. ayetinde de “Biz insana şah damarından daha yakınız” denilmektedir. Yani Hakk’a hizmet etmenin yolu insana hizmetten geçer, Hakk’a yapılan ibadetin en büyüğü insana yapılan hizmet ve yardımdır.

Kurban kelimesi İbranice’den Arapça’ya geçmiştir. Allah’a yaklaştıran veya kendisiyle Allah’a yaklaşılan şey demektir. Kurban bu geniş çerçevesiyle, Kur’ân’ın, Allah’a yaklaşmak için vesile ve araç kabul ettiği tüm değerleri ifade etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde namazdan bahsederken şöyle buyrulmaktadır: “Namaz, bütün takva sahiplerinin kurbanı, yani Allah’a yakınlaşma yoludur”(s.318)

Kurban, insanoğlunun şuuraltındaki “boğazlamak, kan akıtmak” hevesini tatmin ederek psikolojik bir hizmet suretiyle sosyal bir yardım kurumu olarak rol oynamaktadır.

İslâm bilginleri söz birliği ile tesbit etmişlerdir ki, Kur’ân’daki “kurban kes” emri bir farz (bir kuluk borcu olarak kesinlikle yerine getirilmesi gereken emir) olarak yalnız Hz. Peygamber’e hitap eder. Diğer Müslümanlar üzerine bir farz değil, Hz. Peygamberin sünnetini icra etmektir. Bir Müslüman’ın şu veya bu gerekçeyle adamış olduğu kurbanı kesmesi dinen bir farzdır. Bununla yılda kesilen kurbanı ayrı düşünmemek gerektir.(s.326)

Kurban adı altında hayvan kesmek bağımsız bir ibadet olan infak (paylaşım) içinde bir uygulamadır. Hiçbir mezheb kurbanı farz görmemiştir. Bunun anlamı kesilmesi bir ibadet olmadığıdır. Esasen Kur’an, kurbanların etlerinin ve kanlarının Allah’a ulaşmayacağını açıkça ifade ederek kesim ve etin hiçbir zaman ibadet olmayacağını göstermiştir. “O kurbanlık hayvanların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır”(Hac Suresi 37. ayet) Kur’an böyle diyor ama, o Kur’ân’ı insanlığa tebliğ eden peygamber’e isnat edilmiş bazı uydurmalar bunun tam aksini söylüyor. İşte bir tanesi “Kurbanlıkların her tüyünde onların sahipleri için on sevap vardır” (bkz Elbânî; ez-Za’ife 3/157) Ve “Kurbanlık hayvanlarınızı büyük tutun, çünkü onlar sizin sırat köprüsünde bineğiniz olacaktır” (bkz Elbânî; ez-Za’ife 3/173)[2]

“Yoksula et verme diye bir ibadet yoktur. İbadet yoksula yardımcı olmaktır. Bu yardım yoksulun ihtiyaçlarına en uygun olanıyla yapılmalıdır. Ameliyat olacak para arayan bir yoksula para vermek ona et vermekten çok daha üstün bir hayırdır. Hiçbir ihtiyacı olmayan aileler “ibadet olsun diye kan akıtıp” sonra da karşılıklı et değiş tokuşunda kendilerini aldatıyorlar”. [3]

“Kurbanlık hayvan kesmek İslâm’ın hiçbir mezhebinde farz değildir. Kurbanlık hayvan kesmek sünnettir. Yani neresinden bakarsanız bakın kurban kesmek sadece sünnettir. Sünnet bir ibadetin Hz. Peygamber tarafından uygulanış biçimi demektir. O halde kurbanlık hayvan kesmek bir ibadetin uygulama biçimlerinden biridir. O ibadet yoksula yardım demek olan infaktır. Kurban kesmek için bu yardımın veriliş biçimlerinden biridir. Bunun açık anlamı ise şudur:

Yoksula kurbanlık hayvan kesip et verme yerine uygun bulunan başka bir şeyi (para, mal, eşya vs) vermekte mümkündür. [4]

Belli bir yaştan önce kesilen hayvanlar hem etleri bakımından beklenen ekonomik sonucu vermezler. Körpe bir hayvanın kesilmesi dinen yasaklanmıştır.

Bayramın birinci günü kesilmesi ihtiyaç sahiplerine bir an önce ulaşması bakımından önemlidir.

Hayvana acı çektirmek gerekir, Büyük mezbahalarda elektro şok verilmekte hayvanın acı duyması önlenmektedir. Kurbanın derisi para ile satılması yanlıştır, eğer para ile satılmak zorunda kalınırsa alınan paranın yoksul insanlara verilmesi uygun olur. Şu işim olursa horoz keseceğim gibi niyetlerle yapılan kurbana “Adak veya Nezir Kurbanı” denir. Niyetlenilmişse mutlaka yerine getirilmesi uygun olur. Adak kurbanı her zaman yapılabilir veya kurban bayramını beklemekte mümkündür.(s.330)

Adak kurbanının adağın sahibi veya ailesi yememesi fakirlere vermesi gerekir.

Bakın Hacı Bektaş Veli Makalât adlı eserinde şöyle söylemektedir ” benim üç eyi dostum var. Birisi evde kalır, birisi yolda kalır, birisi benimle gelir. Evde kalan ailemdir, yolda kalan ahbaplarımdır, benimle gelen iyiliklerimdir”. Evrendeki bütün düzenler, güneş sistemi, çekim kuvvetleri bütün doğal dengeler, gezegenlerin varlık nedenleri, ayın dünya etrafında dönmesi ve hiç yörüngenin dışına çıkmaması tesadüf değildir. Gece ile gündüzün olması, mevsimlerin sırasını şaşırmadan gelmesi, özetle bütün doğal dengeler insan denilen potansiyel olarak mükemmelliği kendinde taşıyan varlığın yaşayabileceği ortamı sağlamak içindir. Tasavvufta şöyle bir söz vardır, “Her ne var ise âlemde örneği var Adem’de”. Mevlâna’da Divan ı Kebir adlı eserinde “İnsan olmasaydı kainat yarım arpa dahi etmezdi” diyor. Bütün gelmiş geçmiş yüce kişilerin ve Kur’ân ı Kerimin vurguladığı şey insanın en değerli varlık olduğudur.

Bir köpeğe bir parça et verdiğinizde eti kaptığı gibi bir köşede gizlice yer ve kimseyle hatta eşi olan köpekle dahi paylaşmak istemez. Ama insan düşünen yorum yapan, acıma duygusu olan, paylaştığı zaman mutlu olan, paylaşmadığı zaman üzülen kendini aşağılanmış gibi hisseden mükemmel bir varlıktır. Meselâ evimize bir misafir gelse mutlaka evde hazırda ne varsa gelen misafire sunarız. Onunla yemeğimizi, çayımızı paylaşırız. Uzaktan gelmişse evimizde yatırırız. Bunları yapmazsak kendimizi huzursuz hissederiz. İkramda bulunabildiğimiz oranda da biz de mutlu oluruz.

Hz. İbrahim’in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami (Merkez): Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin “Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir” demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.

Sarayın putçusu Azer’in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim’i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır.Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez): Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber’in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek Tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi’nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından “Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim’in düştüğü yere “Halil-ür Rahman Gölü” denilir. Nemrut’un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber’e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut’a yalvarır. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.

Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı (Merkez): Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye’de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah’a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah’a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir

Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hacc 22/36;37)

Hz. Peygamber (a.s.) de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Hz. Peygamber’in (a.s.), yedi deveyi kendi eliyle kurban olarak kestiğini, Medine’de ise, boynuzlu ve alacalı iki koyun kurban ettiğini Sahabeden Enes (r.a) rivayet etmektedir. (Buhârî, Hacc 117, 119; Müslim, Edâhî 17).

Sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerde, Hz. Peygamber (a.s.), Kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın boynuzu, tırnağı da dahil olmak üzere her şeyinin kişinin hayır hanesine yazılacağını ifade edip; bu ibadetin Allah rızası için yapılmasını tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Edâhî 1; İbnu Mâce, Edâhî 3

KURBAN

kurban 2 türlüdür.
1.si zahiri kurban
. yani dini gerek icabı kurban bayramında kesilen kurbandır.durumu iyi olanların kurban kesmesi ile fakir fukara bol bol et yer,tabiki bu büyük bir iyilik olup sevabı vardır.ancak sadece kurban ibadeti günahkar bir insanın bütün günahlarını affettirmez.

2.si batini kurban.
işte her insanı salih kul yapacak olan batıni kurbandır.
bakara suresiayet 54:
nefsinizi öldürünüz,rabbinizin katında sizin için hayırlıdır.

demekki nefsimizi kurban edersek allah katında bizim için daha hayırlı olacaktır.çünkü nefis daima kötülüğe meyillidir.nefsimizi kurban etmekle onun kötülüklerine engel oluruz.hiçbir kötü hareketimiz olmaz doğru yolda bulunuruz.

zahiri kurbanda her sene yerine getirilerek,bize batıni kurbanı unutturmamak faydasını gösterir.
..Allah katında iyi kul olmak dünya malına tamah etmemek ve nefsani arzuları kurban etmekle olur.nefsini öldüren insanın kalp gözü açılır.
..insanın nefsi,insanın şeytanıdır onun için akıllı insan Allah için neyi kurban etmesi gerektiğini iyi bilir.

hal böyle iken kurban bayramında kesilen kurban ibadetinide durumu iyi olan herkesin yerine getirmesi gerekirşüphe yok Allah katında her iyiliğin karşılığı vardır.

Anadolu Aleviliginde Kurbanin ve Kurban Bayraminin önemli ve tarihsel bir yeri vardir.Biz Aleviler Kurbani ve kurban Bayramini diger birtakim ritüellerde oldugu gibi sünnilikten farkli yorumlariz,uygulariz.Kurban Bayramlarini Canlarin Cemevlerinde ,Alevi Kültür Merkezlerinde kendimize özgün sekilde ibadetimizi yaparak yerine getiririz.Sabah saatlerinde Canlar toplanarak Dedenin öncülügünde Kurban Bayrami ritüellerini uygulayip Kurbanla ilgili konulara deginir ve bu ibadetin sonunda ise insanlar birbirleriyle bayramlasirlar.

Tanri-insan-Doga sevgisine ve birligine dayanan Alevilikte asil kurban,nefsini tiglamaktir ; canim kurban,tenim tercüman ” diyerek Mansur darinda ikrar verip ikrarinda durmaktir.
Alevilikte Tanri ya yaklasmanin en güzel yolu .. Sevgiden,güzellikten,dogruluktan,iyilikten,yani Kamil-insan olmaktan gecer.
Ibranice ” Korban ” sözcügünden,Aramice yoluyla Arapcaya gecen ” Kurban ” sözcük anlamiyla ” yakin olma,yakinlasma ” demektir.Genel anlamiylada Tanriya manen yaklasmak,yakinlik göstermek icin sunulan ve vasita kilinan sey; yani Adak,Kurban.

Kurban olayi ,tek tanrili dinlerden önce cok Tanrili dinler dönemindede vardi.
Korunma,isteklerinin yerine getirilmesi gibi vs.. sunulan Kurbanlar ikiye ayrilir. Kanli Kurbanlar ve Kansiz Kurbanlar. Kanli Kurbanlar( sigir,koyun,keci,deve,tavuk,horoz..vs.) Kansiz Kurbanlar ise genellikle tahil ürünlerinden ,ayrica üzüm,zeytin,yag,sarap ürünlerinden yapilirdi.
Günümüzde yiyeceklerin asiri derecede israf edildigi ve hatta cöplere atildigi gelismis ülkelerde ,Alevilerin bir kismi,inanclari ve yasam felsefeleri geregince Kanli Kurbanlar ( Hayvan kesmek ) yerine daha cok kansiz Kurbanlar tercih etmektedirler.Günümüz Türkiyesinde Kurban Bayraminda yasanan olumsuzluklari ve Hayvanlara yapilan eziyetleri hepimiz biliyoruz.Bu artik Kurban Bayrami olmaktan cikmis Kavurma yada Et yemek Bayrami olarak yapilmaya baslanmistir.

Buna karsin bazi kimseler Kurban kesme yerine ,bu parayi ,fakir,hasta ve kimsesiz insanlara göndermektedirler.Bazilari okul,Cemevi ,aleviderneklerine bagis niteliginde destek vermektedir.
Tanri-Insan-Doga sevgisine dayanan Alevi ögretisine ve hümanist yasam Felsefesine uyan bu güzel uygulama da bu olsa gerektir….

Kurban edilecek hayvan inancın gerektirdiği şekilde hazırlanarak duası yapılarak hazırlanma işine kurban tığlaması denir. Bizim yörede diyeceğim belki diğer bölgelerdede yapılan yer vardır. Sabah ibadetinde ceminde kurbanın ayakları yıkanır anlına kına yakılır vede boynuzlara elma gecirilerek cem de dedenin önüne getirilir. Kurban sahipleri dara durar bu sırada kurbanın ön ayakalrından biri kırılarak kaldırılır. Dede gülbengi verir. Kurbana niyaz edilir. Kurban çıkartılır. Eğer toplu bir cem yoksa kişi iki diz üzerine gelir on iki imamların adını sayar duasını eder dileğini diler vede çıkar kurbanını keser.

Kurban keserken 3 defa

Allahu ekber Allahu ekber le ilahe illallah hü Allahu ekber
Allahu ekber velillah hamd der

Ardından

Kurbanı halil
fermanı celil
tekbiri şahı merdan
peyiki cebrail der

Allah muhammet ya ali diyerek kurbanı keser.

Kurban Alevi inancında kutsaldır. Kurban edilecek hayvdan kutsal hayvandır..

Kesilen kurbanlarız on iki imam dergahına kaydola…

saygılar

Saygilarimla…

Yaklaşan kurban bayramı nedeni ile kurbanın İslamiyet’teki yeri Aleviliğin bu inanca nasıl bir yorum getirdiğini, anlatmaya çalışacağız. Öncelikle dinimizi de genel anlamda kurbanı nasıl anlaşıldığını arz edelim. Kurban bilindiği gibi her sene bir defaya mahsus koyun, keçi, sığır, manda, deve gibi eti yenmesinde dinen yasak olmayan hayvanlardan seçilir. Kurban bayramı bayram namazından sonra maddi durumu kurban almaya müsait olan kişiler tarafından kesilmesi, etlerinin bir kısmının kurban sahibinin evinde geri kalanında et alma imkânı olmayan yoksul insanlara dağıtılması ile yapılır. Kurban kesilmesinin genel usulleri bildiğiniz gibi küçük baş hayvanlarda 1 yaşını büyük baş hayvanlarda da 2 yaşını deve için 5 yaşını doldurmuş olması gerekir. Ayet gereği tekbir getirilir kesilirken de “bismillah” veya “Bismillah Allahu Ekber” denilir. Er-rahman ve er-Rahim sıfatları okunmaz. Alevi ve Bektaşi inancında Kurbana da abdest verilir. Bu diğer inanışlarda yoktur. Bununla ilgili kurban kesim kuralları toplumun her kesiminde yaklaşık aynı yapılır. Dualar yaklaşık aynıdır. İnançlardan kaynaklanan yorum farkları ve ilâveler vardır. Kurban inancının hikayesi genellikle bilinir ama burada bu konudan da bahsetmeden geçemeyeceğiz.

Kurban Kuran ı Kerimde özellikle Saffat suresi 102. ile 108 ayetleri arasında anlatılır. İbrahim peygamber soy itibarı ile Hz. Muhammed’in atalarıdır. Yaklaşık peygamberimizden 2.500 sene önce yaşamıştır. İbrahim peygamberin bir oğlu olur, adını İsmail koyarlar. İsmail büyür bir gece babası rüyasında oğlunu Allah için kurban ettiğini görür. Ertesi sabah İsmail’e bunu anlatır. Oğlunun en sevdiği varlığın Allaha kurban edilmesi gerektiğini anlatınca o da “peki baba der” ve birlikte Mina dağına giderler. Menkıbeye göre Şeytan İbrahim peygamberin eşi olan Hacer’e gider ve der ki

-“Kocan İbrahim oğlun İsmail’i aldı Mina dağına götürdü, oğlunu orada kesecek”. Hacer der ki

-“Onlar bayrama gittiler. Hem niye İsmail’i kessin ?” Şeytan

-“Bayrama ip ve bıçakla mı gidilir ?” der. Hacer

-“Ne biliyorsun ip ve bıçakla gittiğini” Şeytan (aleyhi lâne)

-“Gördüm der bunları götürdü” Hacer’in içine ateş düşer ve

-“Gözün kör olsun ” der ve bir taş atar. Taş şeytanın gözüne gelir ve birini kör eder. Onun için kızılacak bir şey oldu mu “kör şeytan” sözü kullanılır. Bu nedenle de hacca gidenler şeytanı sembolik olarak taşlarlar. Bu hikayeye sebeb yapılan bir şeydir.

İsmail babasına der ki

-“Bu yapacağın işte benim de rızam olduğunu Cenab-ı Hakk’ın anlaması için bağladığın el ve ayaklarımdan birini serbest bırak” . Bunun üzerine İbrahim de İsmail’in sağ ayağını çözer. Bu gün kurban tığlanırken kurbanın sağ arka ayağı sebest bırakılır diğer ayaklar iple bağlanır. İsmail’in gözünü babası kapattığı için kurbanında gözü bezle günümüzde örtülür. İbrahim tekbir getirip bıçağını oğlu

İsmail’in boğazına sürter ama bıçak bir türlü kesmez iki sefer daha dener yine bıçak kesmeyince Cebrail’e hitaben

-“Bu bıçak kör mü ? ” der. O da

-“Taşa dene” der. Bunun üzerine İbrahim hemen oradaki siyah kayaya bıçağı vurunca, taş ikiye bölünür. Bu arada gökten bir koç kurban olarak iner, İbrahim peygamber oğlunun yerine koçu kurban eder. Etini de fakirlere dağıtır. Bu yarılan taşa da “Hacerü’l-Esved” yani kara taş denir.

Kur’ân ı Kerim’in Al-i İmran suresinin 7. ayeti şu şekildedir;

-“Onun ayetlerinin bir kısmı muhkemdir ki onlar kitabın anasıdır, diğer ayetleri ise müteşabbihtir”. Muhkem demek başka türlü anlaşılması mümkün olmayan veya tek anlamı olan demektir. Müteşâbbih ise pek çok anlama gelen demektir, yani yorumla anlaşılabilen çok farklı anlamları olan demektir. Kur’ân ı Kerim her seviyeden insana hitab ettiği için insanlık var olduğu müddetçe her insana farklı zevk verecektir. Çünkü her kesin anlayış ve zevki seviyesi farklı farklıdır. Nasıl ki Dünya’da hiç bir insanın parmak izi diğerini tutmazsa, anlayışlar zevkler de tıpatıp aynı olmaz. Aynı olmadığı içinde her insan kendine göre bir şey bulur. Hacı Bektaş Veli’ye Fatiha suresinin tefsirini yaptığı zaman çevresindekiler “başlamışken Kur’ân’ın tamamını tefsir etseniz” demişler. O da “benim muhiblerim bana olan sevgisinden dolayı benim kitabımı okurlar oysa ki Kur’ân ı Kerim her zamanın kitabıdır” der. Yani o zamanın yorumunun o günü ilgilendireceği, ileriki neslin sorularına cevap vermeyeceğini anlatmak ister.

Yukarıda anlattığımız olaylar yüzlerce yıl anlatıla gelmiştir. Bu hikayeden her kes kendi anlayış seviyesine göre bir şeyler anlamıştır. Fakat Pirimiz Hünkar Hacı Bektaş Veli’ye sormuşlar, nedir bu olayın anlamı? diye. Kendisi de şöyle buyurmuş “İbrahim’den maksat: ruhtur hakiki baba odur. İsmail Zebuhullah (Allahın kurbanı) kalbe benzetilmiştir ki; kalp ruh ile akıl arasındadır. Cebrail, akla nisbet ettiler. Kalp ile nefis arasında iyiyi ve kötüyü ayırıcıdır. Kurbanı nefis ile yorumladılar ki, dış ve iç iradelerinden geçmiş olsun. Yola giren anlayışla gerçek muradına ersin.[1] Bu sözleri biraz sadeleştirmek gerekirse insanda daima iki zıt düşünce vardır. İnsanın nefsi insana kötü ve yasak şeylere sevk eder vicdanı o kötü işleri yapmamızda daima bizi engeller. Nefsimizin kölesi olursak Allahtan bir manada uzaklaşırız, ruhumuzun vicdanımızın sesini dinleyerek yaşarsak Allaha yaklaşmış oluruz. Yine Kur’ân ı Kerimde ” Allah nankörleri sevmez” denilmektedir. “Kurb” kelimesinin kelime manası ise “yakınlık” demektir. “Kurban” kelimesi ise çifte yakınlık demektir. Yani kurban keserek hem insan Allah yakınlaşır hem de Allah’ın insana yakınlaşacağına inanılır. Yüz yıllarca bu böyle gelmiştir. Bütün dinlerde bu veya buna yakın şekillerde kurban adeti vardır. Tapınma en ilkel toplumlarda dahi şekilleri farklı olsa da mutlaka vardır.

Kur’ân ı Kerim’in Hac suresinin 37. ayetinde “Kurbanların kanları da, etleri de hiç bir zaman Tanrı katına erişmez. Ancak onları fakir ve muhtaç olanlara dağıttığınızdan dolayı kazandığınız sevaplar, Tanrının hoşnutluğunu gerektirir.” Kurban kesmekten maksatta budur. Kurban keserken sizi doğru yola erdiren ulu Tanrının adını yüceltiniz. Tekbir getiriniz”. ( Bu ayete istinaden Kurban kesilmeden evvel yere yatırıldıktan sonra “Allahu ekber Allahu ekber Lâ ilahe illallah hu vallahu ekber Allahu ekber velillahil hamd” üç sefer okunur ondan sonra “bismillah” diyerek kurban kesilir).

Bu ayette dikkat edilecek olursa kurbanın etininde kanınında Allah ulaşmayacağı ama onun etinin dağıtılmasından dolayı insanların ihtiyaçlarının görülmesi, kalplerinin kazanılması nedeni ile doğacak olan sevap Allah katında kıymeti olduğu söylenmektedir. Yaşar Nuri Öztürk “Kur’ân’ın Temel Kavramları” adlı kitabının 318. sayfasında kurbanla ilgili şöyle söylenmektedir. ” Kur’ân bize gösteriyor ki, Allah’a yaklaşmak için, Allah dışında “yakınlık aracı” (kurban) seçilen hiçbir şeyin insana faydası olmayacaktır. Yani kurbandaki esas amaç insanın özellikle insana yönelik topluma faydalı olabilecek yararlı işler yapmasıdır. Allah rızasını kazanmak için yapılan her iş bir çeşit kurbandır ve insanı Allaha yaklaştıran hoşnutluğunu sağlayan şeydir. Yine Rum suresinin 37. ayetinde “Görmediler mi Allah, dilediğine rızkı genişçe veriyor, dilediğine kısıyor. İnanan bir topluluk için bunda elbette ibretler vardır. 38. ayette de ” O halde akrabaya hakkını ver, yoksula, yolda kalmışa da. Şüphesiz imanlı bir kavim için bunda ibretler vardır”. Tiyn suresinin 4. ayetinde “Biz insanı en güzel biçimde yarattık” denilmektedir. Kaf suresinin 16. ayetinde de “Biz insana şah damarından daha yakınız” denilmektedir. Yani Hakk’a hizmet etmenin yolu insana hizmetten geçer, Hakk’a yapılan ibadetin en büyüğü insana yapılan hizmet ve yardımdır.

Kurban kelimesi İbranice’den Arapça’ya geçmiştir. Allah’a yaklaştıran veya kendisiyle Allah’a yaklaşılan şey demektir. Kurban bu geniş çerçevesiyle, Kur’ân’ın, Allah’a yaklaşmak için vesile ve araç kabul ettiği tüm değerleri ifade etmektedir. Nitekim Hz. Peygamber bir hadislerinde namazdan bahsederken şöyle buyrulmaktadır: “Namaz, bütün takva sahiplerinin kurbanı, yani Allah’a yakınlaşma yoludur”(s.318)

Kurban, insanoğlunun şuuraltındaki “boğazlamak, kan akıtmak” hevesini tatmin ederek psikolojik bir hizmet suretiyle sosyal bir yardım kurumu olarak rol oynamaktadır.

İslâm bilginleri söz birliği ile tesbit etmişlerdir ki, Kur’ân’daki “kurban kes” emri bir farz (bir kuluk borcu olarak kesinlikle yerine getirilmesi gereken emir) olarak yalnız Hz. Peygamber’e hitap eder. Diğer Müslümanlar üzerine bir farz değil, Hz. Peygamberin sünnetini icra etmektir. Bir Müslüman’ın şu veya bu gerekçeyle adamış olduğu kurbanı kesmesi dinen bir farzdır. Bununla yılda kesilen kurbanı ayrı düşünmemek gerektir.(s.326)

Kurban adı altında hayvan kesmek bağımsız bir ibadet olan infak (paylaşım) içinde bir uygulamadır. Hiçbir mezheb kurbanı farz görmemiştir. Bunun anlamı kesilmesi bir ibadet olmadığıdır. Esasen Kur’an, kurbanların etlerinin ve kanlarının Allah’a ulaşmayacağını açıkça ifade ederek kesim ve etin hiçbir zaman ibadet olmayacağını göstermiştir. “O kurbanlık hayvanların etleri de kanları da Allah’a asla ulaşmaz; fakat sizin takvanız O’na ulaşır”(Hac Suresi 37. ayet) Kur’an böyle diyor ama, o Kur’ân’ı insanlığa tebliğ eden peygamber’e isnat edilmiş bazı uydurmalar bunun tam aksini söylüyor. İşte bir tanesi “Kurbanlıkların her tüyünde onların sahipleri için on sevap vardır” (bkz Elbânî; ez-Za’ife 3/157) Ve “Kurbanlık hayvanlarınızı büyük tutun, çünkü onlar sizin sırat köprüsünde bineğiniz olacaktır” (bkz Elbânî; ez-Za’ife 3/173)[2]

“Yoksula et verme diye bir ibadet yoktur. İbadet yoksula yardımcı olmaktır. Bu yardım yoksulun ihtiyaçlarına en uygun olanıyla yapılmalıdır. Ameliyat olacak para arayan bir yoksula para vermek ona et vermekten çok daha üstün bir hayırdır. Hiçbir ihtiyacı olmayan aileler “ibadet olsun diye kan akıtıp” sonra da karşılıklı et değiş tokuşunda kendilerini aldatıyorlar”. [3]

“Kurbanlık hayvan kesmek İslâm’ın hiçbir mezhebinde farz değildir. Kurbanlık hayvan kesmek sünnettir. Yani neresinden bakarsanız bakın kurban kesmek sadece sünnettir. Sünnet bir ibadetin Hz. Peygamber tarafından uygulanış biçimi demektir. O halde kurbanlık hayvan kesmek bir ibadetin uygulama biçimlerinden biridir. O ibadet yoksula yardım demek olan infaktır. Kurban kesmek için bu yardımın veriliş biçimlerinden biridir. Bunun açık anlamı ise şudur:

Yoksula kurbanlık hayvan kesip et verme yerine uygun bulunan başka bir şeyi (para, mal, eşya vs) vermekte mümkündür. [4]

Belli bir yaştan önce kesilen hayvanlar hem etleri bakımından beklenen ekonomik sonucu vermezler. Körpe bir hayvanın kesilmesi dinen yasaklanmıştır.

Bayramın birinci günü kesilmesi ihtiyaç sahiplerine bir an önce ulaşması bakımından önemlidir.

Hayvana acı çektirmek gerekir, Büyük mezbahalarda elektro şok verilmekte hayvanın acı duyması önlenmektedir. Kurbanın derisi para ile satılması yanlıştır, eğer para ile satılmak zorunda kalınırsa alınan paranın yoksul insanlara verilmesi uygun olur. Şu işim olursa horoz keseceğim gibi niyetlerle yapılan kurbana “Adak veya Nezir Kurbanı” denir. Niyetlenilmişse mutlaka yerine getirilmesi uygun olur. Adak kurbanı her zaman yapılabilir veya kurban bayramını beklemekte mümkündür.(s.330)

Adak kurbanının adağın sahibi veya ailesi yememesi fakirlere vermesi gerekir.

Bakın Hacı Bektaş Veli Makalât adlı eserinde şöyle söylemektedir ” benim üç eyi dostum var. Birisi evde kalır, birisi yolda kalır, birisi benimle gelir. Evde kalan ailemdir, yolda kalan ahbaplarımdır, benimle gelen iyiliklerimdir”. Evrendeki bütün düzenler, güneş sistemi, çekim kuvvetleri bütün doğal dengeler, gezegenlerin varlık nedenleri, ayın dünya etrafında dönmesi ve hiç yörüngenin dışına çıkmaması tesadüf değildir. Gece ile gündüzün olması, mevsimlerin sırasını şaşırmadan gelmesi, özetle bütün doğal dengeler insan denilen potansiyel olarak mükemmelliği kendinde taşıyan varlığın yaşayabileceği ortamı sağlamak içindir. Tasavvufta şöyle bir söz vardır, “Her ne var ise âlemde örneği var Adem’de”. Mevlâna’da Divan ı Kebir adlı eserinde “İnsan olmasaydı kainat yarım arpa dahi etmezdi” diyor. Bütün gelmiş geçmiş yüce kişilerin ve Kur’ân ı Kerimin vurguladığı şey insanın en değerli varlık olduğudur.

Bir köpeğe bir parça et verdiğinizde eti kaptığı gibi bir köşede gizlice yer ve kimseyle hatta eşi olan köpekle dahi paylaşmak istemez. Ama insan düşünen yorum yapan, acıma duygusu olan, paylaştığı zaman mutlu olan, paylaşmadığı zaman üzülen kendini aşağılanmış gibi hisseden mükemmel bir varlıktır. Meselâ evimize bir misafir gelse mutlaka evde hazırda ne varsa gelen misafire sunarız. Onunla yemeğimizi, çayımızı paylaşırız. Uzaktan gelmişse evimizde yatırırız. Bunları yapmazsak kendimizi huzursuz hissederiz. İkramda bulunabildiğimiz oranda da biz de mutlu oluruz.

Hz. İbrahim’in Doğduğu Mağara Ve Mevlid-İ Halil Cami (Merkez): Hz. İbrahim, Mevlid-i Halil Cami avlusunun güneyinde bulunan mağarada doğmuştur. Rivayete göre devrin hükümdarı Nemrut, bir rüya görür. Sabah rüyasında gördüklerini müneccimlerine anlatır. Müneccimlerin “Bu yıl doğacak bir çocuk senin saltanatına son verecektir” demesi üzerine Nemrut, halkına emir salarak o yıl doğacak bütün erkek çocukların öldürülmesini ister.

Sarayın putçusu Azer’in hanımı bu mağarada gizlice Hz. İbrahim’i dünyaya getirir. Hz. İbrahim 7 yaşına kadar bu mağarada yaşamıştır. Hz. İbrahim’in doğduğu mağaranın içerisinde bulunan suyun, şifalı olduğuna ve bir çok hastalığı iyileştirdiğine inanılır.Balıklı Göl (Halil-ür Rahman ve Ayn-ı Zeliha Gölü-Merkez): Şehir merkezinde olup, içindeki balıklar, etrafındaki asırlık çınar ve söğüt ağaçları ile tabii bir akvaryum görünümündedir. Göller, Ayn-ı Zeliha ve Halil-ür Rahman olmak üzere iki tanedir. Hz. İbrahim Peygamber’in, devrin hükümdarı Nemrut ve halkının taptığı putlarla mücadele etmeye ve onları kırıp parçalayarak tek Tanrı fikrini savunmaya başlaması üzerine Nemrut tarafından bugünkü Şanlıurfa Kalesi’nden ateşe atılır. Bu esnada Allah tarafından “Ey ateş İbrahim’e karşı serin ve selamet ol” emri üzerine ateş suya, odunlar da balığa dönüşür. Hz. İbrahim’in düştüğü yere “Halil-ür Rahman Gölü” denilir. Nemrut’un evlatlığı Zeliha da, Hz. İbrahim Peygamber’e aşık olur. Hz. İbrahim Peygamber için babalığı Nemrut’a yalvarır. Hz. İbrahim’in ateşe düştüğünü görünce Zeliha da kendini ateşe atar. Zeliha’nın düştüğü yere de Ayn-ı Zeliha Gölü denir.

Hz. Eyyüp Peygamber ve Makamı (Merkez): Hz. Eyyüp peygamberin, M.Ö. 2100 yılında Suriye’de Şam ile Ramla arasında üst diyarı denilen ülkenin Desniye köyünde dünyaya geldiği rivayet edilmektedir. Cüzzam hastalığına tutulan Eyyüp Peygamber, Rahime adlı karısı ile mağarada çile çekmeye devam ederek Allah’a ibadetten vazgeçmez. Bütün ıstıraplarına rağmen Allah’a asi olmaz. Sonunda, Eyyüp Peygamber imtihanı kazanır, Allah tarafından belirtilen şifalı su ile yıkanarak iyileşir, hanımı ile kendisine mal ve evlat ihsan edilerek daha sonra uzun müddet yaşar. Şanlıurfa merkezinde bulunan Hz. Eyyüp peygamberin çile çektiği mağara, Eyyüp Peygamber Makamı olarak ziyaret edilmektedir

Allah’ın adını anın. Yanları üzerlerine düşüp canları çıkınca onlardan siz de yeyin, istemeyen fakire de, istemek zorunda kalan fakire de yedirin. Şükredesiniz diye onları böylece sizin hizmetinize verdik. “Onların etleri ve kanları asla Allah’a ulaşmaz. Allah’a ulaşacak olan ancak, sizin O’nun için yaptığınız, gösterişten uzak amel ve ibadettir.” (Hacc 22/36;37)

Hz. Peygamber (a.s.) de, kurbanı bir ibadet olarak kabul etmiş ve bizzat kendisi de kurban kesmiştir. Hz. Peygamber’in (a.s.), yedi deveyi kendi eliyle kurban olarak kestiğini, Medine’de ise, boynuzlu ve alacalı iki koyun kurban ettiğini Sahabeden Enes (r.a) rivayet etmektedir. (Buhârî, Hacc 117, 119; Müslim, Edâhî 17).

Sahih hadis kaynaklarında yer alan rivayetlerde, Hz. Peygamber (a.s.), Kurban bayramında, Allah katında en sevimli ibadetin kurban kesmek olduğunu, kurbanın kesilir kesilmez Allah katında makbul olacağını ve kurban edilen hayvanın boynuzu, tırnağı da dahil olmak üzere her şeyinin kişinin hayır hanesine yazılacağını ifade edip; bu ibadetin Allah rızası için yapılmasını tavsiye etmiştir. (Tirmizî, Edâhî 1; İbnu Mâce, Edâhî 3

WordPress.com News

The latest news on WordPress.com and the WordPress community.

Alevi Kütüphanesi

Bismişâh Allâh Allâh Gerçeğe Hû